“Işıklar sönmeden önce nerede durduğunu unutma. Çünkü ışıklar söndüğünde sahneden inmen için kimse sana yol göstermeyecek.” Apollo 15 ekibinden astronot Dave Scott.
Bu cümle sabahın erken saatlerinde keyifle okuduğum bir yazıdan alıntıdır. Sevgili Tuğçe Esener’in Ay Çarpması adlı güzel çalışmasını okuduğumda, pek çok anı hücum ediverdi gözümün önüne. Cumartesi akşamı durumu ağırlaştığı için bizi oldukça korkutan babacığım geldi aklıma. Philips’te bakım bölümü müdürü olarak görev yaptığı yıllardı. Evinde televizyon olan ayrıcalıklı çocuklardan biriydim. Ama aldığımız terbiye gereği kimseye söylemezdim. Hem aslında yayın saatleri kısıtlı, demir perde ülkesi yayını tadında programların da pek anlatılacak bir şeyi yoktu ya. Aya ayak basma olayı naklen yayınlanacak denince hepimizi müthiş bir heyecan sarmıştı. Babam da izin almış, evde bizlerle beraber izlemek için gelmişti. Gözleri parlıyordu “bu günden sonra dünya artık eskisi gibi olmayacak” demişti heyecanla. Kendi de yeni yerler keşfetmeye bayılan bir denizci olan bu coşkulu adam, şimdilerde gözlerinin feri sönmüş, kemiklerinin üzerinde neredeyse et kalmamış, minicik birine dönüştü. Tam da Dave Scott’ın anlatmaya çalıştığı gibi, o da sahneden inince şaşkına dönen ve yalnızlığıyla başa çıkmayı beceremeyince kendini bir odaya hapsedip, televizyon karşısında kireçlenen bir emekli. O kadar uğraştım, “haydi gel yürüyüşe gidelim, haydi sinema, bak müthiş bir caz dinletisi var” oralı olmadı. Kız kardeşim ve erkek kardeşimin yanına deniz kenarında dinlenmeye gitti farklı zamanlarda. Yaşları daha küçük olan torunlarla eğlenir hayata bağlanır diye düşündük ama olmadı. O yine bir koltuk köşesinde televizyona kilitlenen bakışlarla oturdu. Hayata küstü ve kendini yatalaklığa teslim etti.
Erkeklerin; aktif olmasa da iş hayatları süresince bir kaç hobi edinmesi gerekli. Böylelikle emekli olduklarında sudan çıkmış balığa dönmek yerine, kendilerini hayata bağlayacak amaçları olabilir. Örneği çok var, ikinci bir hayat yaratabilenler var biliyorum. Keşke babam da, etrafındaki hayranların kalıcı olmadığını anlayabilseydi ve kendine bir kaç uğraş edinseydi. Yedi denizi gezip, her ülkede kendine hayran birilerini bırakınca, hayat hep böyle geçecek sandı herhalde. Paylaşabileceği bir çok bilgi, anı ve beceri varken bir köşede oturmayı seçtiği için birey olarak ona çok kızıyorum, ama evladı olarak da üzülmekten başka bir şey yapamıyorum. Hem büyük teyzem, hem doktor olan eniştem hem de babamda gözlemlediğim, “emeklilik sonrası çöküş” aşaması beni çok ürküttüğü için neler yaparım diye çok araştırdım. Uzun yıllar önce keyifle yaptığım yağlı boya resime geri dönebilirim, ders vermeye devam edebilirim gibi alternatifleri çoğaltmaya çalışırken, aslında en önemli şeyin sosyal hayattan kopmamak olduğunu gördüm. Ben de kendimi hayata bağlıyorum kendimce. Bilgisayarım en büyük yardımcım. Okuyorum, araştırıyorum, becerebildiğim kadarıyla yazıyorum. Bir çok platformda aktif katılımcıyım. Sanal dünyadaki aktivitemin yanında, gerçek dünyada takip edebildiğim etkinlik sayısı, ne yazık ki emekli maaşımın sınırlarını zorladığı için pek az. Ama kendimi yenileyebileceğim, geliştirebileceğim ve birileriyle paylaşabileceğim ücretsiz etkinlikleri kaçırmamaya çalışıyorum. Bulduğum her fırsatta yürüyorum, sokakta gördüğüm insanlara gülümsüyorum, çocukları seviyorum, sokak hayvanlarıyla oynuyorum, özetle hayata bağlanıyorum. Sağlığım ve şartlar el verdiğince aktif yaşamaya da devam etmeye çalışacağım.
Sahne ışıkları, iş hayatı anlamında 2005’te söndü benim için. Şanslıydım ki, bana yol gösteren ve destek olan dostlarım sayesinde tökezlemeye ramak kala toparlandım. Ayakta kalabilmek için; bazılarının dudak büktüğü çocuk bakmak, ders vermek, market aktivitelerini denetlemek, gizli müşteri olmak gibi işlerle hayata bağlandım. Sinir sistemimi yoracak, iktidar hırsıyla yanıp tutuşan insanlarla bir arada olunacak işlerden özellikle kaçınıyorum. Önce huzur, sonra para kazanmak. Paranın önemini asla inkar etmem, her şeyin başı o (sağlık diyenlerinize, para yoksa sağlık da yok diyebilir ve hatta kanıtlayabilirim).
Yine ruh halim gibi karmakarışık bir yazı, idare edin, bir süre daha böyle 🙂
9 Comments
So, what do you think ?
Çok ama çok güzel yazmışsın. Bunu saklıyorum.
Ve evet heşeyin başı “para” ve insanın en yakınları bile bunu istiyor…offf .Hayat bunun üzerine olmamalı …
Babana acil şifalar dilerim. Yazı için teşekkürler Müge Abla.
Söylemişdim daha öncede senin gibi güçlü ve gerçekçi kadınları gördükçe mutlu oluyorum diye..Çünkü çok az ve kendinle gurur duymalısın..Üzüntülerini tüm kalbimle paylaşıyorum..
Müge abla, geçmiş olsun. Babanıza acil şifalar dilerim. Çok duygu yüklü bir yazı olmuş. size bir kez daha hayran oldum…
Ben daha emekliliğe varmadım ama, emeklilik sonrası hakkındaki düşüncelerinizle hem fikirim. Durumu çok güzel ve anlamlı bir şekilde yorumlamışsınız. Son ana kadar durmak yok.. Ben senelerini vermiş, tecrübelenmiş abilerimiz ve ablalarımızla sohbete bayılıyorum. Konu iş olsun olmasın, onların tecrübelerinden faydalanmak gerek. Onlarla her sohbetten bir kazançla ayrılıyorum. Emeklilerin bilgilerini ve tecrübelerini aktarabilmelerini sağlayacak danışmanlık ve eğitmen programları olsa keşke. Yurt dışında az da olsa birkaç tane duydum.. Babanıza acil şifalar..
.. and more power to Müge!!
TTm; sen benim hayatımda tanıdığım en güçlü ve hayata en bağlı kadınsın. Anneme nasıl tapıyorsam, sana da öyle tapıyorum. Ne olursa olsun ayakta kalmak herkesin becerebildiği bir şey değil. Seni tanıdığım ve manevi kızın (kendi kendime ilan etmiştim ama sen de yuttun 🙂 ) olduğum için çok mutluyum. Senden o kadar çok şey öğreniyorum ki hep yaz sen. Ama benimle hep Emir’den daha çok ilgilen. Hep beni sev 🙂 Bi tek beni sev 🙂
Ben şunu merak ettim; genç yaşta niye emekli oldun? Benim annem ve babam 50 yaşında emekli oldular. Eşi benzeri yok böyle bir olayın dünyada. Dünyada derken, adam gibi ülkeler liginde yani. Çok ilginç…
Sevgili 5 Posta;
Dünyada örneği yok dediğin ülkeler refah seviyesi yüksek ülkeler, yıpranma payları da oldukça düşük. Sabah bir metro ile işine ulaşabiliyor. Bizler gibi 3 araç değiştirerek, güne enerjisini yolda bırakarak başlamıyor. Ben 53 yaşındayım, iş bulsam çalışmayacağımı da asla düşünme. Ama bu ülkede 35 yaşını geçtin mi ölmen bekleniyor. Benim gibi 50 yi geçenlere ise “Zombi” diyorlar, ölmüş de geri gelmiş. Velhasıl, mecburi emekliliğimin sefasını sürmek gibi bir şey söz konusu değildir bilgine 🙂
Öncelikle geçmiş olsun, babanız için gerçekten üzüldüm. Hayata küsmesinin ardında
ki sebepler araştırılırsa sorun çözülebilir. Öncelikle sevdiği muzikleri dinletebilirsiniz. Sevdiği kişiler ile olmasını sağlarsanız, gençlik anılarını anlatmasını isterseniz, yararı olabileceğini düşünüyorum. Yakın zamanda okuduğum bir kitapta ki öneriyi de belirtmeliyim.
Kendini, soruna göre programla.
İstenen sonuç konusunda karar ver.
Bu sonucu alacak plan yap.
Ve harekete geç.
1936 yılında dünyaya geldiğimi belirtirsem. Babanıza beni örnek gösterebilrsiniz. Her yaşta arkadaşlarım var onlarla sohbet etmek beni mutlu kılıyor.