Teşvikiye, Maçka, Gümüşsuyu, Beyoğlu’nda ayakta kalmayı başarmış örneklerle bu mimariyi seviyorum ben. Yüksek tavanlar, eski ustaların sanat eseri gibi kartonpiyer çalışmaları, ince ve zarif işçilikler. Ne yazık ki, 50 lerden sonra topluma sıvaşan çarıklı zevki çok şeyi yok etti. Dışı btb ve cam kaplı alamet binalara tapan insanlarla doldu etraf. Yaparken bulunduğu şehre dokuya ruha uyar mı düşünülmedi, varsa yoksa rant ve köşe dönme telaşıyla iğrençlik abideleri doldurdu her yanımızı. Bu hafta içinde 3 kez bu binalarda görüşmelerim oldu. Bana hep, çocukluğumun bir bölümünün geçtiği anneannemin, Harbiye Radyoevi karşısında oturduğu yüksek tavanlı, muhteşem kartonpiyerli uzun koridorlu evi hatırlattı. Rahmetli dedeciğimin kucağına oturup, başrolünde benim olduğum, olağanüstü hayal gücüyle yarattığı hikayeleri dinlediğim günler gözlerimin önüne geliverdi. Gül ağacı parkeler, art deco tarzı küvet, tavana kadar pencereler ve hatta ferforje kafeslerle çevrili antika asansörler … Kısacası zevkle, sevgiyle yapılmış binalardı onlar. 50 lerde başlayan furyada ise rant ve para hırsı ön planda olduğu için gustosuz ve sevimsiz yapılar ortaya çıktı. 4 ve 5 şubat günleri çektiğim bir kaç fotoğrafı da ekledim yazıya sanırım sizler de bana hak verirsiniz. Asıllarına uygun olarak yenilenen Maçka Palas ve Akaretler Sıra Evleri zevksizliğe mahkum olmadığımızın delilleri.
Küçük mutlulular dükkanı “Candy” ve Fransui Hanım…
Teşvikiye Karakolu karşısından inen yoldan yüz metre kadar aşağıda sağda, iki basamak merdivenle inilen küçük bir dükkan. İçeri girdiğinizde sizi yüzünde kocaman gülümsemeyle karşılayan güzel bir kadın, Fransui Mimaroğlu… Geçen yılbaşı öncesi, melekleri çok seven bir arkadaşımızın evine davetliydik. Ona melekli bir fincan veya şirin bir melek figürü bulmak için daha önce önünden onlarca kez geçtiğim ama nedense keşfetmeyi o gün başardığım “Candy” mağazasına girdim. Aman tanrım gerçekten hazine bulmuştum, İstanbul ili sınırlarında melek figürleri açısından bu kadar zengin bir başka mağaza daha olacağını sanmıyorum. Ve sonra o renkli objelerden bakışlarımı çekebildiğimde, sıcacık gülümsemesi ve tatlı diliyle bana yardımcı olan, ama asla ticari davranmayan, heyecanla herşeyi karıştırmama izin veren, bu minyon ama kocaman yürekli eski İstanbul hanımefendisini tanıyıp, ona hayran olmuştum. Biraz sohbet ettikten sonra o gülümseyen yüzün aslında bir sürü trajedi yaşadığını ama hayata dört elle bağlanıp, insanlara mutluluk vermeyi seçtiğini öğrendim. Beni tanıyanlar bilirler; mutlu olduğum, beğendiğim her ürünü ve hizmeti severek paylaşırım. Bilgisayarımın başına geçer geçmez hemen hakkında biraz araştırma yaptım. Genç yaşta kaybettiği kocasının işini devralıp sürdüren daha sonra, iki kızından birini de ebediyete uğurlayan Fransui Hanım, diğer kızı ile tekstil işlerine devam etmişler. 1995 yılında bu yana da, Teşvikiye’deki bu şirin dükkanı işletmeye ve bizlere güzel ürünler sunmaya devam ediyorlar. Yolunuz Teşvikiye’ye düşerse mutlaka uğrayın, hiç bir şey almasanız da o muhteşem insanı tanıyın, hem kimbilir belki orada sizi bekleyen minik bir melek bile bulabilirsiniz.
Teşekkürler Melekçi Hanım, iyi ki varsınız…
Minik bir not: Yazı için kullandığım görsel, yabancı bir alışveriş sitesinden alıntıdır. Mağazada olmayabilir, ama eminim Fransui Hanım size ondan daha güzel figürler bulup, ince bir zevkle ambalajlayacaktır.
Candy Hediyelik Eşya Ihlamur Yolu 2/3 Nişantaşı