:::: MENU ::::
Posts tagged with: sağlık

Kilo Verdikçe Sevinecekleriniz #60ta60 #YeniBirHayat

Beautiful young woman looking in the mirrorYeniden aynada kendinize bakmaya başlamak ve gördüğünüz “siz” den hoşlanmak.

Ruhunuzdaki açlığı bastırmak için düşünmeden tıkınmak yerine, kendinizi daha sağlıklı hissedecek biçimde beslenmek

Yürürken bacaklarınızın birbirine sürtünmesi nedeniyle giymekten vazgeçmek zorunda kaldığınız elbise ve eteklerinize yeniden kavuşmak

Yokuş çıkarken perişan olmamak, hatta cep telefonunuzla bile konuşabilmek

Diet woman on scale res 700Tartıda yıllardır görmeye alıştığınız rakamın hızla değişmesi

Sabahları yataktan sürünerek kalkmak yerine, zımba gibi uyanmak

tying-shoes-630x421Ayakkabılarınızı bağlarken nefessiz kalmadan kolayca eğilip kalkabilmek

2 yıldır baldırınızdan yukarı çıkartamadığınız mayonuzu rahatça giyebilmek

Gece terlemelerinden tamamen kurtulmak

Ayakkabılarınızın ayağınıza, giysilerinizin bedeninize bol gelmesi

 

 

Yazıda kullandığım görsellere ait linkler:
http://drmommyonline.com/hub/wp-content/uploads/2013/02/women-looking-in-mirror.jpg
https://www.moxywomen.com/content/Diet%20woman%20on%20scale%20res%20700.jpg
http://cdn.running.competitor.com/files/2013/01/tying-shoes-630×421.jpg


#60ta60 Yeni Bir Hayat

Hepinize merhaba, cuma sabahından itibaren The Life Co Detox programıyla yeni bir hayata başladım. Tanıyanlar bilir, son yıllarda aldığım kilolar nedeniyle halimden hiç memnun değildim.

TheLifeCo paket

Uzun yıllar alımlı bir kadın olarak yaşayınca, aynada gördüğüm tombul kadından hoşlanmam mümkün değildi. Beslenme sistemimi, yaşama biçimimi değiştirmedikçe de sorun çözülmüyordu. 4 Eylül 1956 doğumluyum ve Altın Çağ’a adım atmama az zaman kaldı.

Muge

 Yıllar içinde özenle biriktirdiğim kilolar hem sağlığımı, hem de ruh halimi etkilemeye başlayınca; hayatımın yeni devresine olan iki yıllık yolculuğumda daha mutlu, daha huzurlu, daha sağlıklı ve daha bakımlı bir kadın olmaya karar verdim.Kilolu insanların çoğunun “stres yemesi” diye sığındığı bahane aslında “yerine koymak”, yaşanan üzüntüler, sıkıntılar, kayıplar ile başa çıkamayıp, kendilerini de yeterince sevemediklerinde bütün duyguların yerine yemek koyuluyor. Hal böyle olunca da kilo üstüne kilo eklemek kaçınılmaz oluyor. “Ay şekerim su içsem yarıyor” yalanına yıllardır inanmam, kendimden biliyorum, yediklerime dikkat etmedikçe, kirli beslendikçe kilo almaya devam ettim.
Thelifeco poster

Cuma sabahından itibaren temiz beslenmeye, özellikle de vegan beslenme sistemine geçtim. Çocukluğumdan beri yüzgeçliler ve kanatlıları yemem, daha doğrusu kendimden küçük hayvanları yemedim diyebilirim 🙂 Yumurta, peynir, yoğurt, köfte, döner, sucuk gibi ne kadar hayvansal gıda varsa tüketiyordum. Tabii olumsuz etkileri sadece kilo olmadı, sağlığımı da çok etkiledi.

Thelifeco menu
Bu sabahtan itibaren de The Life Co Akatlar‘da sıkı bir detox programına başladım. Kahve, çay, sigara içmem, içki zaten kırk yılda bir idi, böyle olunca detoks bana çok da zor gelmedi, ilk günüm gayet keyifli geçti. Çok kararlı olmamın da etkisiyle enerjim hiç düşmedi diyebilirim. Sabah erken saatte kan şekeri, tansiyon gibi değerlere bakıldıktan sonra detoks programım başladı.
Her yaştan misafirin katıldığı bir bilgilendirme toplantısından sonra alkali suyum, yeşil içeceklerim vitamin ve mineral desteklerimle birlikte günüme devam ettim. Yoga saatine yetişemeyince yüzmeye koştum hemen. 1 saatten fazla yüzdüm ve suda egzersizler yaptım. Nasıl iyi geldi ruhuma bilemezsiniz. Suyun iyileştirici gücüne hep saygı duyarım, içerek de içinde yüzerek de şifa bulunur. Sonrasında güzel bir duş ve detox beslenmeme devam ettim. Bütün bu koşuşturma içinde bardak bardak alkali su içtiğimi de eklemeliyim. Oksijen terapim ve sodyum inhaler için salonun sakin bir köşesinde yer alan recliner koltuğa uzanıp dergilere göz attım. Hava durumundaki ani değişiklikle şimşekler çakmaya başladı ve bardaktan boşanırcasına yağan yağmuru izlerken de ilginç bir alette egzersiz yaptım. Minik shut bardaklarda buğday çimi vs gibi sağlıklı şeyler ve tabii yine büyük bardak yeşil içeceğimi de içtim.
Salonda bulunan diğer misafirlerle sohbet etmeyi de ihmal etmedim 🙂 The Life Co ekibinin hepsi güleryüzle çalışıyorlar, bir dediğinizi iki etmemek için koşturuyorlar. Her yer tertemiz, arka planda sakin bir müzik çalıyor, gevşemek ve stres atmak için ideal. Daha sonraki günlerde deneyeceğim bölümleri de yazarım. Şehirden uzaklaşamayanlar için bulunmaz fırsat, değerlendirin derim.

Muge zayif
İki fotografımı koydum yazının içine ilki tombul halim, diğeri de 60 kilo günlerimden, hedefim o kiloya geri dönmek. Programa 95.5 kiloyla başladım, bakalım bir haftanın sonunda rakam ne olacak. Kararlıyım, bedenime yük olarak bindirdiğim bu kilolardan kurtulacağım.
Bu maraton sırasında deneyimlediklerimi de sizlerle paylaşacağım. Belki içinizde yeni bir hayata başlamak, temiz beslenmek, hatta daha da iyisi hayvansal gıdalara veda etmek isteyenler olabilir. Benim için planlanan detox ve egzersiz programım uygun oldukça da detayları Instagram, Twitter, Facebook hesaplarımdan #60ta60 #YeniBirHayat #TheLifeCo #Detox ipuçlarıyla paylaşacağım. Bu zorlu yolculukta bana vereceğiniz moral desteğiniz çok işime yarayacak.
Sevgiyle ve muhabbetle…


Kanser bize yetişmeden… Yürümeye var mısın? #Lösev

Kanser bize yetişmeden… Yürümeye var mısın?

losev

 

ANKARA: Saat :10.30 | Eymir TRT Girişi 
0312 447 06 60 | 0532 723 04 44

İSTANBUL: Saat :11.00| Caddebostan Sahil
0212 268 68 68 | 0530 936 33 22

İZMİR: Saat :11.00 | Karşıyaka Anıtı
0232 381 66 44 | 0530 643 55 80

BURSA: Saat :10.00 | Botanik Park – Soğanlı
0224 233 33 36 | 0530 301 01 31

ANTALYA: Saat :11.00 | Cumhuriyet Meydanı – Varyant
0242 316 06 63 | 0530 667 47 20

*ANKARA : Ücretsiz servislerden yararlanmak isteyen katılımcıların en geç
1 Mayıs’a kadar LÖSEV Halkla İlişkiler Departmanı ile iletişime geçmesi gerekiyor.


3-9 Kasım Organ Bağışı ve Nakli Haftası

3-9 Kasım tarihleri arasında Organ Bağışı/Nakli Haftası olarak geçiyor takvimlerde. Ülkemizde bu konuda yapılan çalışmalar; çoğu zaman insanlarımızın bilgi eksikliği, inanç sistemi gibi duvarlara çarpıp çaresiz kalıyor. Tabii hastalar da şifa bulabilecek yerde, ölüp gidiyorlar sevdiklerinin gözü önünde tükenerek. Unutmamalıyız, hepimiz bir gün organ nakline ihtiyaç duyabiliriz.

On sekiz yaşını doldurmuş ve doğru ile yanlışı ayırabilme yeteneğine sahip herkes, başta kalp olmak üzere, akciğer, böbrek, karaciğer ve pankreas gibi organlar; kalp kapağı, göz kornea tabakası, kas ve kemik iliği gibi dokuları bağışlayabilmektedir. Bir kişi organlarını bağışlayarak bir çok insana yaşama şansı verebilir. Ülkemizde çok sayıda devlet ve üniversite hastanesinde organ bağışı işlemleri yapılmaktadır.

Ülkemizde kadavradan nakillere göre canlıdan canlıya gerçekleştirilen nakil operasyonları daha sık yapılmakta. Avrupa’da organ nakillerinin yüzde 80’i kadavra, yüzde 20’si canlıdan canlıya yapılmakta. Türkiye’de ise nakillerin yüzde 75‘i canlı, yüzde 25’si kadavradan yapılmaktadır. Organ bağışının az olması bunun en önemli nedenidir. Kadavradan nakillerin artması için hastaların beyin ölümünün gerçekleştiği merkezlere ve organ nakli koordinatörlerine büyük sorumluluklar düşmekte. Bireylerin ve hasta yakınlarının bilgilendirilmesi, yanlış bilinenlerin değiştirilmesi konularında çok yol almamız gerekiyor.

Türk Nefroloji Derneği verilerine göre ülkemizde diyaliz uygulanan veya böbrek nakli yapılmış yaklaşık 60.000 hasta bulunmakta. Bu sayının, gelişmiş birçok ülkenin neredeyse 2 katı olan yıllık % 10 artış oranı ile 2015 yılında 100.000’i aşacağı ve halen 1.5 milyar dolar olan tedavi maliyetinin iki katına çıkacağı tahmin edilmekte. Sağlık Bakanlığı verilerine göre ülkemizde diyaliz uygulanan veya böbrek nakli yapılmış 65.000’e yakın hasta bulunmakta ve toplam sağlık bütçesinin % 5.2’si bu hastaların tedavisi için harcanmakta. Bu sayının yakın gelecekte 100.000’e ulaşacağı ve tedavi maliyetinin 3 milyar doları aşacağı tahmin edilmekte.

Böbrek nakli, hastalara daha uzun ve kaliteli yaşam olanağı sunmasının yanı sıra, tedavi maliyetinin de önemli ölçüde azalmasını sağlamakta. 65.000’e yakın son dönem böbrek yetmezlikli hastanın ancak % 12.5’i böbrek nakilli, % 87.5’lik büyük hasta grubu diyaliz ile yaşamını sürdürmek zorunda. Üzücü kısmı, ülkemizde böbrek nakillerinin büyük kısmı canlı vericiden yapılmakta, kadavradan böbrek nakli sayısı yeterli değil.

Ulusal Organ Bekleme Listesine kayıtlı 19.000’e yakın hastanın böbrek beklemesine karşın, son yılda ancak 521 hasta bu şansa erişebilmiş (tüm böbrek nakillerinin % 18.5’i). Çaba harcanması ve dikkat çekilmesi gereken bir alan. Yapılacak çok iş ve alınması gereken çok mesafe var. En önemlisi de organ bağışı konusunda farkındalığın artırılması ve bağışçı sayısının artırılmasıdır. 2011 yılında toplam 1319 beyin ölümü bildirimi yapılmış olmasına karşın, sadece 343 kadavra vericisinin ailesinden organların kullanımı için izin alınabilmiş (% 26). Nüfusu 75 milyona ulaşan bir ülkede yıllık beyin ölümü bildirimi sayısı ve bağış oranı Batı ülkelerinin çok gerisinde. Toplumun bilinçlendirilmesinin ve sağlık personelinin bu konuda özel olarak eğitilmesinin önemi büyük.

Organ Bağışı ve Nakli Hakkında Bilmek İstedikleriniz
Türkiye’de Organ Bağışı


Sonsuz Şimdide Olmak

“Serpe Diem Empes” Sonsuz Şimdide Olmak… Bu cümleyi ilk duyduğumda bir anlam verememiştim. Ne demek olduğunu kavrayabilmem, bir sürü yorucu ve üzücü deneyimden sonra gerçekleşti.
Sürekli hayatından yakınanları gördükçe “Sonsuz Şimdide Olmak” halinin ne kadar huzur verici olduğunu anlatmak istiyorum. Değişimle itişmek yerine kabullenmek, başa çıkamayacağını ve değiştiremeyeceğini bildiği zorluklarla didişmek yerine; derin bir nefes alıp “an” da kalmaya çalışmak daha huzurlu ve daha yaratıcı olmayı sağlıyor.
İnsan beyni inanılmaz detaylarla işlenmiş müthiş bir araç. Zihnimiz bize rahat vermemek için, ara vermeden çalışıyor.
İç sesinizi duymamayı denediniz mi? Hiperaktiviteyle baş etmeye çalışan ben ve benim gibiler için ne zor bir çalışma bilemezsiniz. Meditasyon çok sayıda kişi için huzur demektir. Benim gibi zihnini bastırmakta zorlanan biri için ise kafesinde koşturan hamster izlemek gibi. Nefesinize odaklanmak çoğu zaman işe yarıyor, deneyin. Olmadıysa da zorlamayın, o anda sizi ne mutlu edecek ise ona odaklanın. Birinin doğrusu, herkes için doğru olmayabiir.
Kendinizi sevmeye çalışmakla başlayın işe. Aynadaki sizden hemen hoşlanmayabilirsiniz, hatta ona çok kızabilirsiniz de. Sorun yok, adım adım ilerlemenin kimseye zararı olmaz. Beni tanıyanlar bilir, son yıllarda aldığım kilolar nedeniyle fotograf karelerinde yer almaktan hoşlanmıyordum. Sabahları aynaya bakmak bile istemediğim günler oldu. Sorunu çözüyor mu böyle davranmak, kesinlikle hayır. Bu noktada, iş hayatında yaptığımız gibi liste yaptım kendime; hoşlandığım ve hoşlanmadığım yanlarım, beğendiğim ve kızdığım huylarımı sıraladım. Sonra yavaş yavaş olumsuz olanların üzerlerinde çalışmaya başladım. Mucize olmuyor tabii, çaba harcamak gerekiyor, hem de çoook çaba harcamak. Aynada gördüğünüz kişiye gülümsemeye başladığınızda, işlerin kolaylaştığını görüyorsunuz.
Geçmiş yaşanmış bitmiş, geleceği bilemiyoruz ama şimdi sadece bizlere ait. Sonsuz şimdide olmaya çalışmak bazılarınıza saçmalamak gibi gelebilir, deneyin lütfen, ne kadar değiştiğinizi anladığınızda eski sizden eser kalmadığını da göreceksiniz.
2012 değişimlerin yılı, yeniliklere uyumlanmanın yılı, daha iyi insanlar olabilmeye çalışmanın yılı, yaşadığımız evreni yok etmek yerine iyileştirmeye gayret etmenn yılı. Mutsuzlukları görev edinmeyin, yaşadıklarınız için şükredin ve derin derin nefes alın ve “an” da kalın.
Serpe Diem Empes, Sonsuz Şimdide Olun…


Organ Bağışlayın, Hayat Kurtarın

14 Mart, sağlık sektöründe görev alanlar için önemli bir gün. Tıp Bayramı adı altında uzun yıllardır kutlanıyor. Sağlık sektöründe yaşanan yoğun sorunlar nedeniyle, bu yıl sağlık çalışanlarının Tıp Bayramını kutlamayacakları Tüm Sağlık-Sen Genel Başkanı Okay Erözgün tarafından dile getirildi.

Sektörde yaşanan sorunların kısa sürede çözülmesini dilerken; önemle hatırlanması ve farkındalık sağlanması gereken bir konuyu paylaşmak istiyorum sizlerle.

Geçtiğimiz günlerde aldığım bir bilgilendirme mesajı ve yollarda gödüğüm afişlerle yeniden hatırladım organ bağışı konusunu.

Ülkemizde bu konuda yapılan çalışmalar çoğu zaman insanlarımızın bilgi eksikliği, inanç sistemi gibi duvarlara çarpıp çaresiz kalıyor. Tabii hastalar da şifa bulabilecek yerde, ölüp gidiyorlar sevdiklerinin gözü önünde tükenerek.

Türk Nefroloji Derneği verilerine göre ülkemizde diyaliz uygulanan veya böbrek nakli yapılmış yaklaşık 60.000 hasta bulunmakta. Bu sayının, gelişmiş birçok ülkenin neredeyse 2 katı olan yıllık % 10 artış oranı ile 2015 yılında 100.000’i aşacağı ve halen 1.5 milyar dolar olan tedavi maliyetinin iki katına çıkacağı tahmin edilmekte. Sağlık Bakanlığı verilerine göre ülkemizde diyaliz uygulanan veya böbrek nakli yapılmış 65.000’e yakın hasta bulunmakta ve toplam sağlık bütçesinin % 5.2’si bu hastaların tedavisi için harcanmakta. Bu sayının yakın gelecekte 100.000’e ulaşacağı ve tedavi maliyetinin 3 milyar doları aşacağı tahmin edilmekte.

Böbrek nakli, hastalara daha uzun ve kaliteli yaşam olanağı sunmasının yanı sıra, tedavi maliyetinin de önemli ölçüde azalmasını sağlamakta. 65.000’e yakın son dönem böbrek yetmezlikli hastanın ancak % 12.5’i böbrek nakilli, % 87.5’lik büyük hasta grubu diyaliz ile yaşamını sürdürmek zorunda. Üzücü kısmı, ülkemizde böbrek nakillerinin büyük kısmı canlı vericiden yapılmakta, kadavradan böbrek nakli sayısı yeterli değil.

Ulusal Organ Bekleme Listesine kayıtlı 19.000’e yakın hastanın böbrek beklemesine karşın, son yılda ancak 521 hasta bu şansa erişebilmiş (tüm böbrek nakillerinin % 18.5’i). Çaba harcanması ve dikkat çekilmesi gereken bir alan. Yapılacak çok iş ve alınması gereken çok mesafe var. En önemlisi de organ bağışı konusunda farkındalığın artırılması ve bağışçı sayısının artırılmasıdır. 2011 yılında toplam 1319 beyin ölümü bildirimi yapılmış olmasına karşın, sadece 343 kadavra vericisinin ailesinden organların kullanımı için izin alınabilmiş (% 26). Nüfusu 75 milyona ulaşan bir ülkede yıllık beyin ölümü bildirimi sayısı ve bağış oranı Batı ülkelerinin çok gerisinde. Toplumun bilinçlendirilmesinin ve sağlık personelinin bu konuda özel olarak eğitilmesinin önemi büyük.

Sevgili Burcu Tüzün‘ün yazılarında sıklıkla yer alan organ bağışı konusunda etkin bir kaynak olan linki sizlerle paylaşmak istiyorum. Organ Bağışı ve Nakli konularında bilmek istediğiniz şeylere BURAYA tıklayarak erişebilirsiniz.

Unutmayın, sağlığımız en önemli zenginliğimiz; organ bağışı konusunda duyarlı olup, yakın çevremizi de bilgilendirelim, farkındalık yaratılmasına destek olalım.


Bir Doktor Kanser Olursa

Aşağıda okuyacağınız yazıyı, değerli dost Tolga Turgay‘ın bir paylaşımıyla gördüm. Okudukça, yıllar içinde yaşadığım bazı olayları ve bu menhus hastalıktan kaybettiğimiz genç arkadaşımız sevgili Davut Topcan‘ı hatırladım, kah ağladım kah kızdım.
Dr. Aydemir Yalman 2 Mart 2012 de vefat etmiş. Nurlar içinde yatsın ve yakınlarına da sabırlar versin yaradan. Lütfen vakit ayırıp yazdıklarını okuyun ve yakınlarınızla paylaşın. Ölümünden sonra bile başkalarına ışık olacak bu değerli doktorun anısını yaşatıp, yazdığı satırları ölümsüzleştirelim.

Endoskopik olarak yapılan dördüncü nazal polipektomi ameliyatımdan sonra KBB doktorum arayarak patolojiden bildirilen sonucun iyi olmadığını, konunun önemli olduğunu ve daha iyi bir patoloji laboratuvarında! tekrar değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Ben olayın şokunu atlatamadan, kliniğimizin uzmanları hemen parçaları çok iyi bilinen bir patoloji laboratuvarına götürmüşlerdi bile. Olası iyi bir sonuç beklentisi ile geçen üç günün sonunda e-posta ile gelen patoloji raporu gerçeği yüzüme çarptı: Sol nazal kavitede invaziv skuamöz hücreli karsinom; orta derecede diferansiye.
Önce klinikten uzaklaşıp bir kafeye gittim tek başıma. Ne yapacağımı düşünmeye çalıştım uzun bir süre. Beynimin içinde uğuldayan “bu andan sonrası yok” düşüncesi sağlıklı karar vermemi engelliyor ve gözümün önüne sürekli olarak bugüne kadar yaşadığım hayat geliyordu. Kırk yıllık hekimdim. Anatomi, patolojik anatomi okumuştum ve oradan edindiğim bilgiler sonumun pek hayırlı olmayacağını söylüyordu.
Soru: Bir doktor olarak ben bu kadar yıkıldıysam, normal bir vatandaş böyle bir tanı ile yüzyüze geldiğinde neler yaşar acaba?
Doktorluk refleksi ile hemen ağ ortamına girip bu konudaki bilgileri araştırmaya başladım. Tüylerim diken diken olarak okuduğum pek çok yazıdan özetlediğim bilgiler şöyle : “Sinonazal tümörler tüm habis tümörlerin % 1’den azını oluştururlarmış. Bu habis tümörlerin % 70-80’i skuamöz hücreli karsinom olup kaynaklandığı yer de, sıklık sırasiyle maksiller sinüs (% 50-70), nazal kavite (% 15-30) ve etmoid sinüsler (% 10-20) imiş. Skuamöz hücreli karsinomların tedavisinde cerrahi spektrum basit endoskopik eksizyondan orbital ekzantarasyon, radikal maksillektomi ve kraniyofasiyal rezeksiyona kadar uzanıyor. Cerrahinin tipi tümörün yayılımına ve tutulan yapılara göre belirleniyor. Tedavide, radyoterapi cerrahiden önce de sonra da uygulanabiliyor. Sıralamada bazı değişiklikler olsa da radyoterapi + cerrahiyi içeren kombine tedavi en iyi sağkalımı sağlıyor. Skuamöz hücreli karsinomlarda kemoterapinin yerinin tartışmalı olduğu söyleniyor. Cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi kullanımına rağmen sonuçlar, özellikle de ilerlemiş lezyonlarda yüz güldürücü sonuç vermiyormuş. Bir yazara göre, 1980’den 2003
yılına kadar yirmiden fazla hastayı kapsayan serilere bakıldığında, radyoterapi için 5 yıllık sağkalım % 0-39 (ortalama % 23), cerrahi + radyoterapi için sağkalım % 35-64 (ortalama % 44) olarak bulunmuş. Ancak, geç tanı hastalarda tedavilerin başarı oranını düşürmektedir.”
Ben bu ruhsal fırtınaları yaşarken klinik arkadaşlarım İstanbul’un büyük üniversite hastanelerinden birindeki KBB onkolojisi ile uğraşan bir doktordan randevu almışlar bile. MRG tetkiki yaptırıp doktora gittim. Doktorum filmlere baktı, kısaca endoskop ile muayene etti, ameliyat olmam gerektiğini ve ertesi günü beni tümör konseyine çıkaracağını söyledi. Ertesi günü konseyin yapıldığı yere gittiğimde bir kez daha yıkıldım. Kapıda sıra bekleyenler ya trakeostomili ya ağzı-burnu ameliyatlı ya da felçli ve bedbin yüzlü insanlardı. İçeri çağrıldığımda orada bulunan hiç bir doktor bırakın geçmiş olsun demeyi, yüzüme dahi bakmadı. Doktorum filmleri negatoskopa yerleştirdi, herkes büyük bir dikkatle onları izledi ve ameliyatın ne derece radikal yapılacağı konusunda karar verdiler. En son olarak da radyasyon onkoloğu olduğunu sandığım hoca, o bölgeye radyasyon verebileceğini, ama gözün zarar görme şansının yüksek olduğunu söyledi. Hakkımda bu kararlar alınıp, elime anestezi muayene kağıdı tutuşturulana kadar donmuş bir şekilde olanları izliyordum. Son bir gayretle kuruyan boğazımdan hırıltı şeklinde çıkan sesle doktoruma bu radikal girişimin 5 yıllık sağkalıma ne kadar etkisi olabileceğini sordum. Filmlerimi elime sıkıştırıp, diğer hastayı çağırırken yaklaşık % 40-45 dedi.
Soru: Bırakın kanser olmasını, her hangi bir hastaya yukarıda belirttiğim şekilde davranıldığında o kişinin neler hissettiğini düşünen kaç doktor vardır?
Patoloji raporumu aldıktan sonraki dört gün içinde yaşadıklarımı kısaca özetlemeye çalıştım. Zaten başıma gelenlerin şokunu yaşarken, bir de hastalanan doktor olarak ne kadar değersiz olduğumu düşünüyordum. Oysa onkoloji ile uğraşan doktorların ve sağlık çalışanlarının söyledikleri ilk söz, bu hastalıkta moral motivasyonun çok önemli olduğu değil midir?
Ertesi gün, büyük özel bir sağlık kuruluşunda KBB onkolojisi ile uğraşan bir diğer doktora muayeneye gittim. KBB doktoru ve radyasyon onkoloğu yapabileceklerini ve olası sonuçlarını etraflıca anlattılar. Bana seçenekler sundular, hangi tedavinin ne gibi etkileri olabileceğini, başarının olabileceğini de olamayabileceğini de açık açık izah
ettiler. Sonuçta, 33 seans radyoterapi ve adjuvan tedavi olarak da 6 seans kemoterapi uygulanmasına birlikte karar verdik. Altını çizerek söylüyorum; ne şekilde tedavi alacağım kararına ben de katıldım. Yani, kaderim yine benim ellerimde idi ve kendim için verilen karar benim de katıldığım bir karardı. Onkoloji ile uğraşan doktorların ve sağlık çalışanlarının söyledikleri ilk söz, bu hastalıkta moral motivasyonun çok önemli olduğu sözü gerçekleşmişti nihayet.
Soru: Sağlık sektöründe kurumlar arasındaki farkın siyahla beyaz arasındaki kadar keskin olduğunu herkes biliyor, ama doktorlar arasındaki farkın da bu kadar keskin olduğunu kaç kişi biliyor?
Uzun, upuzun bir tedavi süreci. Radyoterapi, masum gibi görünse de, insanı oldukça yoran, bazı duyularını ortadan kaldıran oldukça zor bir tedavi. Haftada bir kez verilen o hafif denen kemoterapi insanı üç gün elden ayaktan düşürüyor. İştah bozuluyor, sürekli bir bulantı, ağızda tat yokluğu vs. Bunların yanında, kan değerlerinin düşmemesi için iyi beslenmek de gerekiyor. Tam bir paradoks. Tüm bunlara dayanabilmeyi sağlayan bir tek güç var: Umut! Bu yan etkiler geçecek, tümör de gidecek, iyi olacağım… Bu arada tribündekilerin tezahüratlarını unutmamak gerekir. Arayan tüm yakınlarım, dostlarım güçlü olduğumu, iyi bir insan olduğumu ve Allah’ın izniyle bu illeti yeneceğimi söylüyorlardı sürekli olarak. Doğaldır ki bu insanlar başka ne diyebilirler?
Soru: Hastaya, hele de bir kanser hastasına, üstüne üstlük doktor olan bir kanser hastasına nasıl geçmiş olsun diyebileceğinizi hiç düşündünüz mü?
Yüreklendirmeye çalışan tezahüratlar, tedaviler, umut ve moral motivasyonu artırmak için gösterilen çabalar… Somatik olarak savaş veren, yıpranan vücut ile uğraşılıyor hep kanser tedavilerinde. İnsan yapısının sadece somatik bir yapı olmadığını, bir beyni, çeşitli duyuları, kısacası bir ruhu olduğu hep gözardı ediliyor. Yaşanan savaş çok ilginç; tedavi-bedensel yıkıntı, iyileşme umudu-başarısızlık korkusu, motivasyon arzusu-güçsüz, saçsız adama acıyarak bakan gözler, yürürken dengesizlik, ellerde uyuşukluk, ağızda mukozit, ishal veya kabızlık, vs., vs.
Soru: Tüm bu somatik yaşanmışlıkların duyuları nasıl etkilediğini, beyni ne kadar zorladığını, o kişiyi ruhen ne derece yaraladığını, kanser hastalarına mutlaka psikoterapi uygulanması gerektiğini, hatta daha ileri süreçlerde psikiyatrik yardım da verilmesinin uygun olacağını düşünen kaç onkolog vardır acaba?
İlk tedavim biraz iyileşme sağlasa da tam başarılı olmadı. Ardından beş seans “CyberKnife” denen daha güçlü ve daha lokalize etki edebilen bir tedavi aldım. Kısaca CyberKnife, tüm vücutta milimetreden daha hassas doğrulukla kanser tedavisi yapmak için tasarlanmış dünyadaki ilk ve tek robotik radyocerrahi sistemi olarak biliniyor. Bu sistem sayesinde radyasyon demetleri odaksal olarak kullanılarak, beyin ve vücuttaki kanserli bölgeler yüksek dozlarla tedavi edilebiliyor.
Sonuç yine beklenenden uzaktı. Bir yıl geçmişti ve ben yine aynı yerde, aynı endişelerle ve daha da yıpranmış bir vücut ve ruhla kemoterapi tedavisi alacağımı öğrendim. Kızdığımı belli etmiyordum ama, artık tezahüratlar da inandırıcılığını kaybetmiş, hatta bazen de sinirlendirmeye başlamıştı. Umutlar tükeniyor, beklentiler sonuçlanmıyordu bir türlü ve hala hiç kimse duygularımın, ruhumun ne halde olduğunu sormuyordu.
Yirmibir gün arayla 6 seans üçlü (cisplatin+taksotel+5FLU) kemoterapiye başladık. Bu kemoterapi denen bence sözde tedavi, insanı insanlığından çıkarıyor. Dostlarınız yalnızca yataklar ve yastıklar oluyor, onlardan uzaklaşamıyorsunuz, hep yatmak hep uyumak istiyorsunuz. Bu savaşta da yukarıda saydıklarımı misli ile yaşadım. İlave olarak beşinci seanstan sonra DVT (derin ven trombozu) oldum, altıncı seanstan sonra da pulmoner emboli geçirip dört gün yoğun bakımda yattım. Bu arada, hala hiç kimse duygularımın, ruhumun ne halde olduğunu sormuyor. O PET (pozitron emisyon tomografi) denen sevimsiz tetkik yine yapıldı ve sonuç hala başlangıç noktasındaki durumum. Tümör konseyi yine toplandı, artık tıbben yapacak bir şey olmadığı, radikal bir cerrahi ile belki sağkalımda % 5’lik bir artış olabileceği, buna karşılık yaşam kalitemin çok düşeceği söylendi. Seçim bana aitti, ailem bile kararı bana bıraktı. Ben de kararımı verdim; gittiği yere kadar savaşacaktım.
İşte burada şans yüzüme güldü Prof. Dr. bir sınıf arkadaşım yaşadıklarımın travması ve bundan sonra yaşayacaklarım için psikolojik destek isteyip istemediğimi sordu. Hemen kabul ettim ve üç aydır haftada bir gün ilgi alanı kanser hastalarına psikoterapi olan psikoloğumdan destek alıyorum. Ne kadar rahat ve güçlü olduğumu anlatamam, Cumartesi gününün gelmesini dört gözle bekliyorum hafta boyunca. Her şeyimi anlatabiliyorum, bazen ailemi de seanslara dahil ediyor…
Halen zorluklarla boğuşuyorum, korkularım oluyor, ağrılarım oluyor, umutlanıyorum ardından yıkılıyorum, sosyal hayattan uzaklaştım. Son üç aydır psikoloğuma yaslanarak yaşadığım bu zorlu süreç bana çok önemli şeyler öğretti. Özetleyecek olursam;
1. Bir hekimin önce bir hasta olarak bir doktora başvurmasını, sonra da hasta yakını olarak hastanede bulunmasının önemini bir kez daha anladım. Böylece yapılan davranış hatalarını yaşayarak gözlemleyebilir.
2. Bir hekimin hastasına, hele de kanser hastasına daha duyarlı yaklaşması gerektiğine inandım.
3. Her hastanın bir birey, bir insan olduğunun asla unutulmaması, en azından kendisiyle konuşurken yüzüne bakılması ve yazılı onam için yapılan bilgilendirmelerin gerçek anlamına uygun yapılması gerektiğine inandım. Çünkü, doktor olmama rağmen kemoterapinin yapacakları açık açık anlatılmadığı için ilk tedaviden sonra panik atak geçirdim.
4. Başta kanser hastaları olmak üzere, eğer mümkünse tüm hastalara psikolojik destek sağlanmasının çok önemli olduğunu anladım. Basit bir örnek verecek olursam; yazmaya başladığımda yaşadığım olayları tekrar hatırlamak beni çok rahatsız etti. Ama psikoloğum bunu yapabileceğimi defalarca söyleyerek beni yüreklendirdi ve sizlerle hastalık sürecimi paylaşabildim.

Dr.Aydemir YALMAN


Yardım çağrısıdır, lütfen destek veriniz.

Bu sabah e postalarımı kontrol ederken Zipkinci.com‘dan gelen bir mesaj dikkatimi çekti. Hemen akabinde Friendfeed’den Okan Yıldırım arkadaşımızın yolladığı direkt iletiyi gördüm. İkisi de, beyin tümörü teşhisi ile tedavi gören ve ameliyat olması gereken güzeller güzel bir kız evlat içindi. Safiye isimli bu hastanın, yeniden sağlığına kavuşabilmesi için bizlerin desteğine ihtiyaç var. Hepimiz günlük kahve ve hızlı tüketilen gıda kotamızdan biraz da olsa artırsak ve aileye destek olsak güzel olmaz mı?
Haydi dostlar lütfen yazımın altında belirtilen ve aileye destek olacak birikimin toplanacağı hesaba, sizler de bütçenizi yormadan katkıda bulunun.
Tanrı, kimseyi evladının sağlığı ile sınamasın.

Detaylı bilgi görebileceğiniz link: http://zipkinci.com/duyuru/40576-cok-onemli.html

Banka bilgileri:
Hesap sahibi : MUHSİN ÇALIŞAL
Banka : YAPI VE KREDİ BANKASI A.Ş.
Şube kodu : 339 MTK ALTINDAĞ / İZMİR
Hesap no : 84998061
Iban : TR180006701000000084998061


Sayfalar:12