7-8 aralık tarihlerinde Lütfi Kırdar’da Management Centre Türkiye tarafından düzenlenen “Müşteri Çağında Pazarlama” başlıklı zirveye davetliydim. Zirvenin oturum başkanı, bir süre önce Marjinal PN davetiyle tanışma fırsatı bulduğum Peter Economides idi.
Mekana erkenden gelip salona geç girince, henüz toplantı adabına alışamamış genç arkadaşların koltuklara koydukları palto ve çantaları nedeniyle oturacak yer bulamayıp salonun en arkasında ve ayakta izledim yemeğe kadar olan bölümü. Sahnedeki isimler öylesine keyfile anlatıyorlardı ki saatlerin uçup gittiğini fark etmedim bile.
Tanyer Sönmezer’in açılış konuşmasından sonra Peter Economides aldı sahneyi, tabii karizmasıyla ve konuşmalarıyla salondakilerin de çoğunun kalbini kazanıverdi kısa sürede. Sahnenin arkasındaki devasa perdenin bir yanından akıp giden, Monitera sayesinde yakaladığım anlık twitter yansımalarından gördüğüm paylaşımlardan birinde, Alan Rickman karizması olarak tanımlanmıştı sevgili Peter’ın tavırları. Bana göre de Tim Roth’un canlandırdığı Cal Lightman hınzırlığı ve cana yakınlığı vardı hareketlerinde. İstanbul’a geldiğinde Tanyer Sönmezer ile oturdukları kafenin görüntüsünün perdeye yansıtıldığı sahne de bir kafe gibi düzenlenmişti. Konuk konuşmacılar ve bazı izleyiciler oturuyordu bu
kafede. “Dünyanın en ünlü pazarlama dahileriyle sahneyi paylaştığınızı
düşünsenize, ne heyecan verici” demiştim yanımdaki gençlere, nereden
aklıma gelirdi ki ertesi gün o sahnede benim de oturacağım 🙂
Sahneye önce Guy Kawasaki’yi davet etti Peter Economides. 2008 yılında tanıma fırsatı bulup hakkında yazı yazdığım Kawawsaki, yüzünde her zamanki kocaman ve sıcacık gülümsemesiyle ilerledi ve
salondaki herkeste farklı izler bırakan “Enchanted” sunumunu yaptı. “Kimi markalar insanlara bilgisayar veya telefon satar, Apple ise onları büyüledi” dedi ve büyülemenin şartlarından ilk üçünü sevilmek, güvenilmek ve güç vermek olarak sıraladı. Kawasaki’nin sunumuna ŞURADAN ulaşabilirsiniz.
Sonra sahneye Gary Vaynerchuck geldi. e-Tohum toplantıları nedeniyle bu genç girişimciyi uzun süredir tanıyor ve takip ediyorum. Videolarındaki enerjiyi sahnede izlemek pek keyifliydi. “2002 yılındaki pazarlama tekniklerinden vazgeçin, yıl 2012” dedi salondakilere. “Sosyal medya ayrı bir olgu değil, internetin devleti” diyen Vaynerchuck onu yeni tanıyanları epey sarstı. “Günümüzde ölçümler birşey ifade etmiyor, gerçek dünya şimdilerde duygular, insanlar” diyerek devam eden GaryV sahnedeki enerjik tutumuyla da herkesin ilgisini çekmeyi başardı. Sevgili Murat Can Demir’in “adam kalaşnikof, çok hızlı konuşuyor” benzetmesi de gayet yerindeydi.
DoğanOnline CEO’su Yenal Gökyıldırım’ın çok başarılı bir yönetici
olmasına rağmen, Gary’den sonra sahne alması ve hantal bir kurumsal
sunumla anlattıklarını sürdürmesi benim gibi çok sayıda hiperaktifin ilgisini kaybetmesine neden oldu. “Değişime nasıl uyum sağlayacağız” başlıklı sunumunda “Online nüfusun yüzde 20’si internetten alışveriş yapıyor” diyen Gökyıldırım, milyonlarca kullanıcının Doğan Online siteleri aracılığıyla alışveriş yaptığını, tatil programı yapıp satın aldığını ekledi
Bir sonraki konuşmacı Google Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Tüketici Pazarlama Sorumlusu Obi Felten’di. Yeni dönemin çekirdeğini oluşturan 3 yakınsamayı Sosyal, Yerel ve Mobil olarak belirten Felten; mobil cihazların süper bilgisayarlar olarak konumlandığını, lokasyon bazlı servislerin sosyal ve ekonomik anlamda büyük rol oynadıklarını belirtti. Google+ ile değişime ayak uydurduklarını anlatan Felten, kullanıcılarına her açıdan farklı bir web deneyimi yaşatmak istediklerini de sözlerine ekledi.
Daha sonra Eleftherios Hatziioannou ve Nathaniel Hansen geldi sahneye ve “Wall Street to Love Street” başlıklı sunumlarıyla, arkadaşlar arasındaki markaları anlattılar. Sunuma ŞURAYA tıklayarak erişebilirsiniz.
Oturumlara yemek arası verildiğinde; Marjinal PN ekibinden sevgili BaşarÇankaya blog yazarlarına MCT’nin bir hoşluğu olarak konuk konuşmacılarla aynı salonda yer ayrıldığını haber verdi. Bu zirveden önce görmezden gelinen blog yazarlarını en güzel şekilde ağırlayan MCT ekibine; bizlerle her fırsatta yakından ilgilenen sevgili Baturay Özden şahsında teşekkür etmek istiyorum. Hem çok güzel vakit geçirdik, hem de en şık şekilde ağırlandık.
Yemek sonrası sahnede BMW Global Marka İletişim Direktörü Andreas Cristoph Hofmann vardı. Herkesi yemek rehavetinden uyandıran bir filmle başladığı sunumuna; BMW’nin marka algısının ilk günden beri değişmediğinden söz ederek devam etti ve marka kimliğini dinamik, estetik, yenilikçi olarak özetledi. Sürdürülebilirlik, çevre, enerji konularına değer veren kurumların geleceği kucaklayacağını da sözlerine ekledi. BMW i serisinin oldukça fütüristik ve çevreci bir yapıya sahip olduğunu anlatan Hofmann, aracın çok sayıda mobil servis içerdiğini de belirtti.
Vodafone’dan Emre Kanaat ve Umut Kutlu’nun sunum başlığı “Etkileşim Halinde Hareket ” idi. Bu ekibi geçen yıl katıldığım bir toplantıda da keyifle izlediğimi hatırladım ve rakamsal değişimleri yine heyecanla takip ettim. Konuşulanlar arasında en çok ilgimi çekenler; sadakat kartlarının cep telefonlarına taşınması, mobil ödeme uygulamalarının 2012 de daha çok kullanılacak olması ve tabii en ilginci de insanların cüzdanlarını kaybettiklerini 26 saat sonra, cep telefonlarını ise 65 dakika içinde fark etmelerini söylemeleri oldu.
Veee yıllardır dergi reklamlarını hayranlıkla takip ettiğim, 90 ların başında hoşuma gidenleri kesip dosyalarda sakladığım Absolut’un başarısının mimarı olan usta reklamcı Richard Lewis geldi sahneye. Sunum başlığı çok çarpıcıydı ” Öncülük et, takip et, ya da yoldan çekil” Pazarlama; tabuları yıkmalı, sosyalleştirmeli, çarpıcı olmalı, keyif vermeli, zarif ve deneyimlendirici olmalı diye ekleyen Lewis için en güzel yaklaşım, sevgili İsmail Hakkı Polat’tan geldi, Mad Men dizisinin Don Draper karakterini anımsattığını yazdı tweetlerinden birinde. Bazı yeni yetme sektör şöhretlerinin “bunca işimin arasında internette bulacağım sunumları burada izlememe gerek yok” diye tweet atacaklarına, izleyip sahne hakimiyeti ve toplum karşısında sunum becerileri konusunda ders almalarını isterdim.
Karizmanız; hangi havalı mobil araçları kullandığınızla, hangi markaları
giydiğinizle ölçülmez, biriktirdiğiniz bilgi ve deneyimlerle zenginleştirirsiniz ve tabii en önemlisi alçakgönüllülükle. Richard Lewis’i izlerken buna bir kez daha tanık oldum.
Kahve arası sonrasında, sahnede beni bir sürpriz bekliyordu. Sevgili Masis Aram Gözbek yönetimindeki BUMK Caz Korosu Viral Entertaintment başlıklı konuktular. Zirvenin sloganı olan Hello I Love You isimli şarkıyı ve caz aleminin en sevilen tınılarını dinlettiler konuklara. Tabii hak ettikleri alkışları da aldılar. Masis ve Peter Economides’in söyleşisi de çok sayıda gence yeni ufuklar açacak nitelikteydi.
Sırada zirvenin en önemli isimlerinden biri olan The Independent gazetesi editörlerinden, finans uzmanı Hamish McRae vardı. Günümüzde dünyanın güç dengesinin doğuya kaydığına dikkat çeken Mc Rae;Türkiye’nin 2030 yılından itibaren dünyanın en büyük 12 ekonomisinden biri olacağını, genç nüfusuyla imrenilen bir ülke olduğunu da sözlerine ekledi. Sanırım bu verileri bizi yönetenlere de vermişler ki 2023 de muhteşem olacağımızı söyleyip duruyorlar:)
Micael Dahlen kuzeyli çılgın bir öğretim görevlisi. Sahneye çıktığında rocker görünümlü bir İsa dinleyeceğimi düşünmüştüm. Sunumu sırasında ise, eğer hocam olursa iki kez daha üniversite okumaya söz veriyordum 🙂
Her şeyin mümkün olduğu bir çağda yaşadığımızı, dilediklerimizi yapmak için 11.000 günümüz olduğunu ve en büyük rakibimizin de yarın olduğunu söyledi Dahlen. Yeni dünya düzeninin çok sayıda fırsat içerdiğini ve internet sayesinde bu fırsatlara her yerden erişebileceğimizi de ekledi. İstanbul sunumunun aynısı olmasa da çok yakın bir sunuma ŞURAYA tıklayarak, Dahlen’in bloguna da ŞURAYA tıklayara erişebilirsiniz.
Ve kapanışta sevgili Peter Economides’in pazarlamayı Caz müziğe
benzettiği ve ancak içinizde hissederseniz başarılı olabileceğinizi
söylediği müthiş sunumu vardı. Sahne hakimiyeti, kelimelere yüklediği anlamlarla yine Tim Roth izliyormuş hissine kapıldım. Bu keyifli sunuma ŞURAYA tıklayarak ulaşabilirsiniz.
İlk günün sonunda Lütfi Kırdar’dan keyifle çıktığımızda bizi Nuh Tufanını anımsatan bir yağmur ve fırtına bekliyordu.
İkinci günü de bir başka yazıda anlatacağım.
Posts tagged with: Micael Dahlen