:::: MENU ::::
Posts tagged with: Hürriyet

İPZ10 notlarım

Sevgili Onur Kabadayı mesaj atıp, İPZ10 için davet ettiğinde, bayramlık ayakkabı alınmış çocuk gibi sevindim. Katılım bedellerinin emekli maaşı kadar olduğu seminer ve kongrelere gitmek oldukça zor son zamanlarda.  Sabah erkenden yola çıkıp, soğuk ve yağmurun kilit ettiği trafikte boğulmamak için, metro ve funiküler yardımıyla İMSM’ye ulaştım.  Sabah mahmurluğunu atamamış çokça dostla selamlaşıp, hazırlanan ikramı pas geçip (akşama kadar aç kalınca, ikramları pas geçmenin yanlış karar olduğunu anladım ama olan oldu) kendimce iyi açılı bir köşe bulup oturdum. Günseli Özen Ocakoğlu’nun açılış konuşmasından sonra, mikrofona önce Kurt Onur, daha sonra Hanzade Doğan Boyner geldiler.  Gelecek yıllara dair tahminlerini ve rakamsal veriler paylaştılar.

Sahneyi devralan Türk Telekom Strateji ve İş Geliştirme Başkanı Dr. Ramazan Demir’in konuşma başlığı “Yazılım devrimi bitti, yaşasın cihaz devrimi” idi. IP TV ve Yakınsamanın önemi hakkında konuşan Demir; Yakınsama ve dijital-konvansiyonel arasındaki ayrımların ortadan nasıl kalktığını , yeni petrolun “veri” olduğunu belirtti. Konuşması sırasında arkamdaki sıradan hızla kalkan genç işadamının telaşla kafama indirdiği laptop çantası darbesiyle beyin sarsıntısı geçirmeme ramak kaldıysa da, salonun soğuk olması hayatımı kurtardı sanırım 🙂 Daha sonra sahneye Google İngiltere’den konuşmacı olarak katılan Chewy Trewhella geldi. Sunumunu; inovasyon, test etme ve ölçümleme, arama, çeviri, mobil konu başlıklarında sürdüren Trewhella, web masterlara büyük kolaylıklar getirdiklerini, mobil kullanıcılar için iyileştirmeler yaptıklarını, LBS’nin önemini anlattı. Bir sonraki konuşmayı izlemek için alt kata sinema salonuna indim ve sahneyi en iyi açıdan görüntüleyeceğim bir yere konuşlandım.

Sahnedeki kişi biraz önce üst katta çantasıyla bana beyin sarsıntısı geçirten genç adamdı. Allahtan hem eski müşterim Ericsson’dan olması, hem de konuşması ve paylaştıklarının ilginç olması onu hemen affetmemi sağladı 🙂 Ericsson Türkiye Pazarlama ve Strateji Yöneticisi  ve Ortadoğu Bölgesi İş Zekası Birim Yöneticisi Erden Aksakal’ın konu başlığı ” İnsan Mobil Genişbant Çağından Ne Bekler” idi. Yapılan araştırmalarda çıkan sonuçların Avrupalı meslekdaşlarını çok şaşırttığını belirten Aksakal, gençler hakkında ilginç bir örnek vererek, onların günde en az 4 sms almazlarsa kimse tarafından sevilmediklerini düşündüklerini belirtti. Mobilitede kadın tüketicinin erkeklere epey fark attığını belirten Aksakal, gençliğin “multitask” yaşadığını ve ortalama üç ekrana bakarak gününü geçirdiğini anlattı. Bu noktada hafifçe sırıtmama engel olamadığımı itiraf edeyim, +50 olmama rağmen benim de günümün büyük kısmı 3 ekranla geçiyor 🙂
Türk gençlerinin büyük bir çoğunluğunun, global akranlarıyla aynı ilgi kuşaklarında yer aldığını ve onlar gibi günü sanki 40 saatmişcesine yaşadıklarını da anlatan Aksakal’ın paylaştığı slaytlar arasında rakamsal olarak beni en çok etkileyenler; 50 milyar cihaz ve internet kullanıcı profili slaytları oldu.

Arkasından sahne alacak olan Digiturk’ten Murat Uysal sahnede yerini almadan salondan ayrılıp, bir üst kata çıkıp Mobilera CEO’su Barış Öney’in konuşmasını izlemek üzere sahneyi rahat göreceğim bir köşeye yerleştim. Öney’in slaytları epey rakamsal veri içeriyordu ve bazıları gelecek günlere daha umutla bakmamı sağladı. Türkiye’nin 2050’de dünyanın dokuzuncu, Avrupa’nın üçüncü en büyük ekonomisi olacağını görmek hoşuma gitti. Sunumunu keyifle izlediğim konuşmacılardan biri de Facebook Strateji ve Planlama Başkanı Trevor Johnson oldu.  “Your brand is what people each other it is” cümlesini  yeniden ekranda görmek ve markaların “like” rakamları hoşuma gitti.                         

Vee günün en karmaşık zamanı olan yemek arası. Seminere katılanların beklenenden çok olduğu belirtilip, parti parti yemek salonuna alınacakları söylenince başıma geleni fark ettim, ama iş işten geçmişti.   Belki yeni ürün tanıtımları mini defileler vs için doğru bir mekandı İMSM, ama bu kalibrede bir seminer için kesinlikle hatalı seçimdi. Tavan yüksekliği ve açık alan olması nedeniyle hem soğuğun yoğun hissedildiği, hem de arka bölümde kendini kaybedip yüksek perdeden sohbete dalan düşüncesiz konukların gürültüsü nedeniyle, konuşmacıların da katılımcıların da rahatsız olduğu durumlar yaşanabiliyor.

Aylar sonra aile efradının sağlık sorunlarından uzakta bir gün geçirme keyfimin böyle nedenlerle bozulmasına izin vermedim tabii ve fırsattan istifade alt katta yer alan Manga sergisini gezdim. Uzun arada, epey de dostla rastlaşıp sohbet ettim. İkinci yarı sevgili Hakan Senbir’in sunumuyla başladı. “Ajansın gelenekseli interaktifi olmaz, büyük fikri kim yaratıyorsa ‘Ajans’ odur” diyen Senbir’in sunumu, ajans çalışanları arasında epey ses getirmiştir sanırım. Sırayla sahne alan Avea Kurumsal İlişkiler Direktörü Füsun Feridun Sosyal Mecraların ve Mobilitenin önemini , Hürriyet İş Geliştirme Koordinatörü Erhan Acar’da “Gündem Parmağınızın Ucunda” başlıklı sunumuyla Hürriyet İnternet grubu ve portallerindeki yenilikleri aktardı. Bir sonraki sunum olan Digital Panaroma Emre Uçku’nun sunumu ise, ne yazık ki arka bölümde kendinden geçerek yüksek perdeden sohbete dalan konuklar nedeniyle asla yoğunlaşamadığım ve ne dediğini asla hatırlayamadığım ve not alamadığım bir bölüm oldu. Allahtan Doğan Gazetecilik’ten Çiğdem Toraman’ın sunumu sırasında gürültü olmadı ve “Artırılmış Gerçeklik, artırılmış mecralar ve artılımış değerler” başlıklı sunumu rahatça izleyebildik. Android uygulamalar konusuna da dikkat çeken Toraman; Grafen uygulamalarını 2014 de paylaşmayı umduklarını belirtti. Yemek arasından önce sinema salonuna sığılamayıp dışarılara taşılınca ikinci bölümde orada yapılması planlanan sunumlar da üst kata alınmış olduğundan yerimden kalkmadan Nokta CEO su Tümay Asena’nın  konuşmasını dinlemeye başladım. Asena’da en değerli kaynak olan içerik konusunda hazırladığı sunumu paylaştı. en ilgimi çeken başlık Google CEO’su Eric Schmidt’in “Her iki günde bir uygarlığın başlangıcından 2003’e kadar yaratılan kadar bilgi üretiyoruz” cümlesi oldu. 
Asena’dan sonra sahneyi CNNTurk Kurumsal İlişkiler Direktörü sevgili dost Ayşe Yonca Baltaoğlu aldı. Rakamsal verilerle paylaştığı sunumun başlığı “WebTV, VideoAd fırsatları ve markalı içeriğin önlenemz yükselişi” idi. Türkiye’nin; 29.4 milyon kullanıcı ile Messenger kullanımında 2. büyük ülke, 22 milyon kullanıcı ile Facebook sıralamasında 4.cü ülke olduğunu gösteren slaytları ilgi çekiciydi.

Sahneye son olarak Vodafone Türkiye’den Mobil Pazarlama konusunda iki yetkili çıktı. “Mobil yaşamın Mobil hali” başlıklı sunumları sırasında bir de Blackberry çekilişi yapan yetkililer, mobil uygulamalar ve hesaplı mobil cihazlar konusunda da bilgiler verdiler. Hem çok üşüdüğüm, hem de artık açlıktan kan şekerimin iyice düşmesi nedeniyle, seminer sonrası Avea tarafından düzenlenen ödül törenine kalmayıp kendimi yollara attım. Verimli ve eğlenceli bir gündü, bildiklerimi tazelemek, ilginç notlar almak, hem de eski  dostlarla sohbet şansı yakalamış olmak hoştu. Teşekkürler Onur Kabadayı ve teşekkürler İPZ10 ekibi.


40 yaşından sonra kariyer değiştirilir mi?

Kesinlikle evet.  Kenarından köşesinden dolaşırsınız dilerseniz, dilerseniz de hiç ilgisi olmayan başka bir iş yaparsınız. 19 yıl yöneticilik yaptıktan, masanın arkasında oturup ayağıma hizmet getirilmesine alıştıktan sonra bu beyliğime son verip, Milliyet gazetesinde sıradan bir reklam satış elemanı oldum. Çalışmam gerekiyordu, şımarıklık yapma lüksüm yoktu, kaldı ki 5 nisan 1994 krizi ortalığı toz duman etmişti. Zor gelmedi mi, tabii ki çok zor geldi. Elimde çanta kapı kapı dolaşıp reklam yeri satmam bekleniyordu. Kısa sürede birlikte çalıştığım ekibe kendimi sevdirmeyi başardım. O dönem, karşımızda bir dev gibi dikilen Hürriyet IK ekine rakip Milliyet IK sayfaları yapmaya başladık. Gayet de iyi işler başardık. Teknoloji sayfalarını hazırlayan arkadaşımız yurt dışına gidince onun görevini de üstlendim. Bu gün teknolojiyi günü gününe takip etmemi sağlayan, her yeniliğe yüzümde bir sırıtmayla yaklaştıran hep o sayfalar olmuştur. Şimdilerde bir çok büyük şirketin CEO ya da genel müdürü olan genç iş adamlarıyla da o zaman tanışmıştım. İnterneti büyük bir heyecanla takip etmemi sağlayan ve ilk servis sağlayıcım olan Superonline ile de o yıl tanıştım. AKM nin yan duvarına büyük ekran olarak yansıtılan Win 95 sunumunu anlatan Bill Gates’i dinlerken gözlerimden yaşlar geldiğinde bana “aman sen de amma abarttın” diyen iş arkadaşlarımın bir kısmı, bilgisayarla barışmayı bile geçtiğimiz yıllarda yükselen Farmville  sayesinde gerçekleştirdi 🙂 Sektörel fuar sayfaları hazırlama konusundaki isteksizliğimi de bilgiye olan açlığım bastırmıştı. Bu sayede hem İstanbul’un, hem de yurdun diğer yerlerinde neler olduğunu öğrenme şansım oldu. Devasa iş makinalarından, unlu gıda firmalarına, gözlük markalarından, silah sanayiine kadar pek çok  konuda detay öğrendim. Bana zaman zaman ukalalık yapma şansı verdiği için o günleri hep minnetle anarım 🙂 Milliyet maceram reklam müdür yardımcılığı ünvanıma rağmen (o zamanlar böyle ünvanlar söke söke alınıyordu, ulufe gibi dağıtılmıyordu) Doğan Grubunun genel manasızlıklarına katlanmak istemediğim için istifamla son buldu. Kısa bir deneme sonrası, Miliyet’te ajansların bana yaşattığı gerginlikler nedeniyle artık bir başka ajansta Medya Planlama ve Satın Alma işinden haz etmeyeceğimi görüp , yeni bir arayış peşine düştüm. Şansım yaver gitti ve bana göre biçilmiş kaftan olan Halkla İlişkiler/Organizsayon işi yapan bir firmada göreve başladım. 6 yıl süre ile hem yurt içi, hem yurt dışı pek çok organizasyonda aktif olarak görev yaptım. Camel Trophy seçmeleri için orman yollarında dolaşmaktan, 6-7 bin kişilik şirket pikniklerine, yerli malı ilk Woodstock örneği H2000 den, 5 yıldızlı otellerde basın toplantılarına kadar pek çok iş yaptım. Hizmet verdiğimiz çok çeşitli markanın, birbirinden değişik ürünleri için geliştirilen strateji toplantılarında saatler geçirdim. Yaşadığım her andan keyif aldım. Taa ki şirket Amerikalılara satılana kadar. Yine bir dönüm noktası ve yine hayata devam.
Korkmayın; kariyer değiştirmek o denli korkulacak bir şey değil, bir başka yazıda sizlere 50 yaşınızda işsiz, evsiz ve beş parasız kalırsanız neler yaparsınız o konuda da ipuçları vereceğim. Bu günlük bu kadar duygu fırtınası bana bile çok 🙂


70 lerin sonuna doğru…

Moran’daki eğlenceli çalışma hayatımda “Medya Bölümü” ne transfer edilmekle yeni günler başlamıştı benim için. Sevgili Işık Akan, aile işlerini devir almak üzere İzmir’e dönmeye karar verince, Rasin Baba ile çalışmak bana nasip olmuştu. TRT sözleşmeleri, gazeteler, radyolar, sinemalar, açık hava reklamları, faturalar, planlamalar… ne çok iş ve öğrenecek konu vardı. Daha çok telefon görüşmesi, daha çok toplantı, daha çok yazışma, ama bir o kadar da keyifli insanla tanışma imkanı. Rahmetli Nezih Demirkent’le tanıştığım gün, sanki dünyanın en önemli insanı bendim. Nezih Bey sadece o günlerde çalıştığı Hürriyet Gazetesi için değil, tüm Babıali için çok önemli bir isimdi. Reklam servisinde çalışanların hepsiyle tanışmamı istemişti. O günlerde benim gibi genç ve coşkuyla mesleği öğrenen, sonra başarı merdivenlerini hızla çıkan, bir kaç dostla uzun yıllar çalıştık. O yıllarda matbaacılığın, gazeteciliğin yüreği Cağaloğlu’nda atardı. Henüz dışı cam kaplama plaza modası yoktu. Sözünü ettiğim yıllar 1977-1979 arası, reklamcılığın altın yılları. Hem her şey çok zor, hem de yalın ve yaratıcı. Literatürü takip etmek pek masraflı, ama bir o kadar da statü simgesi. Ajansınız bir takım reklam dergilerine abone ise sizden havalısı yok. Dergi ilanları Hayat, Ses, Elele, Hey gibi dergilerde yayınlanıyor. Reklam almayan Gırgır dergisi, her hafta yüzbinler satıyor, ama reklama direniyor. Bu arada, okulda gece eğitimi güvenlik nedeniyle iptal edilmiş, 3 arkadaş Prof. İsmet Giritli’den rica minnet devamsızlık problemi yaşamayacağımız sözü alıp işlerimize devam ediyoruz. Ortalık toz duman. Sağcılar, solcular, itiş kakış, her gün yok olan fidan gibi gençler. Kahveler taranıyor, okul çıkışlarında pusular kuruluyor, gençler her gün öldürülüyor. Bunları görmezden gelip “bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz”, “yollar yürümekle aşınmaz” gibi veciz laflar eden ve yaraları kaşıyan Demirel başbakan. Arada bir şapkasını alıp kaçtı, tam sevinmişken yine geri geldi. O da yetmedi, daha sonra Cumhurbaşkanı da oldu ya, bu ülkede herkes her şeyi olabilir inancımı pekiştirdi.