:::: MENU ::::
Posts tagged with: Friendfeed

Bir gün sen düşersen, ben de seni kaldıracağım…

Friendfeed üzerinde bir paylaşım sayesinde gördüm bu yazıyı. Ekşi Sözlük üzerinden yazılmış ŞURAYA tıklayınız
Lütfen yazılanların tamamını okuyun, orada burada şov yapanlara ibret olsun, insanlık budur işte. Siyasi arenada bir sonraki seçim hamlesine hazırlanmak, vay be neymiş dedirtmek değildir yardım etmek, sağ elin verdiğini sol elin görmemesidir. Ben ve yakın çevrem büyüklerimizden böyle öğrendik. Yazıyı okurken gözyaşlarıma engel olamadım. Helal olsun bu arkadaşa ve aynı düşüncedeki bütün insan gibi insanlara. Bir şeylerin düzeleceğine olan inancımı tazeliyorsunuz, iyi ki varsınız.
Sadece yapacağım şu alıntıyı bile okusanız, içiniz titreyecek ve yazının tamamını okumak isteyeceksiniz.
“mesajın gerçek sahibi de, ben de herhangi bir yayın organıyla görüşmeyi düşünmüyoruz. ekşi sözlük, facebook ve twitter yeterince geniş kitlelere ulaşıyor. zaten benim amacım bu mesajı birçok insanın duymasını sağlamaktı, onu da başardığımı düşünüyorum. haber yapmak isteyen herkes sözlükte yazdığı kadarıyla yapabilir. sonuçta bu olayda önemli olan nokta kişiler değil, ana fikir. yardımla ilgili bir konu şahsi olarak konuşulmamalı. burada takma ismimizle var olduğumuz için, bir de o mesaj çok anlamlı olduğu için yazabiliyorum bunları. ama bana biri “evet bksibk bey, bu yardımı yaparken…” gibi bi cümle kurarsa utancımdan ölürüm. o yüzden kimse kusura bakmasın, bu işin röportajı falan olmaz.
Kimin ne yaptığına değil, Van’da kardeşimizin ne söylediğine bakalım, emin olun ki tek ihtiyacımız bu.”


Friendfeed kullanıcı profili araştırması

Oğlum Emir ve arkadaşlarının gelişi telaşı, sonraki hayhuy derken Friendfeed Kullanıcı Araştırmasını detaylı inceleyememiştim. Sevgili Uğur Özmen’in yazısı sayesinde kendimi sıralamada görünce, hem sizlerle paylaşmak, hem de başta sevgili Mustafa Duran ve araştırmaya katılanlara teşekkür etmek istedim.
Friendfeed Kullanıcı Profili araştırması; kullanıcıların internette geçirdiği süreden, eş zamanlı kullanılan sosyal medya platform bilgilerine, kullanım nedenlerinden, kişilere kadar pek çok noktaya değiniyor.
Hemen her katılımcının Facebook hesabının olduğu, Twitter’ın Facebook’a oranla daha çok tercih edildiği, sosyal medya kullanıcılarının sıkı birer blog takipçisi olduklarının da belirlendiği araştırmaya göre; video izleme oranlarında erkekler ve kadınların yüzdeleri neredeyse başabaş.
Takip edilen paylaşımlar arasında Pazarlama %44.3 ile başı çekiyor. Onun ardından  %41.5 oranı ile sosyal medya ve 32.4 ile sinema geliyor.
Araştırmaya göre kadınlar ve erkeklerin takip ettikleri konularda ilk hemen hemen aynı ; Pazarlama, Sosyal Medya ve Tasarım.
Araştırmaya katılanların % 56 sı marka/kurumların hesaplarını takip ederken, % 44 etmiyor. Kadınların marka takip etme oranı erkeklere göre daha fazla.
Friendfeed’de öncelikli olarak takip edilenlerin başında sevgili Uğur Hocam var. Bendeniz de erkeklere göre altıncı, kadınlara göre beşinci sırada takip ediliyorum.
Friendfeed’de paylaşımlarından en çok yararlanılan listesinde Mustafa Duran bayrağı kapmış durumda, onu yine Uğur Hocam izliyor. Bendeniz de; erkeklere göre altıncı, kadınlara göre dördüncü sırada yer almışım.
Teşekkürler Pazarlama Dünyası, teşekkürler oy verenler; bu gri havada içimi aydınlatan bir araştırma inceledim sayenizde.


Yaşadığınızı hissedin…


Uzun zamandır yazmak gelmiyordu içimden. Hastalar, hastaneler ve cenazeler üçgeninde yaşarken bazen sadece akışa bırakıyorum kendimi. O an nasıl davranmak kendimi iyi hissettiriyorsa onu yapmaya gayret ediyorum. Tabii sorumluluklarım el verdiğince. Biraz önce Friendfeed’de sevgili Alemşah Öztürk‘ün bir soru yazdığını gördüm.

“Size yaşadığınızı hissettiren şey ne?”

Bir an düşündüm gözlerimi kapatıp. Ne çok şey geçiverdi saniyeler içinde aklımdan. Evladım, güneş ve deniz, seyahat etmek… sanırım özlem nedeniyle düşünüvermiştim bunları. Sonra derin bir nefes aldım, hem de yeni öğrenmeye çalıştığım şekliyle diyaframdan uzun bir nefes. Sağduyumla bir kez daha düşündüm ve fark ettim ki bana yaşadığımı hissettiren şeyler işte tam da bu ikili,
“Nefes almak ve düşünebiliyor olmak”
Nefes almadan ne kadar dayanabilirsiniz, bir düşünün. Aynı cümlede kullandığım bu iki eylem olmadan hayatımız da olamaz. Nefes alın, fırsat buldukça derin derin içinize çekin havayı ve sonra yavaş yavaş verin dışarıya, yaşadığınızı hissedin. Bütün bu eylem sırasında aklınızdan geçenlerin, düşüncelerinizin ne kadar yoğun ve net olduğuna inanamayacaksınız.
Nefes alabilmek ve düşünebilmek…
Derin derin nefes alın ve düşünün, sonra da yaşadığınızın ayırdına varın, hazır zaman varken, anın tadını çıkarın, yaşayın.

Not.Yazıda kullandığım görsel, google aramasıyla bulduğum şu adresten alınmıştır.


Yardım çağrısıdır, lütfen destek veriniz.

Bu sabah e postalarımı kontrol ederken Zipkinci.com‘dan gelen bir mesaj dikkatimi çekti. Hemen akabinde Friendfeed’den Okan Yıldırım arkadaşımızın yolladığı direkt iletiyi gördüm. İkisi de, beyin tümörü teşhisi ile tedavi gören ve ameliyat olması gereken güzeller güzel bir kız evlat içindi. Safiye isimli bu hastanın, yeniden sağlığına kavuşabilmesi için bizlerin desteğine ihtiyaç var. Hepimiz günlük kahve ve hızlı tüketilen gıda kotamızdan biraz da olsa artırsak ve aileye destek olsak güzel olmaz mı?
Haydi dostlar lütfen yazımın altında belirtilen ve aileye destek olacak birikimin toplanacağı hesaba, sizler de bütçenizi yormadan katkıda bulunun.
Tanrı, kimseyi evladının sağlığı ile sınamasın.

Detaylı bilgi görebileceğiniz link: http://zipkinci.com/duyuru/40576-cok-onemli.html

Banka bilgileri:
Hesap sahibi : MUHSİN ÇALIŞAL
Banka : YAPI VE KREDİ BANKASI A.Ş.
Şube kodu : 339 MTK ALTINDAĞ / İZMİR
Hesap no : 84998061
Iban : TR180006701000000084998061


Eğitim firmaları artık lobicilik faaliyetlerine mi hizmet ediyor ?

Geçtiğimiz günlerde Friendfeed’de paylaşımı yapılan bir etkinliğe gözüm ilişti. İlk düşündüğüm şey ” çok saçma ve çok yanlış ” olduğuydu. Gençlere kariyerleri ile ilgili önerilerde bulunulacak bir toplantıda, katılımcıların sigara ve içki firmalarından olması bir tek beni mi rahatsız etti diyedüşündüm. İlgili feedin altında pek çok kişi ne güzel bir program olduğundan söz etmişti.
Etkinlikte konuşacak  isimler pazarlama alanında çok başarılı kişiler olabilirler saygım sonsuz, ama temsil ettikleri alanlar, insan sağlığını tehdit eden ve iletişimi yasalarla sınırlandırılmış sektörler. Bağımlılıkların genç yaşta başladığı düşünülürse, rahatsızlık boyutu daha da artıyor.
Eğitim ve danışmanlık firmalarının lobicilik faaliyetlerine aracılık etmek yerine, gençlere örnek olacak kişileri daha titizlikle seçmeleri gerektiğini düşünüyorum.


Sorular, cevaplar …

Sevgili Cihan Kaloğlu sorular hazırlamış, bolglarımızda cevaplayalım istemiş. Dün canım istemedi, baktım bu gün de savsaklamaya meyilliyim, zorla cevapladım.

“Karşına çıkan küçük fırsatların kaçının hakkını verebildin hiç sorabildin mi kendine? ruhunu okşayan o saniyeleri elinden kaçırmadan kaç kez sarabildin? Sonrasında ah keşke demediğin kaç fırsat var ellerinde? Geceleri sarılıp sarılıp uyuduğun kaç mutluluk var?”

Genellikle kalbimle mantığımı uzlaştırıp yaşamaya çalıştım. O nedenle “Ah keşke” dediğim bir tek fırsat oldu.  Yeni Zelanda’ya gidecektim, babam ve annemin hastalıkları engelledi beni. Hemen her gün “ah keşke” diyorum.
Geceleri sarılıp uyuduğum tek mutluluk ise, sağlıklı ve başarılı bir evlada sahip olma mutluluğum.

“Susup düşünmek mi zor, konuşup saçmalamak mı? Gidip de dönmemek mi zor, kalıp da yol gözlemek mi? Sorgulamak mı zor, yoksa kayıtsız kabullenmek mi? Giden mi terkeden aslında, yoksa kalan mı?”

Zor olan susup düşünmek tabii, hepimiz konuşup zırvalamıyor muyuz çoğunlukla.
Gitmek genellikle bir tercihtir, karar verdikten sonra da zor değildir. Kalıp yol gözlemek ise anlamsız; kendimizi oyalamamız gerek, eğer beklemek zorunluysa. Hem gelecek olana, hem de kendimize eziyete döndürmemeliyiz bu zorunlu süreci.
Kalanın bakışı açısına göre değişir terk edenin kim olduğu. Sakince kabullenmişse gideni, aslında terk eden o dur.

”Özeleştiri” kağıt kesiği gibi can yakabilir bazen… Mazeret üretmeni bitirebildiğin var mı?”

Mazeret üretiyorsan özeleştiriye yer açamazsın ki. Özeleştiriyi sindereceksen,  mazeretle arana mesafe koymalısın.


Görülen lüzum üzerine…

Sevgili dostlar, Friendfeed’de  Ömer Ekinci’nin bir yazısında, Ali Kaya nezaket göstererek, Müge Çerman ismni kişisel marka örneği olarak yazmış. Gördüğüm lüzum üzerine bu satırları yazmak istedim. Bir süredir gerek paylaşımlarda, gerek kişisel girdilerde satır aralarına sıkışmış imalar var. “Sosyal Medya Meşhuru” diyerek kendilerince hafiften dalga geçiyorlar. Aslında bu arkadaşlar azıcık zahmet edip, benim özgeçmişimi incelese, yazdıklarımı okusa; 1975 de başladığım iş hayatımda çok kısa sürede başarılı olup, uzun yıllar da muteber şirketlerde üst düzey ünvanlarla çalıştığımı görebilirler. Yaşıtlarımın çoğu emekli oldu. Ama sanırım o yıllarda asistanlığımı yapan, gazetelerde sayfa sekreteri olan dostların çoğu bu gün oldukça hatırlı görevlerdeler. Sorup, hakkımda referans alabilirler, Müge Çerman ismi uzun yıllardır marka. Nedeni ise; insanlara hak ettikleri gibi değil, kendisine nasıl olmasını istiyorsa öyle davrandığı içindir. Herkesin halini hatırını sorup, ihtiyaçları olduğunda yanı başlarında olduğu içindir. Dili sivri olsa da, hak etmeyeni haşlamadığını bildikleri içindir. Yaşlılara saygıyı, çocuklara şefkati ve hayvanlara da sevgiyi ihmal etmediği içindir. Beğendiklerini, beğenmediklerini, hayal ettiklerini, yaşadıklarını, yaşayamadıklarını, mesleki deneyimlerini yazıp paylaşmayı sevdiği içindir. Sevenlere teşekkürler, salyalar akıtarak saldırmaya hazır bekleyenlere de uğurlar olsun.


Guy Kawasaki… O bir ünlü, ama alçakgönüllü ve güleryüzlü

Dün akşam Friendfeed’de Alemşah Üstad’ın Twitter’a yazdığı br not vardı. Guy Kawasaki’ye “buralardaysan buluşalım” minvalli bir cümle. Altında dostlardan gelen sorular. Çok gitmeyi istediğim, ama bedeli fazla olduğu için katılamadığım “Perakende Günleri” etkinliğinde konuşmacı olarak katılmak üzere İstanbul’a gelmişti Guy Kawasaki. Hayran olduğumuz, kitaplarını okuyup web üzerinden konuşmalarını izlediğimiz biri kapımıza gelmişti. Üstelik de Twitter’da, İstanbul’da olduğunu Hilton’da Lobby Bar’da saat 18.00 de ona ulaşabileceğimizi esprili bir dilde yazmıştı.  Evet vakit ayırıp bu ilginç adamla tanışmalıydım. Sabahtan akşamüstüne kadar oldukça koşuşturmalı bir gün geçirdim. Ayaklarıma kara sular inmiş, ter içinde teyzeme vardım. Bir an kanepeye uzanıp sızıp kalmayı istemedim değil hani. Sonra hemen duş alıp, giyinip kendimi metroya attım.  Hilton’a erken vardığım için lobbyde oturup etrafı izlemeye başladım. Biraz sonra Murat Esenli Üstad ve sevgili Tuğçe Esener’de geldi. Neredeler acaba diye bakınırken gerçekten de tam söylediği köşede bizden önce gelen 3 arkadaşla sohbet ediyorlardı. Biz yanlarına yaklaşınca ayağa kalkıp yüzünde kocaman bir gülümseme ile son derece sıcak bir şekilde ellerimizi sıktı ve isimlerimizi öğrendi. Evet gerçekten oydu, o şirin gülümseme hep yüzündeydi. Ne kadar rahat, alçakgönüllü ve sıcak biri. Yarım saatlik konuşma için binlerce dolar alan, internet yatırımlarıyla en zengin web yatırımcıları arasında sayılan, binlerce insanın fikirlerine saygı duyduğu adam, akşam oturmasına misafir gelmiş yakın arkadaşımız gibiydi. Aynı pozisyonda olan vatandaşımız işadamı ve girişimcilerden bir kaçı geçiverdi gözümün önünden. Burunlarından kıl aldırmazlar, yanlarında korumalar, o olmasa yalakaları, kendi de sağına soluna gaz girmiş de kıpırdanamıyor gibi otururdu her halde o koltukta. Fesli fotoğrafı, yediği künefeler, şirketi Garage Tech.Venture, yeni kitabı, kişisel marka olmak hakkında düşündükleri… Bizler sorduk o da usanmadan yüzündeki kocaman gülümseme silinmeden anlattı. Tabii jet sarsması yaşadığı için bir süre sonra esnemeye başladı ve bizlerden dinlenmek için izin istedi. Fotoğraf çektirmeden bırakmadık. Üşenmedi, hepimizle önce grup fotoğrafı için poz verdi. Sonra da tek tek. Evet İstanbul’dan bir ünlü daha geçti, hem de hayran olduğum biri, Guy Kawasaki…


Kayıplarımızdan çıkaracağımız kazançlarımız…

Yarım saat önce Friendfeed’de bir başlık vardı sevgili Üstad Ferruh Mavituna eklemiş, altında da genç Üstad’ların yorumları var. Oradaki kısıtlı alana hissettiklerimi ve yaşadıklarımdan aldığım dersleri sığdırmam mümkün değildi. Palahniuk’ un “Invisible monsters” kitabından bir cümleyi alıntılamış Üstad Mavituna. Konu değil beni üzen, genç dinamik insanların, ne kadar maddi değerlere önem verdiğini ve kaybederse ilk aklına gelen şeyin utanç duygusu olduğunu görmekti. Yaşadım ben bunları. İşimi kaybettim, çalışarak kazandığım paramı da bana ait olmayan borçları ödemeye harcamak zorunda kaldım. Parasız kalınca kiramı ödeyemez duruma düştüm. Evden ayrılıp birilerinin yanında yaşamak zorunda kaldığım için bütün eşyalarımı  dağıttım. Hiç kolay değil hazmetmek. Üstad’lar herşeyini kaybetmekten ne anladığınız çok önemli. Parasal gücünüzü, işinizi, bunlara bağlı olarak oturduğunuz evi, eşyalarınızı kaybediyorsunuz. İnanın bir şey olmuyor. Eğer aileniz, sizi seven dostlarınız varsa, çaresiz hissetmenize izin vermiyorlar. Önceleri çok ağırınıza gidiyor, uzun süre yalnız kalmak istiyorsunuz. Yürüş yapıyorsunuz, kimseye göstermeden katılana kadar ağlamak için. Ama hayat devam ediyor. Sağlıklıysanız her şeye yeniden başlayabileceğinizi biliyorsunuz. İşte o noktada soruyorsunuz kendinize “ben ne istiyorum aslında?”. Bunca yıl şan, şöhret, ünvan, para hepsine sahiptin, sana daha farklı ne hissettirecek bunlar. Ve sonra yeni bir “ben” keşfettim, her zamankinden daha güçlü daha hırslı, ama bu kez hayata dört elle sarılmaktı hırsın nedeni. Başardım da, kolay olmadı çok uğraştım, üzüldüm, depresyona girdim, hasta oldum. Sonra “dur” dedim ve kendime yeni bir hayat çizdim, daha çok mutlu olduğu şeyleri yapacak, daha basit yaşayacak, varsa yer, yoksa yemez biri olmaya karar verdim. Daha az eşyaya sahibim, dünya üzerinde daha az yer kaplıyor çevreye daha az zarar veriyorum. Küçük şeylerle mutlu olmayı çok iyi başarıyorum.  Akıllı ve başarılı bir evlada sahip olduğum için, beni seven ve düşünen dostlarım, sağlam duruşlu ve güçlü olmamı sağlayan bir ailem olduğu için her gün şükrediyorum. Her yeni gün benim için yeni bir macera, beni mutsuz eden ve üzen hiç bir olayın veya kişinin yakınında uzun süre geçirmiyorum. Kendime mutlaka kısa da olsa nefes alabileceğim zamanlar yaratıyorum. Korkmayın, kayıplar her zaman yıkım demek değildir. Bazen kendinizi bulmanıza yardımcı olur. Bir arkadaş demiş ki”kaybetmek için herşeye sahip olmak gerekmez mi ?” Hayır sevgili dost, gerekmez, sahip olduğun en önemli şeyleri; aklını, yüreğini ve umudunu kaybedersen kork, dünyevi şeyleri kaybedersen gerçekten daha “hür ve güçlü” oluyorsun. Utanç duygusunu ise dürüst davranmayanlara, hırsızlara ve döneklere bırakalım. Hepinize daha huzurlu, daha sağlıklı, daha özgür bir yaşam diliyorum.