:::: MENU ::::
Posts tagged with: farkındalık

Evren sizi sizinle bekliyor…

İşler çok ağır olduğunda diyorsunuz ki, “Bir adım daha atamam”.
Durumlar çok karmaşık olduğunda diyorsunuz ki, “Kaçmak istiyorum”.
İnsan varlığınız size göre ‘çok zorlu’ hale gelince, diyorsunuz ki, “Bir köşeye saklanmak ve bir daha asla hareket etmek istemiyorum”
Bilin…. Evren de sizinle birlikte tam orada! Evet, durumlar zorlu olabilir, güzel çocuğum, ama bu sonsuza dek sürecek anlamına gelmez. Siz yeniden KOŞULSUZ SEVGİYE doğru hareket etmeye hazır olana (karar verene) dek Evren de sizinle birlikte bekleyecek. – Yaratan

Alıntıdır : https://moralev.com/2018/04/06/evren-sizi-sizinle-bekliyor/

Fotografı geçtiğimiz yıllarda bir sabah Boğaz sahilinde yürürken çekmiştim.


Bir Paragraf ve Bir Fotografın Hatırlattıkları

“Hayatımızdaki tüm değişimler ve gelişimler radikal olaylardan sonra olmuştur. Belli bir farkındalık ve aydınlanma seviyesinden sonra belki buna gerek yoktur ama o an için ‘negatif’ değerlendirdiğimiz olayları çok sonraları sağduyuyla incelediğimizde ‘iyi ki olmuş’ diyeceğimiz bir noktaya kadar varır konu.”
Bu paragraf ve bir ara paylaştığım üzerinde Dalai Lama’dan bir alıntının olduğu fotografın altına gelen yorumların düşündürdükleriyle birleşince, kafamdakileri yazıya dökmeye karar verdim.

Dalai Lama
Yaşadıklarımdan dersler çıkarmaya başlamam yazıda söz edildiği gibi radikal bir olaydan sonra gelişti. Çok kısa sürede ağır maddi kayıplara uğrayınca, yaşama ve düşünce biçimimi değiştirip, kendimi yeniden keşfetmem gerektiğinde, o zamana kadar fark etmediğim güçlü bir tarafım olduğunu gördüm “değişime uyum sağlayabilmek”. Uyum süreci hiç kolay değildi, öğrenilmiş çaresizlik yıkıcı, silkelenmek oldukça zorlayıcı oldu, ama imkansız değildi. Kimimiz bir haftada atlatır bu durumları, kimimiz bir ayda. Panik duygusu, kendini değersiz hissetmek, başarısız olduğunu düşünmek yavaşça uzaklaşır hayatınızdan, hem sizin çabalarınız, hem sevdiklerinizin ve  dostlarınızın desteğiyle uçar gider uzaklara. Eskiden olduğu gibi her istediğinizi yapmanız mümkün olmayabilir; mesela evladınız dünyanın diğer ucunda hastanede yatarken siz yanına uçamazsınız, maddi gücünüz olduğu zamanlarda yaptığınız gibi yüzme havuzu olan spor salonlarına gidemezsiniz, çok sevdiğiniz parfümü satın alamazsınız, bazen öyle gün olur ki, o çok sevdiğiniz simitin bile sadece kokusunu içinize çekip yanından geçmeniz gerekir. Hepsi geçici duygular, ilk zamanların paniğiyle “ne yapacağım ben” duygusu sizden uzaklaşmaya başladığında; yaşadığı her andan keyif almayı deneyen birine dönüşeceksiniz. Güneşli bir günün sabahına uyandığınızda, sağlam olduğunuz için şükretmeyi öğreneceksiniz. Sizi seven ve yeniden ayakta durduğunuzu görmekten mutluluk duyan dostlarınız olduğu için de şükredeceksiniz. Alışveriş etmenin çılgınca büyüsünden kurtulduğunuzda, az paranız olması fikri sizi eskisi kadar korkutmayacak. 2 yıldan fazla süredir giymediğiniz kıyafetlerinizi, ayakkabı ve çantalarınızı  ihtiyacı olanlara verdiğinizde kendinizi çok şanslı hissedeceksiniz. Arada şapşalın biri çıkıp “hep bu kırmızı hırkayı giyiyorsun” dediğinde içiniz acıyabilir tabii, ama gülümseyecek ve aslında ne kadar büyük bir aşama kaydettiğinizi görüp kendinizle gurur duyacaksınız. Daha büyük evler, daha yeni model telefonlar, en havalısından giysilere çok da ihtiyacınız yok, eşyaların kölesi olmayı bıraktığınızda, kendinizde hissedeceğiniz hafiflik ve mutluluğu daha önce neden fark etmediğinizi düşünüp yine gülümseyeceksiniz. Bazen 5 liraya bulduğunuz bir fular, katıldığınız toplantıdaki en dikkat çekici kadın olmanıza yardım edebilir, yeter ki en önemli aksesuarınız olan gülümsemenizi yanınıza almayı unutmayın. Ezber bozmak zor iş, hayat sizi zorlamadan, yıkıcı darbeler almadan, düşünce biçiminizi değiştirmeye bakın. Bir başka dünya mümkün; uyum sağlamaya çalışmak da mümkün. Öğretilmiş zorunluluklardan kurtulmaya başlayın; sevmediğiniz bir işte itilip kakılmaktan vazgeçin, kullanmadığınız eşyaları paylaşın, paranın karşılayamayacağı bir şeyler yapmaya çalışın. Çevrenize daha dikkatli bakın, sevdiklerinize daha fazla vakit ayırın. Kimse size iş yerinde fazla kaldığınız saatler için madalya takmayacak, buna karşılık 2 sayfa daha masal okuduğunuz için çocuğunuzun yüzünde göreceğiniz mutluluk ikramiyelerin en büyüğü değil mi sizce de.
Daha yazacak çok cümlem var, onları da başka bir yazıya saklayayım ve sizlere birkaç link önereyim. Lütfen vakit ayırıp okuyun, belki bir sonraki adımınızda yardımı olur.

http://zumbara.com
http://zerocurrency.blogspot.com/
http://www.reconomy.org/


Dört Anlaşma : Toltek Bilgelik Kitabı

Yıllar önce bu kitabı hızla okuyup bitirip, sonra satırların altını çizerek tekrar okumuştum. Sabah bir arkadaşımın telaşlı mesajıyla yeniden hatırladım ve sizlerle paylaşmak istedim.
Basit gibi görünen, uygulamaya çalıştığınızda epey zorlanacağınız, ama çabaladıkça faydasını göreceğiniz dört anlaşmadan söz ediyor kitap. Belki bu satırlar bazılarınızın hayatına dokunup, daha huzurlu ve sakin yaşamalarına yardımcı olur.  toltek

İlk anlaşma: Sözlerinize Dikkat Edin
Kullandığınız sözcüklere, yargılarınıza dikkat edin. Hem kendinizle, hem de başkalarıyla ilgili seçtiğiniz sözcüklere, yargılarınıza önem verin. Bu sözler ve yargılar sizin gerçekliğiniz olacaktır.
Başkalarının size yakıştırdığı sıfatlarla, yargılamalarla sizi değişmeye zorlamalarına izin vermeyin. Anlaşmaya katılmazsanız, imzalamış da olmazsınız. Şu andan itibaren bilerek veya bilmeyerek katıldığımız bütün kötü anlaşmaları bozalım.

İkinci anlaşma: Kişisel Almayın
Size söylenenleri ve yapılanları kişisel almayın. Kişisel algıladığınızda; haklı çıkmak için, onaylanmak için ve hatta sevilmek için çabalar durursunuz. Korkusuz yaşadığımızda, incinmemiz mümkün değildir. Sevdiğinizi söylemekten, eleştirilmekten, sormaktan korkmadan yaşayın. Yaşamınızın başrolünde kendiniz olun.

4anlasma-bÜçüncü Anlaşma: Varsayımda Bulunmayın
Varsayım; kendimizi dünyanın merkezine koyup, herşeyi kişisel algıladığımızda ve kişisel önemi abarttığımızda ortaya çıkar. İnsanlar her olumsuz durumda geçmiş hatalarını anımsayıp, defalarca kendlerini suçlayıp ceza çekiyorlar. Evrenin merkezi olmadığımızı kendimize sık sık hatırlatıp, her konuda varsayımda bulunmaktan vazgeçmeliyiz.

Dördüncü Anlaşma: Yapabildiğimizin En İyisini Yapmak
En zorlayıcı koşullarda bile elimizden gelenin en iyisini yapmaya odaklanmalıyız. Bunu başardığımızda; hem suçluluk duygusu denen eziyetten kurtulur, hem de kendimize daha çok saygı duyarız. Eğer gerekli gücü ve enerjiyi hissetmiyorsak, harekete geçmemek en doğrusu. En basit işi yaparken de göstereceğimiz özen ve alacağımız keyif, bize kendimizi daha iyi hissettirecektir.

Kitabı okurken hangi anlaşmaları ihlal ettiğinizi fark edip, bir adım sonrasında, daha önce yaşadığınız sorunların nedenlerini de bulabileceksiniz.
Akışta olun, kendiniz olun, huzurlu olun.
Sevgiyle ve muhabbetle…


Sorumlu Olmak

Aşağıda okuyacağınız satırlar Osho’nun Farkındalık adlı kitabından alıntıdır.

İyi hissediyorsun, kötü hissediyorsun ve bu hisler kendi bilinçaltından, kendi geçmişinden kabarıp yükseliyor.Senden başka kimse sorumlu değil. Kimse seni kızdıramaz ve kimse seni mutlu edemez.Kendi kendini mutlu ediyorsun, kendi kendini kızdırıyorsun ve kendi kendini üzüyorsun. Bunu fark etmediğin sürece bir köle olarak kalacaksın.
“Başıma gelen ne olursa olsun kesinkes ben sorumluyum. Koşulsuz olarak her ne olursa olsun kesinlikle ben sorumluyum.” Kişi bunu fark edince kendi kendisinin efendisi haline gelir.
Başlangıçta bu senin canını sıkıp üzecek çünkü sorumluluğu başkasına atabilirsen yanlış yapmadığın için kendini iyi hissedebilirsin. Hayat arkadaşın saldırgan davranışlarda bulunuyorsa ne yapabilirsin ? Kızmak zorundasın. Ama unutma o kendi ruhsal mekanizmaları nedeniyle saldırgan davranıyor. O sana karşı saldırgan değil. Sen orada olmasaydın çocuklara saldıracaktı. Çocuklar orada olmasaydı bulaşıklara saldıracaktı; onları yere çarpmış olacaktı. Radyoyu kırmış olacaktı. Bir şey yapmış olması gerekiyordu; saldırganlık geliyordu. Gazete okurken bulunman ve sana karşı saldırması sadece bir rastlantıydı. Yanlış bir zamanda elinin altında bulunman sadece bir rastlantıydı.
Kızgınsın, o sana saldırganlaştığı için değil; o sadece uygun durumu sana sağladı hepsi bu. O sana kızman için bir olasılık, kızman için bir bahane vermiş olabilir ama kızgınlık kabarmaktaydı. O orada olmasaydı aynı şekilde kızmış olacaktın; başka bir şeye, bir fikre ama kızgınlık orada olmak zorundaydı. O senin kendi bilinçaltından gelmekte olan bir şeydi.
Herkes kendi varlığından ve davranışlarından sorumludur, tamamıyla sorumlu. Sorumlu olmaktan başlangıçta çok canın sıkılacak çünkü sen her zaman mutlu olmak istiyor olduğunu düşünmüştün; o halde nasıl olur da kendi mutsuzluğundan sorumlu olabilirsin? Her zaman mutluluktan uçmayı arzuluyorsun, nasıl olur da kendi kendine kızabiliyorsun? Ve bu yüzden sorumluluğu başkalarının üzerine atıyorsun.
Eğer sorumluluğu başkalarının üzerine atmaya devam edecek olursan şunu unutma ki bir köle olarak kalacaksın çünkü hiç kimse başka birisini değiştiremez. Başka birini nasıl değiştirebilirsin? Hiç birisi başka birini değiştirmiş midir? Dünyadaki en az yerine gelmiş dileklerden birisi başka birisinin değişmesini istemektir. Bunu hiç kimse bugüne kadar yapamadı, bu imkansızdır çünkü başka bir insan da kendinden menkul bir varoluş sürer; onu değiştirmezsin. Sorumluluğu başkalarının üzerine atmaya devam edersin ama diğerini değiştiremezsin. Ve sorumluluğu başkalarına attığın için de temel sorumluluğun sana ait olduğunu hiç göremezsin. Temel değişiklik kendi içinde gereklidir.
Tuzağa şu şekilde düşersin: Şayet tüm eylemlerinden, tüm ruh hallerinden sorumlu olduğunu düşünmeye başlarsan başlangıçta depresyona gireceksin. Ama bu depresyonun içinden geçebilirsen hemen sonra ışığı hissedeceksin çünkü artık başkalarından özgürleştin. Artık kendi kendine çalışabilirsin. Özgür olabilirsin, mutlu olabilirsin. Bütün dünya özgür ve mutlu olmasa bile farketmez. Ve ilk özgürlük başkalarına sorumluluğu atmayı bırakmaktır ve ilk özgürlük sorumlu olduğunu bilmektir. O zaman pek çok şey birden mümkün hale gelir.


Yaşlanmak

Yaşlanmayı; gençliğin yitişi değil de fırsatların ve gücün yeni bir aşaması olarak kabullenmek huzur verici olacaktır.


Dün akşam okuduğum yabancı bir makalede buldum bu cümleyi, çok hoşuma gitti ve sizlerle paylaşmak istedim.
Sevgi ve ışıkla kalın

Hamiş: Fotografın konuyla ilgisi yok, renkler içimizi açsın diye 2009 ocak ayında çektiğim bu kareyi seçiverdim.


Bunları düşün

“Çoğumuz, yaşamın küçük bir parçasına tutunur ve bu parça üzerinden bütünü keşfedeceğimizi düşünürüz.. Odamızdan ayrılmadan, nehrin tüm uzam ve genişliğini keşfetmeyi ve kıyısındaki yeşil çayırların zenginliğini algılamayı umarız.. Oysa, küçüçük bir odada yaşıyoruz, hayatı el yordamıyla kavradığımızı ya da ölümün önemini anladığımızı düşünerek, küçük bir tuvale resim yapıyoruz; ama anlamıyoruz..

Kavramak için dışarı çıkmak gerek.. Ama, bu küçük pencereli odayı terk etmek; yargılamadan, kınamadan, “bunu severim, şundan hoşlanmam” demeden.Her şeyi olduğu gibi görmek çok zordur; çünkü çoğumuz parça üzerinden bütünü anlayabileceğimizi düşünürüz…

Tek bir jant teli üzerinden tekerleği anlamayı umarız; ama bir jant teli bir tekerlek etmez öyle değil mi? ”

J.Krishnamurti


Aslında geçmiş ve gelecek YOK

Bu yazıyı 2009 kasım ayında posterous blogumda paylaşmıştım. Geri dönüp neler paylaşmışım diye bakarken buldum ve buradan sizlerle tekrar paylaşmak istedim.

İçiniz daraldığında, sinirlendiğinizde hatırlayın; aslında geçmiş ve gelecek YOK …
Bu yazı, bir mesajla bana hatırlatma olarak geldi. Okudum ve kendime geldim. Sizler de saklayın, arada okuyup kendinize gelin.

Bizler sayısız yaşamlar yaşamakta olan varlıklarız. Bazılarımız günlük lisanda, yaşamlarımızı şimdi ve geçmiştekiler diye ayırsak da, biz onların hepsini şu anda yaşıyoruz. Onlar bu ‘an’a ve bu’ yer’e paralel olarak var, hatta gelecekteki yaşamlarımız da var bu paralel evrenlerde. Biz bunların hepsini sonu gelmez ‘şimdi’de yaşıyoruz.
Aslında Ben ve Sen YOK
Yaşamlarımızda çevremizde bulunan ve bir şekilde bizimle bağı bulunan insanların tümü aslında biziz. Bize kötülük eden de, iyilik eden de, bizden yardım isteyen de, hepsi bizim farklı yaşamlarımızdaki bizleri yansıtırlar. Bütün yaşamlarımızın kayıtları bir bütündür. Biz bu kayıtları hem ruhsal hem madde bedenimizde taşımaktayız. Bu kayıtlar şu anda yaşadığımız hayatlarımızın kalitesini oluşturmaktadır.
Aslında Sen ve Onlar YOK
Birine kötülük etmek, kendinize kötülük etmektir. Çünkü yaşamınızdaki herkes boyutu, aynalık etmek için ‘var’dır. Biri size kötülük ediyorsa, bilin ki farklı bir yaşamınızda birisine siz de aynı şeyi yapmışsınızdır ve şimdi yüksek benliğiniz tarafından bu deneyim boyutu yansıtılarak, düzeltmeniz hatanızı için bir fırsat yaratılmaktadır. Bu yaşamımızda yaptığımız bir hata, bir şekilde kendimizi haklı çıkarıp kolayca işleyiverdiğimiz suçlar; en kötüsü de birisi için kötü dileklerde bulunmak, bilin ki aynı anda, bizim yaşadığımız paralel bir başka hayatımızda, yüksek bilincimiz tarafından, yine bir yaşam deneyimi şeklinde hayatımıza yansıtılır ve acısı bize yaşatılır.
Aslında Dünyamız ‘Biz’den ibaret
Dünya diye bildiğimiz yer, aslında bizim kafamızın içidir. Örneğin çevremizi kirlettiğimizde, aslında kendi yaşamımızı, ve sadece bu yaşamımızı da değil, diğer bütün yaşamlarımızı da kirletmiş oluruz. Kirlenme kendisini bu olumsuz, istenmeyen olaylar şeklinde gösterir. Bunun sosyal ve duygusal izdüşümlerini onu cephesinde yaşarız hayatımızın. Bu yaşantılar, bedensel sağlık düzeyinde de tezahür eder. Yukarıdaki Çevre kirliliği örneği ile devam edersek; dünyamızı kirlettiğimiz sürece, veya gereksiz, istenmeyen eşyaları göz önünde tuttuğumuz sürece bedenimizdeki enerji akışını da bir yerlerde tıkamış oluruz. Bu tıkanıklık ise bizim duygusal yaşantımızda olumsuzluklar yaşamamıza, en sonunda da bedensel sağlığımızda bozulmalara sebep olur.
Arınmanın Güzelliği:
Arınmak, hatalarımızın farkına varmak ve onları tamir etmek üzere çalışmaktan geçer. Fiziksel temizlik de arınma sürecinin bir parçasıdır. Örneğin, çevreciliğe kendini adamış kişiler yüksek bilinçlerinin onları aydınlatması sayesinde, bu yaşamlarında ve diğer bütün yaşamlarında yaptıkları hataları, ve olumsuz anılarını temizlemektedirler aslında. Bu yüzden çevresini temizleyen insanların içlerinde hep bir huzur ve mutluluk vardır, ve kendileriyle bu konuda hep gurur duyarlar. Buna ‘tatmin duygusu’ diyebiliriz. Temizlikle çok haşır-neşir kişileri, örneğin sokak çöpçülerini gördüğünüzde bilin ki, o kişinin temizlemesi gereken birçok yaşam deneyimi vardır ve şimdi bu hayatında yapmakta olduğu da budur.


” Hayatım darmadağınık. Fırsat bulur bulmaz bir düzene koyacağım”

Okuyacağınız satırlar, Steven Harrison‘un “Olduğun yere varmak (Getting to where you are)” isimli kitabından alınmıştır. Sevgili dost Nilgün Nart vermişti okumam için. Sayfalar arasında ilerledikçe, yazı başlığı yaptığım cümleyi, bu aralar pek çok arkadaşımdan duyduğumu hatırladım ve bu bölümü sizlerle paylaşmak istedim. Kitabı bulup okumanızı öneririm.

Denetimden çıkmış yaşamlarımızın gerçekliğini değiştirmeye gerek duyduğumuza dair esaslı kavrayışla yüzleşelim; yalnızca, kendi kendine hizmet eden olumsuzluğumuz tarafından yakıtı sağlanan kayıtsızlık yolunda, yalpalayarak görevden göreve koşan yaşamlarımızda ne yaptığımız apaçık ortada; erteliyoruz. Zamanı belirliyoruz. “Zamanım olur olmaz bir düzene başlayacağım”. “Sonra”. “Yarın”. “Gelecek ay”. “Gelecek yıl”. “Çocuklar üniversiteye gidince”. “Emekliye ayrıldıktan sonra”.

Ertelemenin sorunu, elbette işe yaramamasıdır. Yoksa erteleme, insan ruhunun güzelim niteliklerinden biri olurdu gerçekten.

Bir an için dolu çöp kovasının boşaltılması gerektiğini hayal edin. “Yarın yaparım”. “Bu gece çöpü dökmek istemiyorum”. Erteleme en incelmiş halindedir. Etkilidir. Kesindir. Sorun, en azından yarına kadar çözülmüştür. Enerji korunmuştur. Yarın, aynı çöp, aynı sorun, aynı karşılık. “Yarın yaparım”. Her gece böyle sürer gider. Aylar geçer. Bunun gerçekten işe yarayıp yaramadığını düşünün.

Gerçekte, çöp bütün eve yayılmakta ve kokmaktadır. Zararlı gazlar salgılanmaktadır. Pisliğin içinde böcekler yumurtlamaktadırlar. Sonunda komşular sağlık ekiplerini çağırırlar. Sosyal Hizmet Bürosu çocuklarınızı alıp götürür. Evi ipotek eden şirket, malını korumak için evi geri almaya karar verir. Erteleme yalnızca bizim zihinlerimizde işe yarar. Gerçekte bir işe yaramaz.

Bu açıktır. Yaşamlarımızı değiştirmek bu açıklığın dışında kalır elbette. Değişimin her zaman daha sonra gerçekleşmesi gerektiğine inanmış görünüyoruz. Ancak değişimin şimdi olması gerektiğini de biliyoruz. Değişimin gerçekleşmesi için başka yer ve zaman yoktur. Yalnıza şimdi vardır. Zihinlerimiz bize “sonra” nın da olduğunu  söyleyecektir, ama biz sonranın dağ gibi yükselen ve çürüyen çöpler, yaşamlarımızın bulanık karmaşası olduğunu biliyoruz.

Yaşamlarımızı sadeleştirmek, düzene koymak, temizlemek istiyorsak, zamanı şimdidir. Bu gerçeği kavramak, şimdinin içinde bulunan erteleme labirentinin duvarlarını parçalayıp, dışarı çıkmamızı sağlar. Gelecek bu anın içinde çökmüştür. Değişimin anahtarını bulduk, çünkü değişimin nerede oturduğunu öğrendik. Şimdi’yi keşfettik.

Artık, daha fazla mazeretimiz olamaz. Artık, daha fazla yarınlarımız yok. Şimdi, yaşamlarımızdaki şeylerle doğrudan temasımız var; zamanın baskısını ve her şeyi durmaksızın geleceğe iteklemeyi yaratan anlaşmaların ve zorunlulukların ağırlığını artık hissedebiliyoruz.

Gelin, yaşamlarımızı sadeleştirelim. Gelin, varolduğunu bildiğimiz, yaşamın zamansız niteliğini şimdi bulalım. Gelin, varoluşumuzun gerçek anlamını, sevgimizi ve dünya ile aramızdaki bağlantıyı ifade etmenin yolunu şimdi bulalım. Gelin, yaşam ve ölüm hakkındaki sorulardan kaçmak yerine, onlarla ilgilenelin. Birbirimizle, kasıtlı ilişkiler yerine dürüst ilişkiler kuralım. Ayakta kalmaya çabalamak yerine, birleşelim. Korkuyla yaşamak yerine, korkumuzla yüzleşelim.
ŞİMDİ.


Hayatınıza dışarıdan bakmayı deneyin…

Arada sırada bir adım geri çekilip hayatıma dışarıdan bakıyorum. Geçmişe değil tabii, o anda neler olup bitiyor ona bakıyorum. Nerede hata yapıyorum, nasıl düzeltebilirim, hatta düzeltmeli miyim diye de baktığım oluyor. Tempomu yavaşlatıp, daha uzun nefes alıp veriyorum, etrafıma daha fazla bakıyorum. Farkındalık denen durum tam da bu işte. Ne işine yarıyor derseniz, kendimi daha iyi hissetmemi sağlıyor.

Olmuş olana yapacak bir şey yok, olacak olanı da engelleyemem, ama “an” tamamen benim kontrolumda 🙂 Deneyin, iyi gelecek tavsiye ederim.

Fotoğrafın konuyla bir ilgisi yok, kendi çektiğim fotoğraflardan kullanmak istedim sadece 🙂