:::: MENU ::::
Posts tagged with: Cumhuriyet

“HAYIR” hem de gönülden

Uzun süre neler değişecek, hangi anayasa maddelerinde nasıl iyileştirmeler yapılacak diye paylaşılan olumlu, olumsuz çokça yazı okudum. Ekonomik istikrar (sanki var da, cari dış açık ürkütücü rakamlara ulaşmış) bozulacak diye telaşlanan iş çevreleri, yandaşlar, besleme basın organları heyecanla savunuyorlar. Acaba bende mi bir terslik var diye düşünmeye başlarken, geçen gün okuduğum Ali Sirmen yazısıyla gönülden “HAYIR” diyeceğim. Rastladığım herkese okutuyorum, kağıda bastığım bu yazıyı.   
Lütfen sizler de okuyun ve RTE’nin kendi ağzından çıkan sözlerle, neden “HAYIR” demeniz gerektiğini görün.
Cumhuriyet Gazetesi yazarı Sayın Ali Sirmen’in yazısından alıntıdır.
“Son zamanlarda, artık “evet mi hayır mı?” sorularından bıkmaya başlamıştım ki, Mine cumartesi günkü gazetelerden birinde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir açıklamasını okudu ve hemen buyurdu:
– Her şeyi açık açık anlatıyor. Sen de bunu yaz da herkes görsün!
Bir köşe yazarı, karısı yaz deyince, yazmaktan başka ne yapabilir ki? Ben de yazıyorum.
Bakın Tayyip Erdoğan perşembe günü katıldığı iftar yemeğinde ne demiş:
“İnanın ayaklarımızda pranga var. Biz prangaları çözemediğimiz sürece, sizler belki dışarıdan zannediyorsunuz ki, parlamentonun yüzde 65’ine sahipsin çöz de git! Neyi çözüyorsun?
Türkiye’de parlamentonun da, yürütmenin de üzerinde bir yargı gücü var. Seni engelliyor. Ben bugün vali ataması yapamıyorum. Seni engelliyor. Atadığım valiyi geri iade ediyor aynı anda. 23 kere bir müdürü geri iade ediyor (geri iade ediyor denmez ama üslup Başbakan’ındır aynen koruyorum A.S.) Ben bir yürütme ve hükümet olarak, istediğim müdürü istediğim yere atayamazsam, istediğim valiyi istediğim yere atayamazsam, bu ülkede ben nasıl icrai faaliyet yapacağım? Halkın karşısına o mu geliyor, ben mi geliyorum?.. Yarın beni siz yargılayacaksınız, vatandaş yargılayacak. İyi yaptın kötü yaptın diye bana diyecek olan kim. Onlar halkın karşısına çıkmıyor ki, ben çıkıyorum halkın karşısına. Hesabı veren ben, ama gelip bana zulmeden de o. Bu böyle yürümez. Onun için bu anayasa değişikliğine evet istiyoruz.”

***
Tayyip Bey’in 23 Nisan 2010 yılında koltuğunu sembolik olarak küçük bir çocuğa bırakırken söyledikleri de şuydu:
– Artık mühür sende, ister asarsın, ister kesersin!
Tayyip Bey’in bu iki konuşması 12 Eylül’de anayasa referandumunda neden hayır oyu vereceğimi gayet iyi açıklıyor.
Görüyorsunuz Tayyip Bey kendi sözleriyle açıklıyor ki, 12 Eylül oylamasının asıl gerekçesi kendi astığı astık, kestiği kestik yönetiminin önündeki yargı engelini kaldırmak. Tayyip Bey’e bu açık sözlü konuşmasından dolayı çok teşekkür ederiz. Bütün aldatmacaların ardında, gerçek niyetin ne olduğunu şimdiye dek hiç kimse, bu kadar net bir biçimde anlatamamıştı.
Teşekkürler Tayyip Bey! “Hayır”ın en güzel en açık gerekçesini bizzat siz verdiniz. “


Yoksulluk… Yazan Gizem Nur Koç

Dünyamızda fakir insanlar çoktur. Bizim elimizden geldiğince onlara yardım etmemiz gerekir. Bizim aile gelirimiz yüksek ise bir kısmını bağışlayabiliriz. Çoğu kişi aile geliri yüksek olmasına rağmen bencillik yapar. 

Mesela biz sınıfça doğudaki bir okula yardım yaptık. Bizim yardımımızdan sonraki resimlerini gördüm ve gözlerinin içi gülüyordu. Diğer kişiler de yoksullara yardım edip onları mutlu edebilirler. Okula gitmeyen çocukların okula gitmesine katkı sağlayabilirler. Böyle yardımlar yaparak onların o küçücük yaşlarında çalışmamalarına da yardım etmiş olurlar. Bizlerin yardımları sayesinde o çocuklar bugünlerimizin doktoru, öğretmeni vb. gibi meslek sahipleri olabilirler. Onlara yardım edip onların da bizim sahip olduğumuz imkanlara sahip olmalarını sağlamalıyız.

Bu duyarlı satırların sahibi Gizem Nur Koç, 11 yaşında pırıl pırıl bir kız çocuğu.  Çiftlik İlköğretim okulu 5 B sınıfında okuyor. Unicef sayesinde, 23 nisanda bu blog onun.

Teşekkürler Gizem Nur, yazdığın ve paylaştığın için.                                                                                  Yolun ve bahtın açık olsun.


“Ateşi ve ihaneti gördük… Dayandık” Nazım Hikmet

Ateşi ve ihaneti gördük
Dayandık
Dayandık her yanda,
dayandık İzmir’de, Aydın’da,
Adana’da dayandık.
Dayandık, Urfa’da, Maraş’ta, Antep’te…  Nazım Hikmet

Yine dayanıyoruz Nazım Üstadım, 8 yıldır dayanıyoruz; hukuku guguk edenlere, analarımıza sövenlere, yüzümüze tükürenlere, paramızı pul edenlere, memleketi parsel parsel satanlara dayanıp duruyoruz. Daha ne kadar dayanacağız ben de merak ediyorum.
Hemen her gün şu satırları hatırlıyorum olan biteni izledikçe:
“Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil isgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha Elim ve daha Vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, İKTiDARA SAHiP OLANLAR GAFLET  ve DALALET ve hattâ HIYANET içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.”

Kollarım iki yanıma düşmüş, ellerim yumruk olmuş, dişlerimi sıkıyorum, çenem ağrıyor, dayanıyorum dayanmaya çalışıyorum.


“Ve o saat, bir milletin kaderini değiştirdi…”

Gözyaşlarına boğulduğum bir armağan aldım bugün. Veda filminin tanıtımı için hazırlanan siyah çok şık  bir kutuydu beni ağlatan. Film ile ilgili epey bilgi ve görsel paylaşıldı, videolarını da izledim ama bu kutuyu almak beni daha çok etkiledi. Tanıtım dosyasını kaldırıp köstekli saati görünce sel oldu gözyaşlarım. “Ve o saat, bir milletin kaderini değiştirdi…” Anılar, sesler, görüntüler üşüşüverdiler.
Ailemde Çanakkale’de, Kurtuluş savaşlarında şehit olan büyüklerim var, gazi bir büyük dayıyı tanımak şerefine de erişmiştim. Bizler için Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının, Cumhuriyet’in, vatan sevgisinin önemi büyüktür. Şimdilerde moda olan aşağılama ve karalamaları içim acıyarak izliyorum. Yapılanları küçümsemek olsa olsa cahilliktir bana göre. Düşman işgali altında; silahsız, parasız, umutsuz insanları bir araya toplayıp, onlara ümmet olmayı değil millet olmayı öğreten, özgürlüğe koşmaları için yol gösterenlere saygım sonsuz. Veda filmini izlemek için 26 şubat tarihini heyecanla bekliyorum.
Teşekkürler emeği geçen herkese; yönetmeninden oyuncusuna, montajcısından ışıkçısına, set işçisinden, tanıtım ekibine… sağolun varolun.
Yazımı yazarken arka planda “Manastırın Ortasında” türküsü çalıyordu. Şuradan dinleyebilirsiniz.
Filmin detaylı tanıtımına videolarına ve görsellerine buradan ulaşabilirsiniz.


Okuyun: Türkan Saylan ve ÇYDD’ye saldırıların nedeni…

Bugün sizlerle, genç ve aydınlık düşünceli bir dostumun yazısını paylaşacağım.
Barış Ünver yazılarını ve paylaşımlarını ilgiyle takip ettiğim bir isim. Bu sabah rastladığım blog yazısını, mutlaka okumanızı ve yakın çevrenizle paylaşmanızı rica ediyorum. Tarikat çemberine sıkışmış genç zihinlere karşı, böyle yürekli ve aklı başında gençlerimizin olması içimi rahatlatıverdi. Paylaşımlarınızda Barış Ünver’in linkini de vermenizi özellikle rica ediyorum.

Türkan Saylan ve ÇYDD’ye saldırıların nedeni
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin ülkemizde eğitim adına çalıştırdığı tonla kurum var.

Dernek bünyesinde 2 anaokulu var. 39 ilköğretim okulu mevcut ve bu ilköğretim okullarının 28’i köylerde. Bir tane de liseleri var. Ha, iki de kütüphane. Yurtları da var: Üniversiteli kızlar için 7 yurt, liseli kızlar için 21 yurt açılmış.

Kesmemiş, büyük kısmı deprem bölgelerine olmak üzere 30 derslik, 17 rehabilitasyon & kültür merkezi kurmuşlar. O bile yetmemiş, 200 küsur okula da ders araç-gereci yardımı yapmışlar.

Bitiyor mu? Bitmiyor efendim. 36 bin kız öğrenciye de burs veriyor. Türkan Saylan, vasiyetinde bu sayının 100 bine çıkarılmasını rica etmiş. Ayrıca (biraz zor gözükse de) okulsuz her köye bir okul yaptırılmasını istemiş. Kaynak bulamadım ama yanlış bilmiyorsam ÇYDD’nin burs verdiği öğrenciler bu 36 bin kız öğrenciyle sınırlı değil.

Peki bundan hangi çevre rahatsız olabilir? Tabii ki eğitime sızarak yayılan bir zihniyet. Bu şekilde çalışan, ülkemizin en ünlü tarikatı hangisi? Fethullah Gülen’in tarikatı, elbette.

Tabii artık ona tarikat denemez çünkü Fethullah Gülen Hareketi artık öylesine büyüdü ki, dünyaya yayıldı. Eğitim alanında uygulanan stratejiyle 500’ü aşkın eğitim kurumunda öğrencilerin beyinleri, İslam’ın aslında Fethullah Gülen’in anlattığı gibi olduğu konusunda mıncıklanıp duruyor.

Tabii kalkıp “Yok efendim öyle bir şey, o okullarda hiçbir şekilde baskı uygulanmıyor!” diyenler de çıkabilir. Valla ben de o kadar iyi niyetli olmak isterdim fakat herhangi bir FEM Dershanesi’ne gitsek veya ne bileyim, bir ışık evi ziyaret etsek beyin yıkama ritüellerinin nasıl gerçek hayata başarıyla adapte edilerek uygulandığını görebiliyoruz. Ha, bilmeyenleri kandırmak isteyenler buyursunlar yazsınlar bu yazının altına.

Neyse, konumuza dönelim: ÇYDD’nin bu büyüyüşü, Fethullah Gülen Hareketi’nin yolundaki en büyük taştır.

Bu sebepten dolayı son 1-2 ayda Türkan Saylan’ı tanıma fırsatı bulduk çünkü artık kimin tarafından yönetildiği aşağı yukarı tahmin edilebilen Ergenekon soruşturması kapsamında gerçek darbecilerin yanında muhalif kesim de susturulmak istendi, yoldaki taşlar temizlenmek istendi. Ben Kur’an’a uyup ikra ettim (okudum, sorguladım) ve Türkan Saylan hakkındaki gerçek bilgileri edindim. İkra etmekten imtina edenler ise Ergenekon soruşturması kapsamında oluşturulan medya hareketinde yer alan tüm iddiaları maalesef sorgulamadan gerçek kabul etti ve darbe karşıtı bir konuşma yapmak istediği için zamanında İzmir’deki Cumhuriyet Mitingi’nde konuşturulmayan Türkan Saylan’ın evi “darbecilik” suçlamasıyla arandı ve kadıncağız bir anda hem ateist, hem Hıristiyan oldu. Yetmedi, lezbiyen yaptılar, İslam düşmanı yaptılar. Oysa kadıncağızın tek savaşı siyasi bir simgeyleydi. Türbanı baş örtüsünden ayırt etmeden İslam’ın bayrağı yapanlara inananlar haliyle Türkan Saylan’ın İslam düşmanı olduğuna ikna oldular. Aslında çok başarılı bir çalışmadan söz ediyoruz. Ne var ki bu başarılı çalışma, büyük bir yalanı yaymak içindi ve Müslüman geçinenler, aslında gerçek bir Müslüman olan Türkan Saylan’ı ÖLDÜRDÜLER.

Kanseri yakından tanırım zira bizim sülalede vefat edenlerin çok büyük bir kısmı çeşitli kanser hastalıklarından vefat ettiler. Ruhsal durum hastalığın ilerleyişinde önemli rol oynar. Kişi yeterince iyi bir ruh halindeyse kanseri yenebilir, hayatına kaldığı yerden devam eder. Ama hafif bir bunalıma girsin; kemoterapi dayanılmaz olur, kısa sürede kansere yenik düşer. Türkan Saylan da böyle yenildi kansere.

Toparlayayım:

ÇYDD, eğitime yaptığı bunca katkıyla FGH’nin önündeki en büyük engeldir. Dolayısıyla büyük bir toplum mühendisliği çabasıyla daha önceden hiçbir vukuatını duymadığımız ÇYDD, son 1-2 ay içerisinde PKK ve misyoner yuvası oldu, ÇYDD’den burs alanlar bir anda Hıristiyan oldu. Ortadaki yalanı gören yüz binler iki gün önce Türkan Saylan’ın cenazesine katıldı. Vakit gazetesi cenazeyle ilgili bir haberine “Saylan’ın cesedi dün…” diye başlamaktan çekinmedi. Cenazeyi kılan imam (eski Beyoğlu Müftüsü), Türkan Saylan’ı aklamakla suçlandı, halbuki o Saylan’ın hayatını anlattı. İleride Ergenekoncu çıkması da muhtemel.

Eğer mantık sahibi olduğunuza inanıyorsanız, hayatınız boyunca ÇYDD’nin bir ters hareketini duymamış olmanıza rağmen neden şimdi bu kadar kötülendiğini sorgularsınız. Eğer içinizde biraz olsun vicdan varsa; Türkan Saylan’a, kadıncağız öldükten sonra bile küfür etmeyi bilen kesimle ilişiğinizi kesersiniz. Eğer niyetiniz iyiyse, Türkan Saylan’ın gerçekten İslam düşmanı olup olmadığını araştırırsınız; kadının aslında küçüklüğünden beri Müslüman olduğunu görürsünüz.

Eğer “verdiğiniz savaş” uğruna mantığınızı, vicdanınızı önemsemekten vazgeçecek konumdaysanız, içiniz kötü niyetle dolduysa buyrun, küfürlerinizi sıralayın bu yazının altına. Veya biraz daha “ılımlı” olun, kötü niyetinizi iğneli eleştirilerle gizlemeye çalışın. Ne bileyim, ne yaparsanız yapın işte. Yine de Kur’an’a uymayı unutmayın. En azından ilk suresine:
OKU

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=936796&CategoryID=77
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=11679493&yazarid=1&tarih=2009-05-19
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/11685423.asp
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/11685372.asp


Bir Cumhuriyet kadını… Prof.Dr.Türkan Saylan

turkansaylan1

90’ların başında duymaya başladım Türkan Hocamın adını. Sonra da hep takipte oldum. Küçük teyzemin de gönüllü olarak destek verdiği ÇYDD çalışmaları sırasında da tanışma şansına eriştim. Çevresine verdiği ışığı fark etmemek mümkün değildi. Enerjik, pırıl pırıl bakan gözleri, dimdik ve güvenli duruşu ile etkileyemeyeceği kimse yoktur diye düşünmüştüm.
Cüzzam gibi adıyla bile insanları sindirebilen bir hastalığı, coğrafyamızdan silmeyi başaran çalışmalarıyla da birçok kişinin kalbinde taht kurmuştu. Hayatının her safhasında, çevresi için çalışan, didinen bu harika insanı 18 Mayıs 2009 günü sabaha karşı kaybettik. Son zamanlarında hastalığının ağırlaşması nedeniyle uyutulan Türkan Hocam’ı saygıyla selamlıyorum.

turkan-saylan
Affet bizleri Türkan Hocam, size yeterince destek veremedik, salyalar akıtarak saldıran kuduruklara karşı sizi yeterince savunamadık. Ama Kardelenleriniz sahipsiz kalmayacak söz veriyorum, kendi adıma elimden gelen desteği vereceğim, Atatürk’ün çağdaş Türkiye’sine yakışır kız öğrenciler için. İnanıyorum ki bu ülke ancak kadınları daha eğitimli olursa çağdaş uygarlık düzeyine erişebilir. Çünkü her bireyi bir “anne” büyütür ve hayata hazırlar. Kadınları cahil bırakılmış bir toplum, kolayca otlatılan koyunlar gibidir.
Hakkım sana helal olsun Türkan Hocam, mekanın cennet olsun.

Prof. Dr. Türkan Saylan kimdir?

1944 – 1946 yıllarında Kandilli İlkokulu ve 1946 – 1953 yıllarında Kandilli Kız Lisesinde okumuştur. 1963de İstanbul Tıp Fakültesini bitirmiştir. 1964 – 1968 yılları arasında Sosyal Sigortalar Nişantaşı Hastanesinden Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanlığını almıştır. 1968 yılında İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalında Başasistanlığa başlamıştır. 1971de İngiliz Kültür Heyetinin bursuyla İngilterede ileri eğitim görmüş, 1974 de Fransada 1976da yine İngilterede kısa süreli çalışmalar yapmış, 1972de doçent, 1977de profesör olmuştur.

1976 yılında lepra (cüzzam) çalışmalarına başlamış, Cüzzamla Savaş Derneği ve Vakfını kurmuştur. 1986da kendisine Hindistanda “Uluslararası Gandhi Ödülü” verilmiştir. 2006 yılına kadar Dünya Sağlık Örgütünün Lepra konusunda danışmanlığını yapmıştır. Uluslararası Lepra Birliğinin (ILU) kurucu üyesi ve Başkan yardımcısıdır. Avrupa Dermato Veneroloji Akademisinin ve Uluslararası Lepra Derneğinin üyesidir. Dermatopatoloji Laboratuvarının, Behçet Hastalığı ve Cinsel İlişkiyle Bulaşan Hastalıklar Polikliniklerinin kurulmasında yer almıştır.

1981-2002 yılları arasında 21 yıl, gönüllü olarak Sağlık Bakanlığı İstanbul Lepra Hastanesi Başhekimliğini yapmıştır. 1982 – 1987 yılları arasında, İstanbul Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Başkanlığını, 1981 – 2001 yılları arasında İstanbul Tıp Fakültesi Lepra Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğünü yürütmüştür. Aynı kliniğin öğretim üyesi olarak 2002 yılı sonuna kadar çalışmış ve 13 Aralık 2002 tarihinde emekli olmuştur.

1989da, bir grup Atatürkçü aydın tarafından devrim yasalarını ve laik düzeni koruyup geliştirmek amacıyla oluşturulan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin (ÇYDD) kurucularındandır ve halen Genel Başkanlığını yürütmektedir. 1990da oluşan “Öğretim Üyeleri Derneği”nin kurucusudur ve ilk dönem II. Başkanlığını yapmıştır. 1990da oluşturulan “İÜ Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi”nin kuruluşunda görev almış ve 1996ya kadar Müdür Yardımcılığı ile Kadın Sağlığı derslerinin koordinatölüğünü yapmıştır.

1995’de mezun olduğu lise için oluşturulan Kandilli Kız Lisesi Kültür ve Eğitim Vakfı (KANKEV) nın ve 1995de kurulan Türkiye Çağdaş Yaşamı Destekleme Vakfı (TÜRKÇAĞ) nın kurucusu ve başkanıdır. Birçok mesleki ve sosyal derneğin üyesidir.
1996da İstanbul Üniversitesi kendisine “Atatürk İlke ve Devrimleri” ödülünü vermiştir. İngiltere dermatologlarının derneği olan Dowling Kulübü (1978) ve “Kuzey Amerika Klinik Dermatoloji Derneği” (1996) tarafından onur üyesi seçilmiştir. Bugüne kadar çok sayıda ödüle layık görülmüştür. “Atatürk İlke ve Devrimleri Ödülü” İstanbul Üniversitesi (1996) , “Ülkemizde Yılın Kadını Ödülü” (1990) , “Melvin Jones Ödülü” (1991) , “Atatürkçü Düşünceye Hizmet Ödülü” İncirli Lions (1996) , “Kuvayi Milliye Ödülü” Haliç Rotary (1997) , “Fahrettin Kerim Gökay Ödülü” Türk Lions Vakfı (1997) , “Türkiye Ziraatçiler Birliği Dayanışma Ödülü” (1998) , “75. Yıl Ödülü” Türk Kadınlar Birliği Şişli Şb. (1998) , “Uğur Mumcu – Muammer Aksoy Ödülü” ADD İstanbul Şubesi (1999) , “Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi Onur” Ödülü” (2000) , İtalya “Foyer des Artistes Kurumu Ödülü” (2001) , Cüzzamlı Hastalara verdiği uzun süreli hizmet ve getirdiği bakış açısı nedeniyle “Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği 2001 Yılı Ödülü”, “Atatürk Ödülü” Amerika / Atatürk Topluluğu (2001) , “Sanat Kurumu Onur Ödülü” (2002) , “Atatürk / Çağdaşlık Ödülü” Dünya Atatürkçü Kuruluşları (10 Kasım 2003) , “Üstün Hizmet Ödülü” Yıldız Teknik Üniversitesi (2004) , eğitime yaptığı katkılar nedeniyle “Eğitim Ödülü” TED Koleji, “kendinden once hizmet” ilkesine örnek davranışı nedeniyle “100. Yıl Mesleki Başarı Ödülü” Rotary Kulübü, “İnsan Hakları Ödülü” İzmir Karşıyaka Belediyesi (2004) , “Türkiyenin En İyi Eğitimcisi” Ödülü – Tempo Dergisi (2004) , Kültür Üniversitesinin İstanbul genelindeki üniversitelerin öğrenci ve öğretim üyeleri arasında yaptığı anket sonucunda “Yılın En Yürekli Kadını Ödülü” (2004) , “Puduhepa Ödülü” – Adana Kütür Sanat Derneği (2005) , “Meslek Hizmetleri Ödülü” Ankara Emek Rotary Kulübü (Ekim 2005) , “Toplumsal Barış Ödülü” Barış Radyo, “İnsan Hakları, Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülü” – SODEV Sosyal Demokrasi Vakfı (2005),”İyi Kalpli Ol Ödülü” Türk Kalp Vakfı (2006) , “Yılın Başarılı İş Kadınları Ödülü” Dünya Gazetesi (2006) , “ÇEK Eğitim Ödülü”, Çağdaş Eğitim Kooperatifi (2006) .
Gönüllü kuruluş olarak; ÇYDDnin Genel Başkanlığını, TÜRKÇAĞ ve KANKEV Vakfı Başkanlığı ile Cüzzamla Savaş Derneği ve Vakfı Başkanlığını, sürdürmektedir.
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından 31 Mart 2000 tarihinde Sosyal Hizmetler Danışma Kurulu üyeliğine seçilmiştir.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından 2 Şubat 2001de YÖK üyeliğiyle görevlendirilmiş ve bu görev Şubat 2007de bitmiştir.
2003 – 2004 arasında Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu üyeliği ve İstanbul İl İnsan Hakları Kurulu üyeliklerinde bulunmuştur.
2005 yılı başı olarak, toplam 440 yayını bulunmaktadır. Bunların 50si yabancı dergilerde yayınlanmış tıbbi çalışmaları, 204ü tıbbi, sosyal ve siyasal içerikli gazete makaleleri, 186sı ise Türkçe tıbbi dergilerde ve kongre kitaplarında yayınlanmış araştırma, derleme ve olgu bildirimleridir.
2si kitap, 3ü seminer kitabı olmak üzere 5 yayını editör grubunda yer almıştır. 1. Basamak Sağlık Hizmetlerinde Deri ve Zührevi Hastalıklar El Kitabı adlı ve 5 baskı yapan ders kitabı, makalelerini içeren ve üç baskı yapan Cumhuriyetin Bireyi Olmak, çocukluk yaşamını anlatan ve 4 baskı yapan “AT KIZ”, son yazılarının toplandığı ve 2003de yayınlanan Cumhuriyetin Bireyi Olmak II, 2004te Mehmet Zaman Saçlıoğlunca kaleme alınıp T. İş Bankasınca bastırılan, yaşamının öyküsünü içeren ve altı baskı yapan Güneş Umuttan Şimdi Doğar, 2006da yayınlanan Cumhuriyet Radyoda konuklarıyla yaptığı söyleşilerden oluşan “Geçmişten Geleceğe Radyo Cumhuriyette Çağdaş İnsan Söyleşileri” olmak üzere altı kitabı yayınlanmıştır. 2005de Cumhuriyetin Bireyi Olmak I ve II, son dönem yazıları da eklenerek genişletilmiş ve birleştirilmiş baskı şeklinde yayınlanmıştır. Zehra İpşiroğlunun Türkan Saylanla yaptığı, uzun zaman dilimini içine alan bir söyleşiyi kapsayan kitap Yapıcılığın Gücü 2006da yayınlanmıştır.
14 Nisan 2007 Ankara-Tandoğan ve 29 Nisan 2007 İstanbul-Çağlayan mitinglerinin organizasyonunda ve icrasında bulunmuştur.
Biri grafiker diğeri hekim iki oğlu ve iki torunu vardır.


Atatürk’ün Öğretmenleri …

Bugün 16 mayıs.  Atatürk’ün; Bandırma vapuru ile Samsun’a hareket ettiği gün. Sizlerle, Ata’mızın az bilinen yönlerinden birini, kimlerden esinlendiğini, kimlerin fikirlerine değer verdiğini okuyabileceğiniz bir yazıyı paylaşacağım. Bu yazı, fikirlerine çok değer verdiğim, ruhu ve düşünceleri aydınlık, hep genç kalacak bir öğretmen olan Mahiye Morgül’ün  24.11.2008 tarihli bir yazısıdır. Teşekkürler Mahiye Öğretmenim; 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramınız Kutlu Olsun.

ataturk2

Atatürk’ün matematik öğretmenini biliriz, minik bir öyküsü vardır. Fakat, onun geleceğini etkileyen, vatansever duygularını tetikleyen, aydınlanmasına kıvılcım yakan, yeteneğini keşfeden öğretmeni olmuş mudur, bunları hiç bilmeyiz, yazılmadı. Çok kitap okurdu, her gece kitap okumadan uyumazdı, kitapları altını çizerek okurdu, bunları biliyoruz, ama okuduğu yazarların veya kitapların listesini bilmeyiz, yazılmamıştır.

Atatürk’ün örnek aldığı insanlar, fikirlerinden yararlandığı insanlar var mıdır, varsa kimlerdir, bunları biliyor muyuz?

Doğrusu, Orhan Karaveli’yi Edebiyat Cephesi programında dinleyene kadar bu konuyu pek merak etmemiştim. Orhan Karaveli 1930 doğumlu, Ankaralı, Cumhuriyetimizin 1.kuşak tanığı, Atatürk’ü görmüş, Mehmet Akif Ersoy’u sık sık evlerinde misafir eden bir ailenin oğlu. Hatta M.A.Ersoy, İstiklâl Marşının şiirini onların evinde yazmış. Karaveli’nin yazdığı kitaplar arasında “Ziya Gökalp’i Doğru Tanımak” ve “Nazımla Anılar” gibi belge kitaplar var.

Atatürk’ün saygı duyduğu tarihi şahsiyetler arasında Timur Han varmış.  Hani hepimize onu küçük düşürecek şekilde “Aksak Timur” diye anlatılan… Sarayı Karabağ’da idi. (Karabağ Kafkas-Basra-Bakü hattında stratejik merkezdir.) Asya’nın ve Avrupa’nın en büyük hükümdarı ve bilim adamlarının hamisi idi, sayısız okul açmıştı. (Bilimevi açmak Oğuz töresidir.)

Mustafa Kemal’in Timur Han hakkında düşüncesini Orhan Karaveli’den öğrenelim:

“Ben, Emir Timur zamanında yaşasaydım, onun yaptıklarını yapabilir miydim, emin değilim, ancak o benim zamanımda yaşasaydı, eminim, benim yaptıklarımdan daha fazlasını yapardı.”

Demek ki Atatürk, Timur Han’ı biliyor, onu seviyor. Atatürk, onu seviyorsa, biz de onu öğrenmeliydik, ama öyle olmadı. Timur Han’a, önemsiz biri muamelesi yapıldı. Birileri buna engel oldu! Tarihi doğru öğrenmemeli,  merak da etmemeliydik, aksak bir adamın nesini merak edecektik…

Dediler ki, Milattan önce taşlar var, madenler var, onları ezberle, işte size tarih… Tarihi, insanlar değil, taşlar tunçlar yaratırmış gibi, “insansız tarih” felsefesiyle büyütüldük. Ama ne masal!

İşte, merak etmeniz için, Atatürk’ü etkileyen üç cümle, üç büyük isim.

“Heyecanlarımın babası Namık Kemal’dir.”

“Fikirlerimin babası Ziya Gökalp’tir.”

“İnkilâplarımın babası Tevfik Fikret’tir.”

Üç büyük isim, yani Atatürk’ün üç öğretmeni!

Atatürk, daha savaş devam ederken Ankara’da topladığı öğretmenlere hitaben yaptığı konuşmasında, Tevfik Fikret’ten alınmış şu satırları kullanır:

“Muallimler, millet sizden fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller ister!”

Ziya Gökalp’in fikirlerinin,  Atatürk üzerinde ne kadar tesirli olduğuna örnektir: Atatürk kalp krizi geçirir ve artık istirahate çekileceği beklenirken, Ziya Gökalp ona, “Eserini bitireceksin, istirahate çekilemezsin” der.

Anlaşılmaktadır ki, Mustafa Kemal’in de öğretmenleri vardı. O, çağının bütün ilerici Türk aydınlarının fikirlerinden feyz almış, bir sentez yapmıştı. Onda, bütün Türk aydınlanma hareketine emek verenlerin toplamını görürüz.

Böyle bir “yüce toplam, ulu akıl”, elbetteki hepimizin öğretmenidir, ondan öğrenmeye devam ediyoruz. Sadece biz değil, dünya öğrenmeye devam ediyor.

Latin Amerikalı devrimci Kumandan Che Guevera, Bolivya’da öldürüldüğünde, sırt çantasından Asyalı devrimci Kumandan Mustafa Kemal Atatürk’ün  NUTUK’u çıkmıştır.

Kabul edilmelidir ki, yalnızca karatahtanın başına geçip yeni harfleri öğrettiği için değil, O, bin yılın, bağımsızlığın ve aydınlanmanın en büyük öğretmenidir!

Ne mutlu bize ki, O, bizim baş öğretmenimizdir!


I will share my blog to children at 23th April

Every year, the children in Turkey celebrate this “23 April Sovereignty and Children’s Day” as a national holiday.
The importance of April 23 as a special day of children has been recognized by the international community. UNICEF decided to recognize this important day as the International Children’s Day.
I will share my blog to children at 23th April 🙂

Thnx to my dear friend Cankız Onur Kum for this marvellous idea and amazing widget.

23-eng

23-horz

Bu yıl 23 Nisan’da blogumda yeğenlerim yazacak. Sizler de blogunuza bir yakınınızı konuk edin. Yarınlar onlardan sorulacak erkenden görüşlerini alalım. Bu keyifli proje ve şirin widget için sevgili dostum Cankız Onur Kum’a çok teşekkürler.

23-yatay-tr 23-kare-tr


Gençliğe Hitabe

Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet’i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK
20 Ekim 1927


Mustafa belgeseli ve Cumhuriyet’in 85. yılı

Bu sabah Can Dündar’ın yeni belgeseli Mustafa’nın basın gösterimine katıldım. Bir kaç zamandır etrafta dolaşan görüşlere kulaklarımı kapatarak tamamen tarafsız bir şekilde izledim. Can Dündar söylenilmeye çalıştığı gibi Ata’nın imajına leke sürmek vs değil tam tersine onun ne kadar büyük bir insan olduğunu, bu vatanın nasıl bir cehennemden kurtarılıp, nasıl yoktan var edildiğini gözümüze sokan, bu arada onun da bizler gibi bir insan olduğunu, ama çok akıllı ve ileri görüşlü bir lider olduğunu anlatmış. Benim okumak ve görmek istediklerim bunlardı. Çanakkale harbini gösteren sahnelerde gözyaşlarına boğuldum, nelere mal olduğunu kendi aile büyüklerimden de dinlediğim Sakarya harbini izlerken oradaymışım gibi hissettim. Latife Hanım’a çapkın bakışlarla bakan o adama bir kez daha hayran oldum. Ülkesindeki yükselişin kadınlarla olacağını görüp, Avrupa’da bile bir çok ülkede olmayan seçme ve seçilme hakkını vermiş onlara. 85 yıl içinde “Demokrat” olduğunu iddia eden bir takım aymazlar ise bu hakkı kadınlardan almak  için türlü yol deneyip sonunda Arap adetlerini sardılar başımıza. Özgürlüğün başörtüsü olduğunu zanneden bir sürü kadıncık türedi. Babaları, ağabeyleri ve kocalarının kendilerine bulaşmaması için boyunduruğu kabullenip, eski devirde yahudi kadınlarına belletilen ezberi vazife edindiler. Huzur içinde yatın Ata’m ve silah arkadaşları, bizler “Cumhuriyet Kadınları” yaşadıkça sizlerden devr aldığımız bayrağı gururla taşıyacağız. Hepinizin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun. Sizlere oğlum Emir Çerman’ın “Atatürk, Yüzyılın Lideri” isimli bestesini, dönemin görüntüleriyle hazırlanmış video eşliğinde sunuyorum.


Sayfalar:1234567