:::: MENU ::::
Posts tagged with: Cem Şen

Hayatın Kaldırma Gücü

Hayatlarında zorluklar, sorunlar yaşayan dostlarıma yardımı olacağını düşündüğüm bir Cem Şen yazısı paylaşmak istedim. Okuduğumda bana çok iyi gelmişti, umarım sizlere de yardımı olur.
Kullandığım fotografı geçen hafta Datça sahilinde çektim. Yeşilin ve mavinin bütün tonlarına rastlamıştım o gün.
Sevgiyle ve muhabbetle…

“Biliyorum ki bu yazıyı okuyan pek çok arkadaşım şu an çok ama çok zor koşullarda yaşıyor. Umutlarını yitirmiş, çaresiz, güçsüz, yorgun, aklı karışık durumda. Bir umut, bir çare, bir yardım arıyor. Bu sözü duymak onlara iyi gelmeyecek biliyorum ama yine de söylemekten başka çarem yok: Yardım kesinlikle iyi olur elbette. Yine de ihtiyacınız olan şey yardım değil. İhtiyacınız olan tek şey içinde bulunduğunuz duruma direnç göstermeyi bırakmak.

Yaşım ilerleyip de geçmişe baktığımda tüm buhranlı, bunalımlı dönemlerimi ilk olarak o dönem ile çatışmayı bıraktığımda atlatmaya başlamış olduğumu görüyorum. Zor dönemleri başarı ile atlatmış pek çok insanın yaşamına baktığımda aynı özelliğin onlarda da var olduğunu anlıyorum.

İnsanlar bir zorluk yaşamaya başladıklarında ilk tepki olarak ona şiddetli direnç gösteriyorlar. Bu, olağan bir tavır. Hepimiz kendimizi sevimsiz, zorlu, kontrolümüzün dışında, tehlikeli, bunalımlı, savunmasız, çaresiz olduğumuz bir durumda bulduğumuzda ilk olarak o duruma şiddetle tepki gösteririz. Çoğumuz içinde bulunduğumuz durumda kaldığımız süre arttıkça koşullara gösterdiğimiz direncin şiddetini artırmaya başlarız. “İstemiyorum”un tonu hafif bir sızlanmadan şiddetli bir haykırışa doğru dönüşmeye başlar. Bu şiddetli tepki içinde kimimiz kendimize acı, kimimiz ise zarar veririz. Bununla birlikte ne yazık ki direncimiz ne kadar güçlü olursa olsun o durumdan kurtulmamız mümkün olmaz. Eğer koşullar biraz iyileşip sonra tekrar kötüleşme eğiliminde ise o zaman yaşam boyu direnç gösterdiğimiz koşullara maruz kalarak yaşayabiliriz. Bu durumda işler biraz iyileştiğinde sakinleşir ve gerektiğinde yeniden direnç gösterecek gücü bulur, işler yeniden kötüleştiğinde direnç gücümüzü büyük bir şiddetle gösterebiliriz. Bu da canımızı çok yakar.

Bazı zamanlarda ise tek seferde o kadar şiddetli bir direnç gösteririz ki bu hem bize hem de çevremize büyük bir hasar verir. Koşullar değişip de durum biraz daha tahammül edilebilir hale geldiğinde ya da tümüyle iyileştiğinde biz artık yorgun, önyargılı, aynı şeyi bir daha yaşama ihtimali karşısında korku dolu ve tahammülsüzüzdür.

Oysa içinde bulunduğumuz durumun değişmesi için ya çaresizlik sebebiyle gücümüz tükenmeli ve direncimiz azalmalı ya da bilgece davranmalı ve gücümüzü koruyarak direncimizi bırakmalıyız. Değişim yalnızca direncin bırakılmasını takiben gelecektir. Direnç, kendisine direnilenin gücünü artırır ya da en azından ona karşıt gerilimle enerji kazandırıp süresini uzatır. Direnç boğulmakta olan bir insanın korku ile kasılıp boğulmasına benzer. Gevşediğimizde bedenimizi suyun yüzeyinde tutmak için daha az çaba gerekir çünkü yüzerliğimiz vardır ve özgül ağırlığımız sudan daha az olduğu için suyun kaldırma kuvveti bizi suyun yüzeyinde tutar. Her ne kadar zorlu koşullar ile suyun bedeni kaldırması arasında bir ilişki kurmak çok doğru bir benzetme olmasa da adeta yaşamın kaldırma gücü bizi ayağa kaldıracak kadar güçlü gibidir. Kötü koşullar içinde direnci bırakmak gevşediğimizde suyun yüzeyinde kalmaya benzer bir hal yaratır. Zor zamanları ilk olarak o zamanlarla çatışmayı bırakarak atlatan herkes bunu bilir.

Dışarıdan gelen yardımın kesinlikle size bir faydası olmayacaktır. Doğrudur borcunuz varsa biraz para sizi rahatlatır, sağlık sorununuz varsa daha iyi bir tıbbi tedavi size umut verir, ilişkiniz kötü ise ortak bir arkadaşınızın karşınızdaki insan ile yapacağı bir konuşma belki duruma biraz yardımcı olur ama ben şu ana kadar bu tür desteklerin bizi içinde bulunduğumuz durumdan kurtardığını görmedim. Bu tür yardımlar bazen daha kötü bile olabilir. Koşulları geçici bir süreliğine ılımlı hale getirip, kısa süre sonra temel sorun hallolmadığı için bizi yeniden sorunla, muhtemelen daha sert bir şekilde yüzleşmek zorunda bırakır.

Bu nedenle lütfen içinde bulunduğunuz duruma direnmeyi bırakın. İlk olarak durum ile ilgili beklentinizi bırakın. Var olan duruma uyum sağlayın. Bu durumu kabullenin. Bu durum içinde erdemli ve elinizden geldiğince bilgece yaşamaya başlayın. Kolay çözümler aramayın, kurtuluş aramayın. Kendinize şunu söyleyin: “Bu durumu besleyen koşullar tükeninceye kadar bu durum değişmeyecek.” Bu anlayışla bırakın bu durumu besleyen koşullar yavaş yavaş tükensin. Bu koşullar içinde yalnızca bir tanesi haricinde sizin kontrolünüzde olan herhangi bir koşulun var olmadığını anlayın. Sizin kontrolünüzde olan tek koşul, içinde bulunduğunuz duruma göstermeyi ya da göstermemeyi tercih ettiğiniz dirençtir. Kontrolü kendi elinizde olan bu tepkinin koşulların değişmesi üzerindeki etkisini tahmin bile edemezsiniz. Bu sebeple herhangi bir durumu kendinizi çaresizce yakalandığınız bir durum olarak görmeyi bırakın. Zorlu bir durumu, kendini besleyen besini tükendiğinde değişecek “geçici bir durum” olarak görün. Gerçek olan budur! Tüm sağduyunuz, mantığınız ve gücünüzle bu gerçeği görün. Bu gerçek ile uyumlu hareket edin. Göreceksiniz, koşullar tahmin ettiğinizden çok daha kısa bir sürede değişecek.”
Cem Şen, 23 Ocak 2017


Kendinize “olduğu gibi olmak” için izin verin…

Yeni yılın ilk gününden hepinize merhaba. Bir genç dosta kendisini anlamsızca hırpalamaması için yardımcı olabilecek eski notlarıma bakarken buldum Cem Şen Üstadın yazdıklarını. Lütfen sakince okuyalım, sindirmeye çalışalım. Aradan bir süre geçtikten sonra tekrar okuyalım. Şifa olsun hepimize.
Sevgiyle ve muhabbetle…

Cem Şen
2013 Ekim, Dharma Konuşması
ANLAR
Anlar vardır.
Bazen sıcak bir yaz günü esen rahatlatıcı bir esintiyle perdenin uçuşmasıdır. Bazense annenizin kucağında şefkatle sarılıp sarmalanmaktır. Sevgilinize baktığınızda adeta her şeyin tuhaf ışıklarla gözlerinizi kamaştırmasıdır. Dün Ali, burnunu annesinin burnuna dayayıp, “Gözlerinde Ali var anne,” demiş. Güzel anlardır bunlar; ve akılda kalırlar. Sizi sizden daha büyük bir şeye kavuştururlar.
Bazen tatları çay gibi acıdır. Kusurludur. Giymekten hoşlandığım yırtık pırtık tişörtüm gibidir. Karım için “yer bezidir”, benim içinse onunla geçirdiğim ilk gecem.
Bazı anlar, eksiktir, kusurludur. O âna bakan göz isteklerin, korkuların ve kıyaslamaların gözüyse, o zaman yalnızca ondaki eksikliği ve kusuru görür. “Ben”i aşan bir genişlemenin, korkusuzluğun ve uyanıklığın olduğu anlar söz konusu olduğundaysa eksiklik “mükemmellik” anlamına gelir.
Bir Zen sözü, “Leyleklerin bacakları uzundur ama keserek kısaltılamazlar,” der. Her an, yalnızca o halde var olabilir. Her an yalnızca onu görebilen bir göz ile güzelleşir, onu göremeyen göz ile sıradanlaşır, onu görmek istemeyen göz ile bakıldığındaysa çirkinleşir.
Anlar herkes için değildir; herkes için varolmazlar. Anlar, yalnızca onları görebilecekler için vardır. Muhteşem bir gül, eğer siz onu göremiyorsanız yalnızca elinize batan dikenli bir dal parçasıdır. Güzellik, siz onu görebiliyorsanız vardır.
Eğer herhangi bir ânı görebiliyorsanız o zaman bütün anlarda güzellik vardır. Eğer görmeyi başaramıyorsanız, anlar güzel değildir.
Size bakan göz, sizdeki kusurlu güzelliği görebiliyorsa güzelsinizdir. Eğer sizdeki kusurlu güzelliği göremiyorsa güzel değilsinizdir. Ayaklarınızı keserek kısaltamazsınız. Saçınızı çekiştirerek uzatamazsınız. Bunları yapmak sizi güzel değil tuhaf yapar. Güzellik nasıl “göründüğünüzde” değil, nasıl “görüldüğünüzde” vardır.
Kendinizi güzel hale getirmeye çalışarak insanlara “güzelliğinizi” gösteremezsiniz. İnsanlara güzelliğinizi gösterebilmenizin tek yolu vardır: sizi güzel görenlerin orada durmalarına izin vermek. Bu kadar.
Eğer görebilen bir gözünüz varsa, o zaman kendinizdeki kusurlu güzelliği görebilirsiniz. Kesinlikle güzelsinizdir ve kesinlikle kusurlusunuzdur. Öyle olmak zorundadır zaten.
Dün dağa tırmanırken gördüğümüz ağaç kusurluydu. Dik bile duramıyordu. Eğik bir şekilde kayaya tutunmaya çalışıyordu. Eğri büğrüydü. Kökleri pek çok yerde yüzeye çıkmıştı. Gövdesinde belki yüz yıldır aldığı darbelerden oluşan fazladan kabuklar vardı. Kimi yerde dalları şiddetli fırtınalardan, belki de üzerine düşen şimşeklerden kırılmıştı. Muhteşemdi! Tüm kusurlarıyla, tüm eksikleriyle… Kusurları olmasaydı eğer, dümdüz yukarı yükselseydi. Hiçbirimizin dikkatini çekmezdi. Sahip olduğu mükemmel düzlüğüyle, kereste olmaya uygun olurdu.
Herhangi bir şeyin güzel olabilmesi için kendi içindeki tezatlarla, kusurlarla güzelliğini gösterebilmesi lazımdır. Eğer bir şey kendi içinde kusur barındırmıyorsa güzelliğini gösteremez. Güzellik ancak karşıtlarla ve bunların uyumuyla açığa çıkar.
Kendinizdeki kusurlu güzelliği göremezseniz, onu değiştirmeye kalkarsınız. Ağaç yamuluyorsa, bir dal eğer gitmemesi gereken yere gitmeye kalkıyorsa onu ıslah edersiniz. Görünüşünüzü, sözlerinizi ve zihninizi ıslah etmeye, kendinizden “beğenilir bir şey” çıkarmaya kalkarsınız. Bozarsınız!
Herhangi bir andan, oturduğunuzda meditasyon yapan zihninizden, onun o kusurlu halinden memnun değilseniz, onu kabul etmiyorsanız, ıslah etmeye kalkarsınız. Müdahale edersiniz. Nefesinizi, zihninizi, oturuşunuzu kontrol etmeye çalışarak, müdahale ederek, o an meditasyondaki zihninizi istemediğiniz bu halden “arzu ettiğiniz” hayali bir hale dönüştürmeye çalışırsınız. Kusurlu zihninizi bırakıp Budha Zihni’ne ulaşmaya çalışırsınız.
Uyanmış, aydınlanmış durumunuzu tanımlayan “Budha Zihni” sizin şu anki zihninizden farklı değildir. Sizin şu anki kusurlarınız Budha Zihninizin bir parçasıdır. Eğer bu kusurlarınız yoksa, Budha Zihniniz de yoktur.
Siz daima olabileceğiniz en “ideal” durumdasınızdır. Orada, kayaların arasından çıkan ve bizi şaşırtıveren çam ağacı yalnızca orada ideal durumundadır. Çam ağacı, başka bir yerde bulunarak, oradaki çam ağacı olamazdı. İlerideki tepelerin üzerinde doğal olarak oluşmuş Zen bahçesi, yalnızca orada, o şekilde varolabilir. O olağanüstü güzellikteki minik havuz, yalnızca orada ve yalnızca yağmurlar başlayıncaya kadar varolacak. İçinde nereden geldiğini bilmediğimiz, bizi şaşırtan 5 su kaplumbağası yalnızca orada o güzelliği bize sunacak.
Eğer buradaki Budha zihnini, meditasyondaki mükemmel zihninizi göremezseniz, o mükemmelliğe asla ulaşamazsınız.
O nedenle her ânın içindeki güzelliği keşfedin. Size belki öyle gelmese de, varoluş güzellikten oluşur. Bu güzellik yalnızca onu görebilenlere görünür. Eğer görmezseniz o zaman kayalardan çıkan ağaç öylesine bir ağaçtır, ilerideki tepelerde oluşmuş doğal Zen bahçesi kaya, çimen ve bir iki ağaçtır, içinde kaplumbağaların yüzdüğü küçük doğal havuz yalnızca yosunlu bir su birikintisidir.
Meditasyona oturduğunuzda sırtınız ağrır, aklınızda düşünceler belirir, zihniniz sizin denetimizinden bağımsız olarak huzurlu ve huzursuz anlar yaşar… Tıpkı çayın acı, buruk tadı gibidir; çok lezzetlidir. Görmeyi bilmiyorsanız zihniniz kaya ve çimendir. Görmeyi biliyorsanız muhteşem bir Zen bahçesidir. Görmeyi bilmiyorsanız zihniniz dibi bulanık, içinde anıların yüzdüğü yosunlu bir su birikintisidir. Görmeyi biliyorsanız, muhteşem bir havuzdur. Eğer bunu göremezseniz, Budha Zihninizi göremezsiniz. Budha Zihniniz de böyle. Bir gün zihninize baktığınızda birden bire başka bir şey görmeyeceksiniz; yalnızca onu başka bir şekilde göreceksiniz.
O nedenle kendi yakanızdan düşün. Kendinizi kendinizden ve kendi fikirlerinizden kurtarın. Kendinizi kendi halinize bırakın. Zihninize, tüm güzelliğini açığa çıkarması için izin verin. Müdahale ettikçe onu bozuyorsunuz. Görebiliyorsanız, müdahaleye gerek yoktur; muhteşem bir çam ağacıdır. Göremiyorsanız, ondan ancak kereste elde edersiniz. Göremiyorsanız, onu kesip biçip düzgünleştirmeye çalışırsınız. Sonunda ortaya dümdüz bir şey çıkar.
Beklenti orada olduğu sürece, yalnızca ânlardaki ya da çevrenizdeki güzelliği değil kendi güzelliğinizi de göremezsiniz. Beklenti size hep, “bundan başka bir şey” der. Bu ânın doğru olmadığını, bu bedenin doğru olmadığını, bu zihnin doğru olmadığını, bu yaşamın doğru olmadığını, bu öğretinin doğru olmadığını, bu kişinin doğru olmadığını söyler. Hep yanıtın başka bir şey ve başka bir yerde olduğunu sanırsınız. Sürekli size verilenlerden, travmalarınızdan, koşullarınızdan, yeterli olmadığınızdan yakınırsınız. Tabii ki yeterli değilsiniz. Tabii ki koşullarınız kötü. Tabii ki geçmişinizde bir sürü saçmalık var. Elbette böyle olacak. O havuzdaki su bulanık olmazsa kaplumbağalar beslenemez ve ölür. O çam ağacı eğer o darbeler ve sert rüzgarlar olmasa, üzerinde durduğu kaya yeterli besin vermeyip onu bodur bırakmasa en başarılı sanatçıyı kıskandıracak güzellikle doğal bir bonsaiye dönüşemez. Bütün bu güzelliklerin açığa çıkabilmesi için bütün o kusurlara ihtiyaç var. Kusurları ortadan kaldırın, beraberinde güzelliği de ortadan kaldırmış olursunuz.
Üzerinde yürüdüğümüz yolu, bu öğretiyi ya da meditasyonu sizde eksik olan bir şeyi oraya koymak zannetmeyin. Öğreti sizdeki fazlalığı atmak için vardır. Şu anki halinizle hemen hemen mükemmelsiniz. Yalnızca biraz fazlalığınız var.
Eğer olduğunuz şeyi olmaktan ve bulunduğunuz yere varmaktan başka bir şeye ihtiyacınız olmadığını kavrayabilirseniz, bu dünyada sizi aldatabilecek bir şey yoktur.
Her şey böyledir. Başka bir şey de olması gerekmez. Böyle olmak mükemmelliktir. Eğer olguların oldukları halde, böyle olmalarına izin verirseniz, her şey mükemmel olur. Eğer olgulara oldukları gibi olma izni vermezseniz o zaman bundan zarar görürler.
Bırakın meditasyon yaparken zihniniz böyle olsun. Zihninize olduğu gibi olması için izin verin. Eğer izin verirseniz bir sorun yoktur. Zihninize olduğu gibi olması için izin vermezseniz o zaman onu kontrol etmenin bir yolunu bulmak umuduyla sorular sormaya başlarsınız: “Zihnimi nasıl sakinleştirebilirim?” Yanıt basittir: “Kendi haline bırak.”
Üzerinde yürüdüğümüz yol, zor değil. Tersine, son derece zahmetsiz bir yol. Belki de tek zorluğu bu olabilir. Varolana kendimizi bırakıp olanla akmaktan ibaret. Olanla birlikte akabilmek için elbette olanı kontrol etme çabanızı bırakmalısınız. Deneyimi olduğu haliyle kabul edemezseniz onu biçimlemeye kalkarsınız.
Bu gerçeği anlamadığınız sürece öğreti zor ve sıkıcıdır. Sizden sürekli olarak talepte bulunur. Sürekli olarak sizde bir kusur, bir eksiklik olduğunu imâ eder ve kendinizi suçlu hissetmenize sebep olur. Anladığınızda ise, iyi ve doğru olan her şey zaten kendiliğindendir. Bu anlayışa ulaşmak yalnızca mümkün değil aynı zamanda kolaydır da… Yapmanız gereken tek şey kendinize müdahale etmeyi bırakmak. Kendinize “olduğu gibi olmak” için izin vermek.
Bu kadar.