Uzunca bir süredir blogkürede süren bir tartışma var. Blog yazarları tutkularının esiri olup, firmalara yalakalık yapmaya başlamışlar. Ellerimizi yüreğimize koyalım ve düşünelim. Ne yapmış bu insanlar; birkaç markadan gelen ürünleri, armağanları kabul edip, bu markalar ile ilgili yazı yazmışlar. Tez boyunları vurula hepsinin. Üstadlar sakin olun ne oluyor, neyi paylaşıyoruz, kimin Varyemez Amca’sı öldü de biz miras savaşı yapıyoruz. Herkes “etik bekçisi” kesilivermiş, yazılıyor da yazılıyor. Geri gidip kendi yazdıklarıma baktım, haddimi aşan ya da söylendiği üzere yalakalık eden neler yazmışım diye. Herhalde “kuzguna yavrusu anka” oluverdi ki hata bulamadım. Birlikte suçlandığım Üstad’ların yazılarını taradım bütün bir öğleden sonra, yine ters birşey göremedim. Aklı başında insanların, en çok birlik ve beraberlik duyguları aşılaması gereken günlerde, kendi içimizde anlamsız iktidar gerginlikleri, alınganlıklar yaşanıyor. İnanın hala çözemedim; markaların, blog yazarlarını bir lansmana veya toplantıya davet etmesi ne zaman bu kadar probleme dönüştü. Gerekçeler daha da içimi acıtıyor, okur sayıları, Alexa raporları, ölçümler havalarda uçuşuyor. Bu konuda ilk yazılardan birini yazan değerli Üstad “Güneşin Tam İçinde” yüce gönüllülüğünü göstererek dedi ki “gelin bir liste oluşturalım, sevilen okunan blogların listesini yapalım, böylece markaların da işi kolaylaşır, seçenekleri artar”. Amanın, o da ne; sanırsınız ki Amerika Rusya’ya bomba attı. Ortalık toz duman; vay efendim onun daha çok okuru varmış diğeri zaten yeni başlamış, GTİ Üstad ve bir kaç kişi anlatmaya çalıştık bu bizlere ait bir liste paylaşarak çoğaltacağız, “aklınıza geleni ekleyin” dedik, yine de yaranamadık. Geldiğimiz noktada hala bıkmadan usanmadan yazılıyor çiziliyor, markalar ve şirketler bloglara dediğini yaptırır mı, denge bozulur mu. Utandım, inanın utandım bunları okurken, koskoca insanlarız bu kadar mı güveninizi saygınızı kaybedecek durumdayız. Saatlerce üzülüp durdum, sonra aklıma sevimsiz köşe kadısı Özkök’ün yazısı geldi “köşeler babamızın malı mı” başlıklı yazı. İçimdeki cadı uyandı birden, evet dedim kendi kendime; burası benim tapulu malım, dilediğimi yazarım, ister vezir ederim, ister rezil. 33 yıldır bütünleşik pazarlama iletişiminin içindeyim. Masanın birçok tarafında görev aldım. Birçoğunuz dünyada yokken, ben aktif olarak iş hayatının içindeydim. Üstelik de basının en baba adamlarıyla aynı masalarda oturup, onlardan feyz alma onuruna da sahip olmuştum. 1995 yılından bu yana da halkla ilişkiler sektöründe çalıştım. Marka adına ilk 10 sırada sayacağınız her markaya hizmet verdim. Gazetecilerin de iyisi, kötüsü, arsızı, hırsızı, yalakası vardır kabul ederim. Ama hepsini bir kalemde aşağılamayı ve karalamayı gerektirmez herhalde. Kısaca, ben bu köşenin Kadı’sıyım, ortamların da hastasıyım, varsa şikayeti olan bana ambargo koysun, hatta daha da iyisi en yüksek mevkii nezdinde kınanayım. Ata’ma, Cumhuriyet’e, Türkiye’me, bağımsızlığımıza dil uzatmadığı ve dürüst davrandığı sürece de blogum herkese açık. Dinlerim, izlerim; aklım ve yüreğim evet derse de bir güzel yazarım. Haydi hepinize uğurlar ola…
Posts tagged with: basın