Adını söylemek bile sıkıntı verirken, hastalığın kendinin sıkıntı vermesi kaçınılmaz. Menhus bir illet bu, henüz bilim insanları da nedenini tam anlayabilmiş değiller. Tedavisi ise uzunca bir süre mümkün görünmüyor. Şu aşamada ancak hastalığın ilerlemesi önlenebiliyor, biraz da olsa hastanın yaşam kalitesini iyileştirme konusunda çabalar var.
90 ların sonuna doğru eşimin eniştesinde başlayınca tanıştım bu hastalıkla. Daha önceleri filmlerde, dizilerde mizah unsuru olarak kullanılan belirtileri yakınlarınızda görmenin hiç de eğlenceli olmadığını yaşayarak öğrendim.
Hem iyi, hem de kötü oldu hastalığı tanımam, büyük teyzemde başladığını fark edip anneme ve küçük teyzeme uyarıda bulunduğumda konduramadılar böyle birşeyi ablalarına. Nihayet ikna olduklarında ise hastalık üçüncü aşamaya geçmişti bile. Bir kaç yıl içinde de hızla ilerleyip teyzemin ölümüne sebep oldu. Ne acı ki aynı senaryoyu üçüncü kez izliyorum. Bu kez anneciğim hasta. İkinci aşamada yavaşlattık ama üçüncü aşamaya da yakında geçeceğiz sanırım.
Önceleri haksızlık gibi geliyordu bu durum bana. Öyle ya hayat dolu insanların gözümün önünde köşe yastığına dönüşmesini içime sindiremiyordum. Yapabildiğim tek şey biraz daha iyi vakit geçirmelerini sağlamaya çalışmaktı. Gün be gün bakışlarının donuklaşıp, algılarının azalmasını izlemek hiç de kolay değil. Aynı soruyu üst üste onlarca kez duymak, hep aynı anıların gülümseyerek defalarca anlatılması, okul yıllarında ezberlenmiş şiirin bir kaç gün arayla tekrar tekrar söylenmesi, basit günlük işlerin bile yapılmasının unutulması içinizi acıtıyor. İleri safhalarda sizi gördüklerinde gülümsüyorlar, sadece emin olamıyorsunuz, acaba tanıdı da mı gülümsedi, yoksa her yabancıya gülümser gibi mi gülümsedi.
Beyin denen makinenin dişlileri aksak ritmle çalışmaya başlayınca olanlar bunlarla sınırlı değil tabii. Hastalığın ilk dönemlerinde ilaç kullanılmadığı zamanlarda aşırı sinirli, gergin ve hatta saldırganlaşabilen yakınınızı tanımakta zorlanıyorsunuz. Ağırınıza gidiyor, üzülüp perişan oluyorsunuz sizi tehdit olarak görebilmelerini sindiremiyorsunuz. Hatta paralarını çaldığınızı, onları aç bıraktığınızı ve hatta öldürmeye çalıştığınızı söyleyebiliyorlar.
Enişte ve teyzede yaşanan sıkıntıları annemde en aza indirdik. İlaçla yavaşlattığımız için gerginlikler hafif atlatıldı. Tabii paralarını olmadık yerlere saklayıp “sen mi aldın” diye sorma ritüeli bir kaç kez yaşandı.
Şimdilerde bir köşede oturup, eski günlerde 10 dakikada çözdüğü bir gazete dolusu bulmacayı tüm gün uğraşıp başaramamasını görmek durumundayım. Yemek yemesi, su içmesi, ilaçlarını kullanması hep takip etmem gereken eylemler. Dalıp gidiyor başka alemlere, su içmek yemek yemek gibi şeyler aklına bile gelmeyiveriyor.
Ailelerinizdeki yaşlıları iyi takip edin lütfen. Basit ipuçlarıyla hastalığı yakalamak mümkün. Belki kondurmak istemeyeceksiniz ama uyanık olmanızda, hem sizin hem de hastanızın açısından yarar var. Ne yazık ki hastalığı görmezden gelen bazı ailelerin yaşadığı tatsız olaylarda, hastanın başını alıp gitmesi ve kayıplara karışması sonrası yaşanan üzüntüler hoş değil. Savaşmak için yapılacak fazla şey yok, genetik bir hastalık bu, çevrenizdeki belli yaşın üzerindekilere; aktif sosyal yaşam, düzenli egzersiz ve açık havada bolca yürüyüş önerin. Özellikle emekliye ayrılan erkekler mutlaka daha önceki yıllarda bir hobi edinmeliler, böylece boşluk ve işe yaramama hisleri yaşanmayacak ve alzheimer, demans gibi hastalıklarla yüzyüze gelme olasılıkları azalacaktır.
Ve tabii en önemlisi; bu hastalıkla tek başınıza savaşmaya çalışmayın. Mutlaka yardım alın. Hastanın kendisinden çok, yakınlarının desteğe ihtiyacı oluyor. Tanıdığınız birinin, zaman içerisinde size bir yabancı gibi bakması, sizi hırsızlıkla suçlaması, hatta kendisini öldürmekle tehdit ettiğinizi söylemesi, daha ilerleyen zamanlarda aynada kendine selam verir hale gelmesi, çok da kolay katlanılacak durumlar değil.
Bu linki de elinizin altında bulundurmanızda yarar var. http://www.alz.org.tr