Geçtiğimiz yıllarda da konuşmacılarının zihin açıcı sunumlarını ilgiyle izlediğim, kendimce dersler çıkardığım TEDxReset; bu yıl hem toplantı tarihini, hem de mekanı değiştirmekle doğru bir karar vermişti bana göre. Yüzlerce kişinin binbir emekle hazırlandığı, her aşamasının düzgün gitmesine gönül verildiği belli olan organizasyona emeği geçen herkese teşekkür ederim.
Bu yılın teması “Kritik Kavşaklar” olarak belirlenmişti. Ali Üstündağ’ın açılış konuşmasıyla başlayan maratonun ilk konuğu gazeteci Banu Güven oldu. Medyanın içinde bulunduğu ortam nedeniyle işine son verildiğinde bir kavşağa geldiğini ve verdiği karardan mutlu olduğunu söyleyen Güven; geleneksel medya ile yeni medyanın kesişme noktasında olduğundan söz etti ve sürdürülebilir modeller yaratılmadıkça geleneksel medyanın hızla yara alacağını da sözlerine ekledi.
Bir sonraki konuşmacılar Jesse Honsa ve Ali Onat Türker oldular. Kentsel girişimler konusunda bilgi ve fikirlerin paylaşıldığı bir ortam olan Open Urban‘ı anlattılar. İstanbul’un artık bir kritik kavşakta olduğunu belirterek; şehrimizde yapılan ve yapılacak projeler konusunda artık geç kalınmaması için, semt bazında bilgi paylaşımının önemini aktaran konuklar; Taksim projesi gibi bir facianın kamuoyunun geç haberdar olmasından kaynaklandığını hatırlatıp, halkın yararına olmayacak çalışmalara karşı çıkılabilmesi için bu platformu hayata geçirdiklerini tekrarladılar.
Milyon dolarlık yolculuğunu anlatmak üzere sahneye gelen Veysel Berk, alçakgönüllü davranışlarıyla salondaki hemen herkesin gönlünü fethediverdi. Sıkışık bir alanda, uzun saatler geçirdiği çalışma ortamında, kendini nasıl daha iyi hissedeceğini düşünürken bulduğu fikirle yola çıkan, vakitsizlikten 10 yaşındaki yeğeninin yardımıyla hazırladığı sunumla, beklemediği bir anda milyonlarca dolarlık bir işin sahibi olan genç bilim insanının hikayesini dinlerken, konu başlığı olan “Basit Kararlar Fark Yaratır” cümlesinin anlamını yoğun olarak hissettik.
“Yaşam Dönüşümdür” başlıklı sunumu anlatmak için sahne alan Gizem Altın Nance’i dinlerken yüzüme kocaman bir gülümseme yerleşti, konuşması süresince bir yandan da gözlerimden yaşlar boşalmasına engel olamadım. Öyle güzel anlattı ki bisikletli hayatını, yüklerden kurtulup özgürleşmeyi. Eşiyle birlikte Amsterdam’dan Kazakistan’a kadar yaptıkları yolculukta, Aral Gölü yakınında yaşadıklarını dinlerken, doğaya verdiğimiz zararların boyutları hakkında da dersler vardı. Yolculuğunun sonunda kendi dönüşümünü tamamlayıp; inandığı şeyler için, iyi şeyler yapan iyi insanlar için çalışmaya karar vermiş ve Buğday Derneği‘nde yöneticilik yapmaya başlamış.
Batuhan Aydagül aldı sonra sahneyi ve bizlere “Çocuklar İçin Büyükler Tarafından Zor ve Kritik Seçimler” i anlattı. Üç kuşak eğitimle uğraşan bir aileden gelen Aydagül; eğitim sistemimizin çarpıklıklarından söz edip kendimizi ifade etmeyi öğrenemediğimiz için tartışmayı bilmediğimizi ve hemen öfkeye kapılıp sesimizi yükselltiğimizi söyledi. Yetiştireceğimiz nesillerin hem kendi haklarını hem de insan haklarını bilen bireyler olmaları için çaba harcanması gerektiğini belirten Aydagül, okullardan mezun olanların söylediklerini duyan hayatın içinde aktif vatandaşlar olmaları yönünde çaba harcanması gerektiğini de sözlerine ekledi.
Sahneyi kısa bir performans için müzisyen Alp Ersönmez ve ekibi aldı. Cereyanlı projesinden parçaları paylaşan ekipte, sevgili Bulut Gülen’i görmek de hoş bir sürprizdi benim için.
Diğer konuğa geçmeden önce bu tip organizasyonlarda beni çok rahatsız eden bir durumdan söz etmek istiyorum. Sahnede bir konuşmacı veya performans var ise, hayati bir tehlike olmadığı takdirde (çıkan bir ya da iki kişi olsa bu seçeneğe ikna olabilirim) salonu terk etmek saygısızlıkların en büyüğü gibi geliyor bana. Nasıl bir yere geldiğinizi biliyorsunuz, ne kadar süreceğini de biliyorsunuz, 5 holding sahibi filan da değilsiniz (öyle bile olsanız özür olamaz) ya adam gibi oturup, performansın bitmesini, iki söyleşi arasını bekleyin, ya da hiç katılmayın.
Kahve arasından sonra TTGV Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz Ultav, Peter Pan Kavşağı isimli sunumla sahnedeydi. Tam sunumuna başlayacakken Masis Aram Gözbek yönetimindeki Boğaziçi Caz Korosu’nun sürpriziyle sahneyi onlara bıraktı ve hep birlikte yine enfes bir performans izledik.
Koronun salonu terk etmesinden sonra Cengiz Ultav yine sahneyi aldı. Arada bir Truman Show’da yaşıyor hissine kapılıp kapılmadığımızı soran Ultav, kafa karıştırıcı konuları bizleri eğlendirecek şekilde Peter Pan üzerinden anlatıverdi. Satır aralarına sıkıştırdığı bilgilerden belki de komik bulduğum için aklımda kalıveren rakamlardan en ilginci, araştırma yapan ekipler arasında 1 sıtma uzmanına karşılık 20 kellik uzmanının olduğuydu.
Daan Roosegaarde en ilginç sunumlardan birini yaptı ve bizlere “Interaktif Peyzajlar” dan söz etti. Sunumu sırasında etkileşimli yollardan bahsederken, sevgili Kozan Demircan’ın kulaklarını çınlattım. Onun yazıları sayesinde, bilim ve teknoloji alanındaki çok sayıda yenilikten herkesten önce haberim olmasının keyfini yaşadım. Roosegaarde’nin anlattıkları arasında, salondakilerin en hoşuna giden projelerinden biri de yalan söylendiğinde ele veren teknolojiye sahip giysiler oldu.
Nanoteknoloji konusunda uzman konuk Volkan Özgüz bizlere beynimizdeki nöronların bağlantılarını anlattı. “Kavşaktaki Beyin” isimli sunumunda; 1 nöronun 1000 nöron ile konuşuyor olması, tek bir nöronun görevinin ömür boyu bir kişi hakkındaki bilgileri bize hatırlatması olduğunu belirtmesi, 5 yıl içinde kedi beyninin 10 yıl içinde de insan beyninin haritasının çıkarılacağını söylemesi hepimizin ilgisini çekti.
Bedia Ceylan Güzelce 1982 doğumlu bir gazeteci-yazar. 68 kuşağını bir cümlede dövüverdi “Özgürlükten, hayallerden dem vurdunuz ama Lennon’a sahip çıkamadınız” dedi. “Hippiler sevgi dünyası kurmaya çalışırken, bizim sinemalarımızda seks furyası vardı”, “Dünya evreni konuşurken, burada Evren bize dünyayı dar etti”. Sunumunda 80 kuşağını anlatan Güzelce; “OLSUN” kelimesinin, hem emir hem de kabullenme ifade eden iki anlamlı kullanımının Y kuşağına hakimiyetini anlatırken, bu kuşağa kendisinin önemli olduğunun söylendiğini, bilge kişinin Ferrarisini satmak için bu kuşağı seçtiğini de sözlerine ekledi.
Son konuşmacı ünlü gazeteci yazar Osman Ulagay’dı. “Batı’nın Modası Geçti mi?” başlıklı sunumunda; bizim de aralarında bulunduğumuz sekiz ülkenin bir süre sonra büyümeden %57 pay alacağını belirtti. Verdiği bilgiler arasında beni en çok etkileyeni, Çin’in 60 milyon çocuğa klasik müzik eğitimi veriyor olmasıydı.
İlk gün maratonunun kapanışını da genç bir grup olan 123 konseriyle yaptık.
İkinci günü de ayrı bir yazıda anlatmaya çalışacağım. Videolar henüz eklenmemiş ama BURAYA tıklayarak sık kullanılanlarınıza ekleyebilir ve izleyebilirsiniz.