:::: MENU ::::

Kendine inan, trendlere daha çok inan…

Digitalage dergisinin bu ay armağan olarak verdiği Punk Marketing kitabını bir nefeste okudum. Keyif aldığım bölümlerden kısa alıntıları sizlerle paylaşmaya çalışacağım ara ara.

Trendleri fark etmenin en önemli kuralı, uzmanlarla konuşmaktır.
1- Güvendiğin insanlara dikkat et. Onlarla bağlantıya geç ve sorular sor.
2- Doğru soruları sor. Kaynaklarına inancın tam olsun ve onların bunu bilmesini sağla.
3- Sana yeni fikirler öğretecek öngörülü kişiler bul ve onlara hazırlıklı olmadıkları bir şey söylemeye çalış. Gerçekten öngörülü insanlar, yeni bir kişinin fikrini bşka bir seviyeye taşıyabileceklerini bilirler. Bu yüzden; açtığın telefonlara, gönderdiğin e postalara cevap vermekten mutluluk duyarlar.
4- Hayatın nereye gittiğinin farkına var. Ufukta olan büyük değişimlerin işaretlerine dikkat et.
5- Büyük trend bulucular her zaman gelişir, öğrenir ve büyür. Her zaman almayı düşündüğünüz İtalyanca kursunu hatırlıyor musunuz?
Sadece sanat/spor/magazin bölümünü okuma. Çok yönlü ol. Pazarlamada ve hayatta hiç bir şey, bilgili ve ilginç bir insan kadar başarılı olamaz. buy_book_button_fp

Ve güzel bir aperitif :
“Pazarlama tekniği olarakhikaye anlatımı, her şekli ile yıllardır bilinmektedir. İşin sırrı, çok iyi bir anektod bulmakta gizli. İşte göreviniz: Çok iyi birer hikayeci olun.”

Alıntı: Punk Marketing, Rıchard Laermer&Mark Simmons http://punkmarketing.com/


Oğluma 25 yaş armağanı…

Bu gün canım oğlum Emir‘imin doğum günü ikinci kez birbirimizden uzaklarda geçecek, buruk bir doğum günü. emir-cerman1985

Çok mutlu, başarılı, sağlıklı ve huzurlu ol canım oğlum. Doğum günün kutlu olsun.

Önemli not: Bu yazım daha önce yayınlanmış bir yazıdır. Bir annenin evladına olan hislerini çok güzel aktaran bir alıntı olduğu için tekrar paylaşıyorum.

Boston’da Berklee Müzik akademisinde eğitim gören oğlumla 1.5 yıldır sadece internet üstünden görüşmek özlemimi kesmiyor. O artık genç bir adam, ama ben bebekliğinden bu yana geçen her anı net bir şekilde hatırlıyorum. Bu yazıyı görünce her satırını yaşamış bir anne olarak sizlerle paylaşmak istedim. Bana gelen bir e-posta mesajından alıntıdır. Ne yazık ki yazarın ismi yoktu. Bilen varsa lütfen yazsın, bu keyifli yazıyı emek verip yazdığı için kendisine ismen de teşekkür etmek isterim.

Canım Oğlum;
Eğer sana sahip olmasaydım;Topuksuz ayakkabılarla da şık olunabileceğini bilmeyecektim. Hamileliğim esnasında 90’lı kilolara kadar çıkıp kendi çapımda ilk defa bir alanda rekorumu kıramayacaktım. O küçücük ellerle renkli kartonlardan yapılmış bir kâğıt parçasının bu kadar değerli olabileceğini öğrenemeyecektim. Kan yapsın diye dana dili haşlayıp üzerine yumurta kırıp ağzının tadına da uysun diye çikolatalı pudingle karıştırmak gibi yaratıcılığın sınırlarını zorlayan tarifler keşfedemeyecektim hiç. Su almak için elimde kumanda ile buzdolabını açtığımda kumandayı buzdolabına koyacak kadar ya da evden çıkarken telsiz telefonu çantama atacak kadar kendimden geçmeyecektim. Birinin canı yandığında ötekinin bu acıyı hissedebilmesinin sadece ikiz kardeşlerde olduğunu sanacaktım. Sabahın köründe gözü kapalı mutfağa kadar gidip, süt ısıtıp yine gözü kapalı dönme yeteneğini kazanamayacaktım. Üzümün çekirdeklerini tek tek çıkarmak için insanüstü bir uğraşa asla girmeyecektim. Bir insanın gaz çıkarması beni bu kadar mutlu edemeyecekti. Büyüdüğünde arkadaşlarınla birlikte partilerde Süper Anne olarak eğlenmeyi hayal edemeyecektim. Babanla belki daha az kavga edecek ama sevginin evlat denilen başka bir boyutuna giremeyecektik. Sevginin böylesine karşılıksız olanını hiç tadamayacaktım. Telaşsız sevişmenin hayalini kuramayacaktım. Annemi bu kadar çok sevdiğimi anlamayacaktım. Annesinden zorla ayırdılar diye ‘Uçan Fil Dumbo!’ çizgi filminde böğürerek ağlamayacaktım.

emir-cerman-2 Geceleri kesintisiz uyuyacak, hafta sonunda sabahları istediğim saatte kalkacaktım ama, uyandığımda yanağıma konmuş minik ellerin sıcaklığı ve ıslak bir öpücük ısıtmayacaktı yüreğimi. Çantamda sürekli bisküvi, ıslak mendil, bir adet oyuncak, düşer de bir yerin kanar diye ayıcıklı yara bandı taşımayacaktım. Acıyı geçiren öpücüğün gücüne inanmayacaktım. 38,5 derece ateş beni de yakıp kavurmayacaktı. Yağmur sonrası çamurlu sularda zıplamanın keyfine varamayacak, sen bir lokma daha fazla yiyesin diye kalabalığın ortasında kafamda peçete dansı yapmayacaktım. Sen olmasaydın eğer yaşamın karmaşıklığını unutup, tekrar basit yaşamayı öğrenemeyecektim. Sen olmasaydın eğer, ben asla ‘anne’ olmayacaktım. Bir çocuk doğduğu anda, bir anne doğarmış… Bu lafın doğruluğuna inanmayacaktım!


Buda size kapak olsun!

budasizekapaksuperorta2
Uzun zamandır üzerine yazıp çizilen, ama bir arpa boyu yol alamadığımız, gündelik konuşmalarda bile canını çıkarmaya başladığımız güzel Türkçemiz için, “Güneşin Tam İçinde” blogunun sahibi değerli dost Süleyman Sönmez, coşkuyla desteklenen bir kampanya başlattı. “Buda size kapak” olsun başlıklı afiş çalışmasını gördüğümde önce gülümsedim ve sonra umutlandım. Belki böyle esprili görsellerle dikkatlerini çekerdik MSN türkçesiyle yazışmayı marifet sanan arkadaşlarımızın. “Dillerini kaybeden toplumlar, önce iletişimi ve bilgiyi, bunları kaybedenler, huzuru ve özgürlüğü, bunları kaybedenler de…” ürkütücü değil mi? Süleyman Üstad, link vererek alınıtı yapabileceğimizi belirtmiş blogunda. Dilerseniz sizler de destekleyin. Blogunuz olması şart değil; afişleri mesajlarınıza ekleyip dağıtabilirsiniz. Tek şart alıntı yaptığınız kaynağı belirtmeyi unutmamak.

http://www.gunesintamicinde.com


MEYED ve meyve suları hakkında bilmemiz gerekenler…

Geçen hafta Meyed‘in basın toplantısı ile ilgili bilgileri ulaştı elime. Uzun zaman Tetra Pak ile birlikte Meyed için bilgilendirme ve tüketimi arttırma projeleri hazırlayıp, kampanyalar yürüttüğüm için, gelen bilgilerle kendimi güncelleyip sizlerle de paylaşmak istedim.  meyed
Halk arasında meyve suyu ve benzeri içeceklerin tümü ‘meyve suyu’ olarak adlandırılıyor. Ancak söz konusu içecekler, meyve oranına göre farklı kategorilere ayrılıyorlar. Türk Gıda Kodeksi’ne uygun olarak 4 kategori tanımlanmış.
-Meyve suyu (% 100 oranında meyve)
-Meyve nektarı (%25 – %99)
-Meyveli içecek (%10 – %24)
-Aromalı içecek (%10’dan az)
Uzun yıllar meyve suyu içeriği dikkate alınmadığı için, her türlü meyveli içecek ‘meyve suyu’ olarak adlandırılmış. Şimdilerde ise; yasa ile tariflenmiş olmasına rağmen, tüketicinin zihninde ‘meyve suyu’ ile nektar, meyveli içecek ve aromalı içecek kavramları birbirine karışabilmektedir. Bu karışıklığı bertaraf etmek ve tüketiciyi en doğru şekilde bilgilendirmek amacıyla meyve suyu üreticileri etiketlerinde ‘meyve suyu’ yerine ‘%100 meyve suyu’ yazmayı tercih etmişler.

Biraz da rakamsal verilere bakalım;
-Dünya çapında meyve üretim rakamlarına bakıldığında; Türkiye kayısıda birinci, vişnede ikinci, elmada üçüncü, şeftali ve üzümde 6’ncı sırada yer alıyor.
-Türkiye’de meyve suyu ve nektarı tüketimi, kişi başına 8 litre civarında. Avrupa Birliği’nde bu sayı 23 litre iken, dünyada meyve suyu tüketiminde 3. sırada yer alan Almanya’nın kişi başına tüketimi 39 litreyi buluyor.
-Türkiye’deki tüm meyve suyu ve benzeri içeceklerin tüketimi göz önüne alındığında, % 46’sının Marmara, %17’sinin İç Anadolu, % 16’sının Ege ve % 12’sinin Akdeniz’de tüketildiği görülüyor.
– Meyve suyu ve meyve nektarı kategorileri arasındaki tüketim dağılımına bakıldığında, Türkiye’de % 89 oranında meyve nektarı, % 11 oranında da % 100 meyve suyu tüketiliyor. Batı ve Doğu Avrupa’da ise bu oranlar tersine çevrilmiş durumda: Batı Avrupa’da meyve suyunun toplamdaki oranı % 70 iken, Doğu Avrupa’da % 52.
-Meyve nektarı kategorisinde en çok tercih edilen ilk üç ürün sırası ile şeftali (% 35.6), vişne (% 23.5) ve kayısı (% 17.8). Bunları karışık ve portakal izliyor.
-% 100 meyve sularının tüketim payı genel meyve suyu ürünleri içerisinde yaklaşık % 9 civarında. Tüketicilerin % 100 meyve suları arasında en çok sevdikleri tatlarda ilk iki sırayı % 30’luk payla karışıklar ve % 21’lik payla elma alıyor. 3. sırada ise % 19’luk pay ile nar yer alıyor. Narı portakal, üzüm ve domates izliyor.
-2000-2007 yılları arasında meyve suyu ve benzeri içecekler alanında en büyük artış % 100 meyve sularında yaşandı. 2000 yılında üretilen % 100 meyve suyu 1.9 milyon litreyken, 2007 yılında 38.6 kat artarak 73.4 milyon litreye çıktı. Aynı dönemde meyve nektarı üretimi de 2.6 kat artarak 526 milyon litre yükselmiş.

Beslenme uzmanları ve çeşitli uzmanlıklara sahip olan tıp doktorları, meyve suyu içmek için çok sayıda neden sıralamakta;                                                                                                                          afis
-Su miktarının yüksek olması
-Potasyum, magnezyum vb. minerallerin deposu olması
-Vitamin yüklü olması (A,C,E, folik asit vb)
-Polifenol, karoten, antosiyanin vb bileşikler sayesinde antioksidan özelliğinin bulunması
-Şeker miktarının düşük olması
-Sıvının enerjiye hızlıca dönüşmesi ve buna karşılık yağ içermemesi

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), yukarıdaki nedenlerle günde en az beş porsiyon / bardak (5 Plus A Day) meyve ve sebze sularının tüketilmesini öneriyor.
Haydi hem kendiniz,  hem de sevdikleriniz için meyve suyu içmeye.

Meyed’in hazırladığı detaylı sunuma buradan ulaşabilirsiniz.


Geleceği şekillendirmek …

futuretalks

Dün akşam üstü Bahçeşehir Üniversitesi’nde bir söyleşiye katıldım “Future Talks” serilerinin ilki olan “Geleceğin meslekleri ve İş Modelleri”  konulu toplantıda, sadece geleceğe dair kariyer planı odaklı konuşmalar yapıldı zannetmeyin. Bir çok konuda, değerli konukların, dernek üyelerinin verdiği ipuçlarını dinledik. Salonda gençlerin katılımının daha fazla olmasını beklerken, neredeyse orta yaşın baskın olduğunu gözlemledim. Belki kursları veya dersleri vardı gençlerin, kendi yerlerine aile efradını gönderdiler diye düşündüm.
Dernek yöneticileri ve konukların keyifli anlatımlarıyla, neredeyse 3 saate yakın süre salonda kaldığımızın farkına bile varmadık. Alphan Manas‘ın esprili konuşması, Cem Tarık Yüksel‘in görsel açıdan zengin sunumu, salonda pek çok kişiyi  geleceği şekillendirmek açısından bir üst seviyeye taşıdı. Açılış konuşmasında ve soru cevap bölümünde dernek başkanı Ufuk Tarhan “Geleceği tasarlayıp kurgulayabiliriz ve aralarından en iyiyi seçebiliriz. Daha iyi bir gelecek istiyorsak bu doğrultuda çaba sarf etmemiz en önemli insanlık sorumluluğumuzdur” diyerek, herkesi geleceği şekillendirmek üzere derneğe daveti, bir çok arkadaşıma “ilk kez bir derneğe üye olacağım “dedirtti. Hepsinin takipçisiyim 🙂  Sevgili Sarper Sılaoğlu‘nun moderatörlüğünde gerçekleşen bu harika konferans sayesinde, Türkiye’nin ilk Fütürist’lerinden olan Reha Oğuz Türkkan ile tanışma şansına da sahip olduğum bu toplantıların ikincisini heyecanla bekliyorum.


Likemind İstanbul’a katılmak isteyenlere ipuçları…

deniz-melekleri-ve-digerleri
Likemind Istanbul buluşmasına katılmak isteyen arkadaşlar için bir kaç minik ipucu karaladım. Uzun süredir çeşitli platformlarda yazılıp çizildi. Sayımız her geçen gün artıyor. Kimileri mutsuz ve huysuz bir şekilde söylenip saldırıp dursa da, her ayın üçüncü cuma sabahı benim için en eğlenceli günlerden birinin habercisi. Bir sürü yeni insan tanıyıp söyleşebildiğim, fikirlerin ortalıkta olmasa da kenarda köşede konuşularak değiş tokuş edildiği, kartvizitlerin kesinlikle havada uçuştuğu harika bir etkinlik. Amacına da güzelce ulaşıyor, benzer fikirli insanların bir kahve masası çevresinde buluşup söyleşmesini sağlıyor. “Çok kalabalıktı, çok kasıntılardı, kimse benimle ilgilenmedi, onlar zaten grup oluşturmuş” gibi abuk sabuk suçlamalarla ilgisi olmayan, tamamen insanların sosyalleşme yetenekleriyle doğru orantılı bir toplantı. Başta da dediğim gibi benim çok mutlu olduğum, o günü keyifle geçirmemi sağlayan “pamuk helva” kıvmında olan bu etkinliğe katılacaksanız yapmanız gereken tek şey, bir köşeye çekilip, insanların sizi bulmasını beklemek yerine, birimizin yakasına yapışıp “bu benim ilk toplantım, beni diğerleriyle tanıştır” diyebilirsiniz. Hatta ben seve seve yaparım bu işi. Gelin beni bulun, karıştırmanız mümkün değil; grubun yaş ortalamasını yükselten gülümseyen kadının yanına yaklaşın, kendinizi tanıtın ve gerisini bana bırakın 🙂


Okuyun: Türkan Saylan ve ÇYDD’ye saldırıların nedeni…

Bugün sizlerle, genç ve aydınlık düşünceli bir dostumun yazısını paylaşacağım.
Barış Ünver yazılarını ve paylaşımlarını ilgiyle takip ettiğim bir isim. Bu sabah rastladığım blog yazısını, mutlaka okumanızı ve yakın çevrenizle paylaşmanızı rica ediyorum. Tarikat çemberine sıkışmış genç zihinlere karşı, böyle yürekli ve aklı başında gençlerimizin olması içimi rahatlatıverdi. Paylaşımlarınızda Barış Ünver’in linkini de vermenizi özellikle rica ediyorum.

Türkan Saylan ve ÇYDD’ye saldırıların nedeni
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin ülkemizde eğitim adına çalıştırdığı tonla kurum var.

Dernek bünyesinde 2 anaokulu var. 39 ilköğretim okulu mevcut ve bu ilköğretim okullarının 28’i köylerde. Bir tane de liseleri var. Ha, iki de kütüphane. Yurtları da var: Üniversiteli kızlar için 7 yurt, liseli kızlar için 21 yurt açılmış.

Kesmemiş, büyük kısmı deprem bölgelerine olmak üzere 30 derslik, 17 rehabilitasyon & kültür merkezi kurmuşlar. O bile yetmemiş, 200 küsur okula da ders araç-gereci yardımı yapmışlar.

Bitiyor mu? Bitmiyor efendim. 36 bin kız öğrenciye de burs veriyor. Türkan Saylan, vasiyetinde bu sayının 100 bine çıkarılmasını rica etmiş. Ayrıca (biraz zor gözükse de) okulsuz her köye bir okul yaptırılmasını istemiş. Kaynak bulamadım ama yanlış bilmiyorsam ÇYDD’nin burs verdiği öğrenciler bu 36 bin kız öğrenciyle sınırlı değil.

Peki bundan hangi çevre rahatsız olabilir? Tabii ki eğitime sızarak yayılan bir zihniyet. Bu şekilde çalışan, ülkemizin en ünlü tarikatı hangisi? Fethullah Gülen’in tarikatı, elbette.

Tabii artık ona tarikat denemez çünkü Fethullah Gülen Hareketi artık öylesine büyüdü ki, dünyaya yayıldı. Eğitim alanında uygulanan stratejiyle 500’ü aşkın eğitim kurumunda öğrencilerin beyinleri, İslam’ın aslında Fethullah Gülen’in anlattığı gibi olduğu konusunda mıncıklanıp duruyor.

Tabii kalkıp “Yok efendim öyle bir şey, o okullarda hiçbir şekilde baskı uygulanmıyor!” diyenler de çıkabilir. Valla ben de o kadar iyi niyetli olmak isterdim fakat herhangi bir FEM Dershanesi’ne gitsek veya ne bileyim, bir ışık evi ziyaret etsek beyin yıkama ritüellerinin nasıl gerçek hayata başarıyla adapte edilerek uygulandığını görebiliyoruz. Ha, bilmeyenleri kandırmak isteyenler buyursunlar yazsınlar bu yazının altına.

Neyse, konumuza dönelim: ÇYDD’nin bu büyüyüşü, Fethullah Gülen Hareketi’nin yolundaki en büyük taştır.

Bu sebepten dolayı son 1-2 ayda Türkan Saylan’ı tanıma fırsatı bulduk çünkü artık kimin tarafından yönetildiği aşağı yukarı tahmin edilebilen Ergenekon soruşturması kapsamında gerçek darbecilerin yanında muhalif kesim de susturulmak istendi, yoldaki taşlar temizlenmek istendi. Ben Kur’an’a uyup ikra ettim (okudum, sorguladım) ve Türkan Saylan hakkındaki gerçek bilgileri edindim. İkra etmekten imtina edenler ise Ergenekon soruşturması kapsamında oluşturulan medya hareketinde yer alan tüm iddiaları maalesef sorgulamadan gerçek kabul etti ve darbe karşıtı bir konuşma yapmak istediği için zamanında İzmir’deki Cumhuriyet Mitingi’nde konuşturulmayan Türkan Saylan’ın evi “darbecilik” suçlamasıyla arandı ve kadıncağız bir anda hem ateist, hem Hıristiyan oldu. Yetmedi, lezbiyen yaptılar, İslam düşmanı yaptılar. Oysa kadıncağızın tek savaşı siyasi bir simgeyleydi. Türbanı baş örtüsünden ayırt etmeden İslam’ın bayrağı yapanlara inananlar haliyle Türkan Saylan’ın İslam düşmanı olduğuna ikna oldular. Aslında çok başarılı bir çalışmadan söz ediyoruz. Ne var ki bu başarılı çalışma, büyük bir yalanı yaymak içindi ve Müslüman geçinenler, aslında gerçek bir Müslüman olan Türkan Saylan’ı ÖLDÜRDÜLER.

Kanseri yakından tanırım zira bizim sülalede vefat edenlerin çok büyük bir kısmı çeşitli kanser hastalıklarından vefat ettiler. Ruhsal durum hastalığın ilerleyişinde önemli rol oynar. Kişi yeterince iyi bir ruh halindeyse kanseri yenebilir, hayatına kaldığı yerden devam eder. Ama hafif bir bunalıma girsin; kemoterapi dayanılmaz olur, kısa sürede kansere yenik düşer. Türkan Saylan da böyle yenildi kansere.

Toparlayayım:

ÇYDD, eğitime yaptığı bunca katkıyla FGH’nin önündeki en büyük engeldir. Dolayısıyla büyük bir toplum mühendisliği çabasıyla daha önceden hiçbir vukuatını duymadığımız ÇYDD, son 1-2 ay içerisinde PKK ve misyoner yuvası oldu, ÇYDD’den burs alanlar bir anda Hıristiyan oldu. Ortadaki yalanı gören yüz binler iki gün önce Türkan Saylan’ın cenazesine katıldı. Vakit gazetesi cenazeyle ilgili bir haberine “Saylan’ın cesedi dün…” diye başlamaktan çekinmedi. Cenazeyi kılan imam (eski Beyoğlu Müftüsü), Türkan Saylan’ı aklamakla suçlandı, halbuki o Saylan’ın hayatını anlattı. İleride Ergenekoncu çıkması da muhtemel.

Eğer mantık sahibi olduğunuza inanıyorsanız, hayatınız boyunca ÇYDD’nin bir ters hareketini duymamış olmanıza rağmen neden şimdi bu kadar kötülendiğini sorgularsınız. Eğer içinizde biraz olsun vicdan varsa; Türkan Saylan’a, kadıncağız öldükten sonra bile küfür etmeyi bilen kesimle ilişiğinizi kesersiniz. Eğer niyetiniz iyiyse, Türkan Saylan’ın gerçekten İslam düşmanı olup olmadığını araştırırsınız; kadının aslında küçüklüğünden beri Müslüman olduğunu görürsünüz.

Eğer “verdiğiniz savaş” uğruna mantığınızı, vicdanınızı önemsemekten vazgeçecek konumdaysanız, içiniz kötü niyetle dolduysa buyrun, küfürlerinizi sıralayın bu yazının altına. Veya biraz daha “ılımlı” olun, kötü niyetinizi iğneli eleştirilerle gizlemeye çalışın. Ne bileyim, ne yaparsanız yapın işte. Yine de Kur’an’a uymayı unutmayın. En azından ilk suresine:
OKU

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=936796&CategoryID=77
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=11679493&yazarid=1&tarih=2009-05-19
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/11685423.asp
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/11685372.asp


Bir Cumhuriyet kadını… Prof.Dr.Türkan Saylan

turkansaylan1

90’ların başında duymaya başladım Türkan Hocamın adını. Sonra da hep takipte oldum. Küçük teyzemin de gönüllü olarak destek verdiği ÇYDD çalışmaları sırasında da tanışma şansına eriştim. Çevresine verdiği ışığı fark etmemek mümkün değildi. Enerjik, pırıl pırıl bakan gözleri, dimdik ve güvenli duruşu ile etkileyemeyeceği kimse yoktur diye düşünmüştüm.
Cüzzam gibi adıyla bile insanları sindirebilen bir hastalığı, coğrafyamızdan silmeyi başaran çalışmalarıyla da birçok kişinin kalbinde taht kurmuştu. Hayatının her safhasında, çevresi için çalışan, didinen bu harika insanı 18 Mayıs 2009 günü sabaha karşı kaybettik. Son zamanlarında hastalığının ağırlaşması nedeniyle uyutulan Türkan Hocam’ı saygıyla selamlıyorum.

turkan-saylan
Affet bizleri Türkan Hocam, size yeterince destek veremedik, salyalar akıtarak saldıran kuduruklara karşı sizi yeterince savunamadık. Ama Kardelenleriniz sahipsiz kalmayacak söz veriyorum, kendi adıma elimden gelen desteği vereceğim, Atatürk’ün çağdaş Türkiye’sine yakışır kız öğrenciler için. İnanıyorum ki bu ülke ancak kadınları daha eğitimli olursa çağdaş uygarlık düzeyine erişebilir. Çünkü her bireyi bir “anne” büyütür ve hayata hazırlar. Kadınları cahil bırakılmış bir toplum, kolayca otlatılan koyunlar gibidir.
Hakkım sana helal olsun Türkan Hocam, mekanın cennet olsun.

Prof. Dr. Türkan Saylan kimdir?

1944 – 1946 yıllarında Kandilli İlkokulu ve 1946 – 1953 yıllarında Kandilli Kız Lisesinde okumuştur. 1963de İstanbul Tıp Fakültesini bitirmiştir. 1964 – 1968 yılları arasında Sosyal Sigortalar Nişantaşı Hastanesinden Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanlığını almıştır. 1968 yılında İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalında Başasistanlığa başlamıştır. 1971de İngiliz Kültür Heyetinin bursuyla İngilterede ileri eğitim görmüş, 1974 de Fransada 1976da yine İngilterede kısa süreli çalışmalar yapmış, 1972de doçent, 1977de profesör olmuştur.

1976 yılında lepra (cüzzam) çalışmalarına başlamış, Cüzzamla Savaş Derneği ve Vakfını kurmuştur. 1986da kendisine Hindistanda “Uluslararası Gandhi Ödülü” verilmiştir. 2006 yılına kadar Dünya Sağlık Örgütünün Lepra konusunda danışmanlığını yapmıştır. Uluslararası Lepra Birliğinin (ILU) kurucu üyesi ve Başkan yardımcısıdır. Avrupa Dermato Veneroloji Akademisinin ve Uluslararası Lepra Derneğinin üyesidir. Dermatopatoloji Laboratuvarının, Behçet Hastalığı ve Cinsel İlişkiyle Bulaşan Hastalıklar Polikliniklerinin kurulmasında yer almıştır.

1981-2002 yılları arasında 21 yıl, gönüllü olarak Sağlık Bakanlığı İstanbul Lepra Hastanesi Başhekimliğini yapmıştır. 1982 – 1987 yılları arasında, İstanbul Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Başkanlığını, 1981 – 2001 yılları arasında İstanbul Tıp Fakültesi Lepra Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğünü yürütmüştür. Aynı kliniğin öğretim üyesi olarak 2002 yılı sonuna kadar çalışmış ve 13 Aralık 2002 tarihinde emekli olmuştur.

1989da, bir grup Atatürkçü aydın tarafından devrim yasalarını ve laik düzeni koruyup geliştirmek amacıyla oluşturulan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin (ÇYDD) kurucularındandır ve halen Genel Başkanlığını yürütmektedir. 1990da oluşan “Öğretim Üyeleri Derneği”nin kurucusudur ve ilk dönem II. Başkanlığını yapmıştır. 1990da oluşturulan “İÜ Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi”nin kuruluşunda görev almış ve 1996ya kadar Müdür Yardımcılığı ile Kadın Sağlığı derslerinin koordinatölüğünü yapmıştır.

1995’de mezun olduğu lise için oluşturulan Kandilli Kız Lisesi Kültür ve Eğitim Vakfı (KANKEV) nın ve 1995de kurulan Türkiye Çağdaş Yaşamı Destekleme Vakfı (TÜRKÇAĞ) nın kurucusu ve başkanıdır. Birçok mesleki ve sosyal derneğin üyesidir.
1996da İstanbul Üniversitesi kendisine “Atatürk İlke ve Devrimleri” ödülünü vermiştir. İngiltere dermatologlarının derneği olan Dowling Kulübü (1978) ve “Kuzey Amerika Klinik Dermatoloji Derneği” (1996) tarafından onur üyesi seçilmiştir. Bugüne kadar çok sayıda ödüle layık görülmüştür. “Atatürk İlke ve Devrimleri Ödülü” İstanbul Üniversitesi (1996) , “Ülkemizde Yılın Kadını Ödülü” (1990) , “Melvin Jones Ödülü” (1991) , “Atatürkçü Düşünceye Hizmet Ödülü” İncirli Lions (1996) , “Kuvayi Milliye Ödülü” Haliç Rotary (1997) , “Fahrettin Kerim Gökay Ödülü” Türk Lions Vakfı (1997) , “Türkiye Ziraatçiler Birliği Dayanışma Ödülü” (1998) , “75. Yıl Ödülü” Türk Kadınlar Birliği Şişli Şb. (1998) , “Uğur Mumcu – Muammer Aksoy Ödülü” ADD İstanbul Şubesi (1999) , “Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi Onur” Ödülü” (2000) , İtalya “Foyer des Artistes Kurumu Ödülü” (2001) , Cüzzamlı Hastalara verdiği uzun süreli hizmet ve getirdiği bakış açısı nedeniyle “Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği 2001 Yılı Ödülü”, “Atatürk Ödülü” Amerika / Atatürk Topluluğu (2001) , “Sanat Kurumu Onur Ödülü” (2002) , “Atatürk / Çağdaşlık Ödülü” Dünya Atatürkçü Kuruluşları (10 Kasım 2003) , “Üstün Hizmet Ödülü” Yıldız Teknik Üniversitesi (2004) , eğitime yaptığı katkılar nedeniyle “Eğitim Ödülü” TED Koleji, “kendinden once hizmet” ilkesine örnek davranışı nedeniyle “100. Yıl Mesleki Başarı Ödülü” Rotary Kulübü, “İnsan Hakları Ödülü” İzmir Karşıyaka Belediyesi (2004) , “Türkiyenin En İyi Eğitimcisi” Ödülü – Tempo Dergisi (2004) , Kültür Üniversitesinin İstanbul genelindeki üniversitelerin öğrenci ve öğretim üyeleri arasında yaptığı anket sonucunda “Yılın En Yürekli Kadını Ödülü” (2004) , “Puduhepa Ödülü” – Adana Kütür Sanat Derneği (2005) , “Meslek Hizmetleri Ödülü” Ankara Emek Rotary Kulübü (Ekim 2005) , “Toplumsal Barış Ödülü” Barış Radyo, “İnsan Hakları, Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülü” – SODEV Sosyal Demokrasi Vakfı (2005),”İyi Kalpli Ol Ödülü” Türk Kalp Vakfı (2006) , “Yılın Başarılı İş Kadınları Ödülü” Dünya Gazetesi (2006) , “ÇEK Eğitim Ödülü”, Çağdaş Eğitim Kooperatifi (2006) .
Gönüllü kuruluş olarak; ÇYDDnin Genel Başkanlığını, TÜRKÇAĞ ve KANKEV Vakfı Başkanlığı ile Cüzzamla Savaş Derneği ve Vakfı Başkanlığını, sürdürmektedir.
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından 31 Mart 2000 tarihinde Sosyal Hizmetler Danışma Kurulu üyeliğine seçilmiştir.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından 2 Şubat 2001de YÖK üyeliğiyle görevlendirilmiş ve bu görev Şubat 2007de bitmiştir.
2003 – 2004 arasında Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu üyeliği ve İstanbul İl İnsan Hakları Kurulu üyeliklerinde bulunmuştur.
2005 yılı başı olarak, toplam 440 yayını bulunmaktadır. Bunların 50si yabancı dergilerde yayınlanmış tıbbi çalışmaları, 204ü tıbbi, sosyal ve siyasal içerikli gazete makaleleri, 186sı ise Türkçe tıbbi dergilerde ve kongre kitaplarında yayınlanmış araştırma, derleme ve olgu bildirimleridir.
2si kitap, 3ü seminer kitabı olmak üzere 5 yayını editör grubunda yer almıştır. 1. Basamak Sağlık Hizmetlerinde Deri ve Zührevi Hastalıklar El Kitabı adlı ve 5 baskı yapan ders kitabı, makalelerini içeren ve üç baskı yapan Cumhuriyetin Bireyi Olmak, çocukluk yaşamını anlatan ve 4 baskı yapan “AT KIZ”, son yazılarının toplandığı ve 2003de yayınlanan Cumhuriyetin Bireyi Olmak II, 2004te Mehmet Zaman Saçlıoğlunca kaleme alınıp T. İş Bankasınca bastırılan, yaşamının öyküsünü içeren ve altı baskı yapan Güneş Umuttan Şimdi Doğar, 2006da yayınlanan Cumhuriyet Radyoda konuklarıyla yaptığı söyleşilerden oluşan “Geçmişten Geleceğe Radyo Cumhuriyette Çağdaş İnsan Söyleşileri” olmak üzere altı kitabı yayınlanmıştır. 2005de Cumhuriyetin Bireyi Olmak I ve II, son dönem yazıları da eklenerek genişletilmiş ve birleştirilmiş baskı şeklinde yayınlanmıştır. Zehra İpşiroğlunun Türkan Saylanla yaptığı, uzun zaman dilimini içine alan bir söyleşiyi kapsayan kitap Yapıcılığın Gücü 2006da yayınlanmıştır.
14 Nisan 2007 Ankara-Tandoğan ve 29 Nisan 2007 İstanbul-Çağlayan mitinglerinin organizasyonunda ve icrasında bulunmuştur.
Biri grafiker diğeri hekim iki oğlu ve iki torunu vardır.


Atatürk’ün Öğretmenleri …

Bugün 16 mayıs.  Atatürk’ün; Bandırma vapuru ile Samsun’a hareket ettiği gün. Sizlerle, Ata’mızın az bilinen yönlerinden birini, kimlerden esinlendiğini, kimlerin fikirlerine değer verdiğini okuyabileceğiniz bir yazıyı paylaşacağım. Bu yazı, fikirlerine çok değer verdiğim, ruhu ve düşünceleri aydınlık, hep genç kalacak bir öğretmen olan Mahiye Morgül’ün  24.11.2008 tarihli bir yazısıdır. Teşekkürler Mahiye Öğretmenim; 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramınız Kutlu Olsun.

ataturk2

Atatürk’ün matematik öğretmenini biliriz, minik bir öyküsü vardır. Fakat, onun geleceğini etkileyen, vatansever duygularını tetikleyen, aydınlanmasına kıvılcım yakan, yeteneğini keşfeden öğretmeni olmuş mudur, bunları hiç bilmeyiz, yazılmadı. Çok kitap okurdu, her gece kitap okumadan uyumazdı, kitapları altını çizerek okurdu, bunları biliyoruz, ama okuduğu yazarların veya kitapların listesini bilmeyiz, yazılmamıştır.

Atatürk’ün örnek aldığı insanlar, fikirlerinden yararlandığı insanlar var mıdır, varsa kimlerdir, bunları biliyor muyuz?

Doğrusu, Orhan Karaveli’yi Edebiyat Cephesi programında dinleyene kadar bu konuyu pek merak etmemiştim. Orhan Karaveli 1930 doğumlu, Ankaralı, Cumhuriyetimizin 1.kuşak tanığı, Atatürk’ü görmüş, Mehmet Akif Ersoy’u sık sık evlerinde misafir eden bir ailenin oğlu. Hatta M.A.Ersoy, İstiklâl Marşının şiirini onların evinde yazmış. Karaveli’nin yazdığı kitaplar arasında “Ziya Gökalp’i Doğru Tanımak” ve “Nazımla Anılar” gibi belge kitaplar var.

Atatürk’ün saygı duyduğu tarihi şahsiyetler arasında Timur Han varmış.  Hani hepimize onu küçük düşürecek şekilde “Aksak Timur” diye anlatılan… Sarayı Karabağ’da idi. (Karabağ Kafkas-Basra-Bakü hattında stratejik merkezdir.) Asya’nın ve Avrupa’nın en büyük hükümdarı ve bilim adamlarının hamisi idi, sayısız okul açmıştı. (Bilimevi açmak Oğuz töresidir.)

Mustafa Kemal’in Timur Han hakkında düşüncesini Orhan Karaveli’den öğrenelim:

“Ben, Emir Timur zamanında yaşasaydım, onun yaptıklarını yapabilir miydim, emin değilim, ancak o benim zamanımda yaşasaydı, eminim, benim yaptıklarımdan daha fazlasını yapardı.”

Demek ki Atatürk, Timur Han’ı biliyor, onu seviyor. Atatürk, onu seviyorsa, biz de onu öğrenmeliydik, ama öyle olmadı. Timur Han’a, önemsiz biri muamelesi yapıldı. Birileri buna engel oldu! Tarihi doğru öğrenmemeli,  merak da etmemeliydik, aksak bir adamın nesini merak edecektik…

Dediler ki, Milattan önce taşlar var, madenler var, onları ezberle, işte size tarih… Tarihi, insanlar değil, taşlar tunçlar yaratırmış gibi, “insansız tarih” felsefesiyle büyütüldük. Ama ne masal!

İşte, merak etmeniz için, Atatürk’ü etkileyen üç cümle, üç büyük isim.

“Heyecanlarımın babası Namık Kemal’dir.”

“Fikirlerimin babası Ziya Gökalp’tir.”

“İnkilâplarımın babası Tevfik Fikret’tir.”

Üç büyük isim, yani Atatürk’ün üç öğretmeni!

Atatürk, daha savaş devam ederken Ankara’da topladığı öğretmenlere hitaben yaptığı konuşmasında, Tevfik Fikret’ten alınmış şu satırları kullanır:

“Muallimler, millet sizden fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller ister!”

Ziya Gökalp’in fikirlerinin,  Atatürk üzerinde ne kadar tesirli olduğuna örnektir: Atatürk kalp krizi geçirir ve artık istirahate çekileceği beklenirken, Ziya Gökalp ona, “Eserini bitireceksin, istirahate çekilemezsin” der.

Anlaşılmaktadır ki, Mustafa Kemal’in de öğretmenleri vardı. O, çağının bütün ilerici Türk aydınlarının fikirlerinden feyz almış, bir sentez yapmıştı. Onda, bütün Türk aydınlanma hareketine emek verenlerin toplamını görürüz.

Böyle bir “yüce toplam, ulu akıl”, elbetteki hepimizin öğretmenidir, ondan öğrenmeye devam ediyoruz. Sadece biz değil, dünya öğrenmeye devam ediyor.

Latin Amerikalı devrimci Kumandan Che Guevera, Bolivya’da öldürüldüğünde, sırt çantasından Asyalı devrimci Kumandan Mustafa Kemal Atatürk’ün  NUTUK’u çıkmıştır.

Kabul edilmelidir ki, yalnızca karatahtanın başına geçip yeni harfleri öğrettiği için değil, O, bin yılın, bağımsızlığın ve aydınlanmanın en büyük öğretmenidir!

Ne mutlu bize ki, O, bizim baş öğretmenimizdir!


TurkNet ADSL’den 1 Mb fiyatına 8 Mb ADSL!

turknet_gm_cem_celebilerBu sabah Ortaköy Radisson SAS Otel’de düzenlenen bir basın toplantısıyla birinci yaşını kutlayan TurkNet, katılan konuklara yeni kampanyasını açıkladı. Bu hizmetle kullanıcılarını; 4 GB kotalı, 6 GB kotalı ve kotasız olmak üzere üç farklı seçenekten oluşan kampanya kapsamında,  8 Mb/sn’ye kadar bağlanabilecekleri en yüksek hızda internette sörfe davet ediyor ve yüksek hızdaki internet erişimini 1 Mb fiyatına sunuyor!
TurkNet’in ADSL abonelerine sunduğu fırsatlar bununla da bitmiyor. Genel Müdür Cem Çelebiler’in belirttiğine göre; TurkNet, A Tipi Telefon Hizmetinden yararlanarak yüzde 95’e varan indirimler elde eden abonelerine, 2 ay boyunca 30 dakikalık ücretsiz telefon görüşmesi hediye ediyor. Şehiriçi telefon görüşmelerinin alternatif operatörlere açılmasıyla birlikte, TurkNet’in tüm aboneleri şehiriçi görüşmelerini indirimli olarak yapma imkânı buluyorlar.
1996 yılında kurulan ve Türkiye’nin en güçlü yeni nesil telekom operatörlerinden biri olan TurkNet; Altyapı, Uzak Mesafe Telefon Hizmeti ve İnternet Servis Sağlayıcılığı lisanslarına sahip bulunuyor. TurkNet, Türkiye geneline yayılmış geniş altyapısı üzerinden binlerce işletmeye telefon, internet, WAN bağlantısı, ADSL ve sanal ağ gibi telekom hizmetleri turknet_hizli_internet_kampanyasunuyor. Bireysel telekom pazarında ise TurkNet ADSL ve 1095 ucuz telefon görüşme hizmetiyle iddiasını sürdüren firma, aynı zamanda Türkiye’nin ilk haber ve eğlence sitesi olan www.turk.net portalını da işletiyor. Yaptığı yatırımlarla her geçen gün genişlettiği fiber altyapısına kendi yurtdışı çıkışını da ekleyen TurkNet, ‘yerleşik operatörden sonra güvenilir olarak sınırı geçen ilk ve tek alternatif işletmeci’ unvanına da sahip bulunuyor.


Sayfalar:1...50515253545556...61