:::: MENU ::::

Internet sansürünü protesto ediyorum

sansursensin Temel anayasal haklarım olan, düşünce, ifade ve iletişim özgürlüğümün kısıtlanmasını, bilgiye erişebilme hakkımın asli bir parçası olan ve aynı zamanda ülkemi dünyanın geri kalanına bağlayan Internet sitelerine erişebilme hak ve özgürlüğümün ihlal edilmesini, kısaca Internet sansürünü protesto ediyor ve kınıyorum.

Sizler de lütfen Sansursensin yazısına tıklayın ve tepkinizi gösterin.  Sakin sakin oturdukça kapatılan site sayısı 6000 (yazı ile altı bin) üzerinde siteye ulaşacak. Hani o çok eğlendiğiniz Facebook videoları var ya, artık onları izleyemeyeceksiniz. Haydi bu kadar sessiz kaldığınız yeter, lütfen tepkinizi gösterin.


Bayram heyecanı, bayram coşkusu ve bayram tatili…

akideDostlar bu yıl da ramazan bitiyor, haftasonu da bayram kutlayacağız hep birlikte. Kiminiz uzak diyarlara, kiminiz yakın sıcaklara gideceksiniz. Herkese; sevdikleriyle birlikte, ağız tadıyla geçecek, nice sağlıklı, mutlu, akide şekeri tadında bayramlar dilerim.
Sevgi ve ışıkla kalın…


Sorular, cevaplar …

Sevgili Cihan Kaloğlu sorular hazırlamış, bolglarımızda cevaplayalım istemiş. Dün canım istemedi, baktım bu gün de savsaklamaya meyilliyim, zorla cevapladım.

“Karşına çıkan küçük fırsatların kaçının hakkını verebildin hiç sorabildin mi kendine? ruhunu okşayan o saniyeleri elinden kaçırmadan kaç kez sarabildin? Sonrasında ah keşke demediğin kaç fırsat var ellerinde? Geceleri sarılıp sarılıp uyuduğun kaç mutluluk var?”

Genellikle kalbimle mantığımı uzlaştırıp yaşamaya çalıştım. O nedenle “Ah keşke” dediğim bir tek fırsat oldu.  Yeni Zelanda’ya gidecektim, babam ve annemin hastalıkları engelledi beni. Hemen her gün “ah keşke” diyorum.
Geceleri sarılıp uyuduğum tek mutluluk ise, sağlıklı ve başarılı bir evlada sahip olma mutluluğum.

“Susup düşünmek mi zor, konuşup saçmalamak mı? Gidip de dönmemek mi zor, kalıp da yol gözlemek mi? Sorgulamak mı zor, yoksa kayıtsız kabullenmek mi? Giden mi terkeden aslında, yoksa kalan mı?”

Zor olan susup düşünmek tabii, hepimiz konuşup zırvalamıyor muyuz çoğunlukla.
Gitmek genellikle bir tercihtir, karar verdikten sonra da zor değildir. Kalıp yol gözlemek ise anlamsız; kendimizi oyalamamız gerek, eğer beklemek zorunluysa. Hem gelecek olana, hem de kendimize eziyete döndürmemeliyiz bu zorunlu süreci.
Kalanın bakışı açısına göre değişir terk edenin kim olduğu. Sakince kabullenmişse gideni, aslında terk eden o dur.

”Özeleştiri” kağıt kesiği gibi can yakabilir bazen… Mazeret üretmeni bitirebildiğin var mı?”

Mazeret üretiyorsan özeleştiriye yer açamazsın ki. Özeleştiriyi sindereceksen,  mazeretle arana mesafe koymalısın.


45 saniye size ne ifade ediyor ?

Bana çok şey ifade ediyor. 17 Ağustos 1999… Yıllar geçmiş o meşum gece yaşanalı. Hiç aklımdan çıkmıyor. Sevdiklerim için duyduğum endişeyi, daha sonra yaşadıklarım perdeledi. O dönemde çalıştığım şirket; büyük ve kalabalık organizasyonları gerçekleştiren bir şirketti. Camel Trophy organizasyonuyla eş zamanlı olduğu için hemen bir kriz masası kurup, bütün araç gerecimizi afet merkezine yönlendirmiştik. Şirketin bütün kaynakları seferber edildi, bağlantı kişi için gönüllü oldum. O zamanlar adı Kriz Merkezi olan AKOM ve AKUT ile bilgi paylaşımı yaparak gerekli noktalara temin edilen yardımları ulaştırıyorduk. O günler herkes için hem şaşırtıcı hem de üzücü günlerdi.  deprem O sıralarda sağlık bakanı olan şahsiyet, koskoca yardım gemisine geçiş izni vermeyebiliyordu. Buna karşın duyarlı insanlar, bilgileri ve bağlantıları değerlendirip, bana ulaşıyorlar ellerindeki araçlarla nasıl yardım edebileceklerini soruyorlardı. 2 adet deniz uçağı, onlarca Enduro sürücüsü öncü kuvvet olarak, neredeyse ağırlıkları kadar yardım malzemesi yüklenip dağ bayır demeden ihtiyaç sahiplerine ulaşmaya çalışıyorlardı. O günlerde yaşadıklarımdan unutmadığım bir kaç kişiye adlarını vermeden buradan teşekkür etmek isterim. Birisi Türkiye’nin önde gelen donmuş gıda üreticilerinden birinin üst düzey yöneticilerindendi. Referansla kendisine ulaşmıştım ve bölgeye gönderebileceği bir frigorifik tırı olup olmadığını sormuştum. “Tabii” dedi “nereye gideceğini söylemeniz yeterli”. İçine su ve tıbbi malzeme koyacağımızı, ama gideceği yerde muhtemelen askeri birlikler tarafından alıkonulacağını ve morg olarak kullanılacağını söylediğimde “hiç önemi yok, bunca zaman oradaki insanlar bizim yaşamamızı sağladıysa şimdi sıra bizlerde” dedi. Konuşamadım ve ağlamaya başladım, zaten günlerdir sadece 3 er saat ancak uyuyordum. Nasıl teşekkür edip telefonu kapattığımı bilemiyorum. Gerçekten de o tır gitti ve çok uzun zaman bölgede kaldı. Bir gün bile sitem etmeyen o dosta minnettarım.
Yine bir telefonla seferber olan Ataköy ve Kalamış Marinaları’nın yetkililerini, her telefonda Baltalimanı ve İstinye Hastanelerindeki hastalara malzeme veren Kifidis’in bölge sorumlusunu, kişisel deniz uçaklarını bir an bile düşünmeden hizmetimize veren o iki dostu hiç unutmayacağım. Bir de bankacı oğlu ve geliniyle birlikte kocaman iki koli getiren orta yaşlı hanımın sözlerini asla unutmayacağım. İçlerinde ne olduğunu sorduğumda “henüz rakam vermiyorlar ama, ne yazık ki bunlara ihtiyaç olacak” dediği metrelerce kefen beziydi. Hiç birimizin aklına gelmemişti, henüz kabullenmek istemiyorduk rakamın o denli fazla olmasını. Ama olmuştu ve o hanıma çok hayır dua edilmişti, kayıpları olan aileler tarafından.   17agustos1
Sonra sırayla kötü haberler gelmeye başlamıştı. İkinci derece de olsa, evi Değirmendere sahilinde sulara gömülen kuzenler, kocası ve 4 yaşında kızının bedenlerini 4 gün göçük başında bekleyen eski komşular. Çevremizdeki herkesin bir yakını veya arkadaşı vardı oralarda. Mevsim itibarı ile en kalabalık zamanlarıydı.  Ve bölgeye gidiş… Gemlik Kumla’da kayınvalidemin yazlığı olması nedeniyle, İzmit üzerinden Yalova’yı geçerek çok gittim o yola. Bu kez gördüklerim nedeniyle boğazımda hep bir yumru, gözlerimde akmaya hazır yaşlar doluydu.
Ne kadar unutmaya çalışsam da olmuyor, unutulmuyor. Pek çoğumuz unuttu gitti, ama hatırlamak gerek, lütfen araştırın, inceleyin, sorgulayın. Aradan geçen onlarca yılda neler yapıldı. Verilen sözlerin, hazırlanan planların kaçına uyuldu. Eğitim alsınlar diye evlatlarımızı yolladığımız okullar, şifa bulmak için gittiğimiz hastaneler ne kadar sağlam. Lütfen unutmayın ve unutturmayın…


Kardeşinize böbreğinizi verir misiniz?

Salı akşamı Warner Bros’un ön gösterimindeydik dostlarla. Bu kez film hakkında bir linke bakmadan izlemeye karar verdim. İyi ki de öyle yapmışım. Yoksa konuyu okuyup, bu güzel ve anlamlı filmi izlemekten drama olması nedeniyle vaz geçebilirdim. Organ bağışı konusunun her an gündemde olması ve aklı başında her birey tarafından desteklenmesi gerekirken, ülkemizi karanlık günlere götürmeye çalışan yobazlar nedeniyle, her geçen gün darbe alan oluşumlara biraz da olsa yardımı olacaktır bu filmin. Hiç olmazsa her izleyeni sarsıp, ummadığı bir anda, kendinin ya da bir sevdiğinin başına böyle bir şey gelebileceğini anlayacaklar.    my sister

Gelelim filmle ilgili notlarıma. My Sister’s Keeper/Kız Kardeşimin Hikayesi filminin en önemli rollerinden birinde; Alec Baldwin ve Joan Cusack’ten, birlikte oynadıkları hemen her sahnede oyun çalabilen Abigail Breslin var. Hani şu “Little Miss Sunshine” ile Oscar’a aday olan küçük kız. Hasta abla Kate rolünde ise “Medium” dizisinde evin büyük kızını oynayan Sofia Vassilieva vardı ve oldukça başarılıydı. Her filminde hasetle izlediğimiz Cameron Diaz’ın nihayet boyunca çocukları olan bir anneyi canlandırması da pek hoştu, haince keyif aldım. Jason Patrick ailenin babasını oynuyor ve bana göre her zamanki sıradan oyunuydu. Kate’in kanser hastası sevgilisini oynayan Thomas Dekker‘i ise CNBC-e de gösterilen The Terminator-Sarah Connor Chronicles dizisindeki John Connor rolünden hatırlayacaksınız. Karizmatik ve hırslı avukat rolünde filmin acısını azaltan hınzır oyunculuğuyla Alec Baldwin yine çok başarılı. Joan Cusack ise kızının ölümüyle hayatında büyük yıkımlar olmuş bir hakimi canlandırıyor, o da hem duygusal hem de çok esprili bir oyun vermiş. Filmi izlerken bir anne olarak çok zorlandım, itiraf ediyorum çok da gözyaşı döktüm. Annelik zaten hep tercihlerden oluşan bir görev, ama böylesi bir tercih yapmak zorunda kalmasın hiç bir anne. Daha fazla ipucu vermeden sizlere filmin linkine buradan ulaşabilirsiniz deyip çekiliyorum.


Esma Sultan’da Nokia N97 partisi

Dün akşam dostlarla birlikte Nokia N97 nokian97 tanıtımının yapıldığı Esma Sultan Yalısı’ndaydık. N97 ile ilgili teknik bilgileri teknoloji yazarı dostlar ve deneyimleyenler zaten uzun uzun yazacaklar. Ben size bu güzel geceyi anlatmaya çalışayım. İstanbul’da, çalışmayı da davetli  olmayı da en sevdiğim mekandır. Uzun yıllar, çeşitli ürün tanıtımları ve düğün gibi organizasyonları hem düzenlediğim, hem de davetli olarak katıldığım ve her seferinde mutlu ayrıldığım bir tesis. The Marmara ekibi bizi yine çok leziz ikramlarla ağırladı. Tatlı büfesi uzun süre bizim manganın dilinden düşmeyecektir eminim 🙂 Sunipeyk Üstadın da düğün mekanı olduğunu ve Uğur Hocanın da en sevdiği yer olduğunu öğrendim. Bizleri kapıda karşılayıp gece boyunca güleryüzleri ve dostluklarıyla yalnız bırakmayan Marjinal ekibinden Burcu Kaptan ve Umut Ersoy’a çok teşekkürler. Ekibin diğer üyeleri de her zamanki gibi konuklarına güzel vakit geçirtmek için çabaladılar. Markalamaya yönelik çalışmalar çok başarılıydı, mekanda Nokia adını ve N97 yi görmeden geçeceğiniz hiç nokta yoktu desem abartmış olmam sanırım. Amaç en gelişmiş teknolojiyi anlatmaksa, çevre düzenlemesi bu işi gerçekten iyi başarıyordu. Kurulan ışık kulelerine bakınca Kenan Doğulu sahne alacak gibi görünse de; keyifle dinlediğim ve güleryüzüyle konuklarına değer verdiğini her fırsatta belirten Connor Pierce sahne aldı ve bizlere N97 ile ilgili bilgiler verdi.n97 konusma Connor Pierce’den önce söz alan Jose Luiz Martinez’in (Nokia Explore Kategori Başkan Yardımcısı ) yoğun latin aksanlı konuşması benim gibi bir hiperaktifin dikkatini toplamasına pek de yardımcı olamadı tabii 🙂 Martinez’in sözleri arasında dikkatimi çeken “interneti kişiselleştirebilmek ve ilgi alanlarımıza göre özelleştirilmiş bir deneyime dönüştürebilmemiz. İlk üç ay yalnızca Turkcell kullanıcılarının deneyimine sunulan N97 partisi Murat Uncuoğlu‘nun setiyle devam etti. Beni çok mutlu eden bu seçim, ne yazık ki geceye katılan davetli profili ve saati açısından çok yanlıştı. Sanırım Muncu’nun da en az keyif aldığı iş olmuştur. Resmi giyimli kadınlar ve erkeklerden oluşan konukların çoğu, müzik başlarken mekanı terk etti, diğerleri de sahneden uzakta sahil tarafında vakit geçirdi. n97 partisi 90 larda Maslak  2019 da izlediğim performanslarıyla hayranı olduğum, hala da fırsat buldukça takip ettiğim  Muncu’nun setinde; danslarıyla bana eşlik eden GFK, Ahmetim Bülentim ve Uğur Hoca‘ya teşekkürler. Bir ara ortamıza dalıp 80 lerde diskoya gitmiş rocker gösterisi ile bizleri kahkahaya boğan Meriç Kara çılgınını da atlamamak gerek. Özetle ben çok güzel vakit geçirdim, dostlarla söyleştim, teknolojik yenilikleri dinledim ve en sevdiğim DJ setiyle dans ettim. Daha da iyisi Şam’da kayısı der eskiler 🙂


Dostum Mira ve Larişko’ma mutlu yıllar…

Bu gün 2 ağustos Mira ve Lara Bayraktar’ın doğum günleri. Artık onlar 7 yaşında birer genç kız olma yolundalar.  LARA_MIRA_04 Daha dün gibi Niloşumun yolladığı bebeklik fotoğraflarına bakıp da zırıldadığım. Ne kadar hızla büyüdüler bana göre. Tabii Niloşuma ve dünya tatlısı Sevim’ime sormak gerek onlara da bu denli hızlı mı geldi büyümeleri.
Mira-Lara-NilHenüz dün gibi Arnavutköy’deki evde, Mira’nın emekleyerek yere yayılan örtünün dışına kaçıp koltuğun altına saklanması, Lara’nın onu göremeyince ağlamaya başlaması. Sanki bir kaç saat önceydi teraslı evde Mira’nın boynuma sarılıp “Dostum Mügeeeee” demesi. Larişko’nun nazlı nazlı göz süzüp kediyle oynayıp oynayamayacağını sorması.
Ve bu yaz, bir kaç gün önce çekilen fotoğraflarına bakınca, artık onların genç kızlığa doğru koşar adım ilerlediklerini görmek biraz hüzün verdi içime.
Niloşum ve Memo bu güzel prenseslerin hep iyi günlerini görün, ve karşılarına da hep iyi insanlar çıksın. İkisi de oldukça cilveli kızlar olacak, işiniz var biraz 🙂  LaraMira July09
Hepinizi sevgiyle kucaklıyor ve iki şirineye, gönüllerince yaşayacakları mutlu yıllar diliyorum.


En parlağından bir araba, ama kumandalı olsun…

Zaten yerlerde sürünen moralim biraz önce yaptığım telefon konuşmasıyla iyice perişan oldu. Sevgili Davut Topcan, “Her şeye rağmen yalnız değiller” projesi kapsamında, Yalova’da gittiği bir kanser hastası ziyaretinden sonra, yapmak istediği jest için destek istedi. Hasta 10 yaşında bir yavrucak, yaşıtları koşup oynarken o lösemi ile savaşıyor. Sarı saçlı, mavi gözlü şirin mi şirin yavrucak Davut’un da yüreğini yaraladığı için yanından ayrılırken ona sormuş “en çok ne sevindirir seni söyle bakalım?” Miniğim cevap vermiş “şöyle parlağından bir araba, kumandalı olsun ama” Davut’um da aramış ki, bir yerlerden ne yapıp edip buluruz acaba diye akıl almaya. ferrari Yüreğim eridi bir an; düşünsenize dostlar, 10 yaşında bu bebe, daha ne güzel günler yaşayacak cümlesini kurup kuramayacağmızı bile bilemediğimiz bir bebe. İsyan ettim bir an, eski güçlü günlerimde olmadığım için, hemen el atıp bu ihtiyacı karşılayamadığım için.
Kimi ararım ne yaparım diye düşünürken, sizler geldiniz aklıma. Evet sizlerden yardım istiyorum, elbet birinizden birinizin tanıdığı bir ürün yöneticisi veya pazarlama müdürü vardır oyuncak firmalarından birinde. Lütfen yardımcı olun; onlara ulaşıp karınca kararınca da olsa, Davut’un bu projesi kapsamında gideceği illerdeki minik kanser hastalarına verilecek oyuncaklara sponsor olsunlar. Biliyorum ki hepsinin bu tip işler için bütçeleri var. Saçma sapan TV programlarına, şımarık artist çocuklarına yağdıracakları oyuncak bütçelerinden azıcık kırparak bile bu işi başaracaklarını çok iyi biliyorum. Haydi dostlar, ne olur destek verin ve doğru isimlere ulaşabilelim.
kamyonetHediye verildiğinde onların yüzünün alacağı ifadeyi görmek ömre bedel. Yarın Davut’um o ifadelerden birine, kendi kısıtlı imkanı ile tanık olacak. Bir sonraki ziyaretinde yanında olalım, bizler de tanık olalım bu mucizeye.
Çocuklu dostlarım, sizlerden bu konuda daha çok destek bekliyorum, haydi bağlantılarınızı elden geçirin ve müjdeyi verin bize.


Catch The Train…

Bu akşam uzun süredir izlemediğim kadar hızlı tempolu bir film izledim.
The Taking of Pelham 1 2 3… Uzun yıllar önce aynı isimle izlediğim filme göre teknikler ve kamera oyunları daha fazlaydı tabii, ama oradaki Walter Matthau performansı unutulmazdı.  travolta
Silahlı bir grubun bir banliyö trenindekileri rehin alması üzerine kurulu olarak özetleyebileceğim filmde; Tony Scott’ın alışılmış kamera hareketleri ve görsellik yine ön plandaydı. Karakterler ustaca seçilmiş, olay örgüsü dantel gibi işlenmiş, son teknolojilerle çekilmiş araba sahneleri de eklenince oldukça keyifli bir seyirlik ortaya çıkmış.
Başrollerdeki Denzel Washington ve John Travolta çok da zorlanmadan rollerini yapmışlar sanki. Travolta’nın, FaceOff ve Swordfish’teki performansları daha başarılıydı diyebilirim. Yan rollerde de ünlüler resmi geçidi var. John Turturro polis arabulucusunu ve Luis Guzman da soygunculardan birini canlandırıyor. Bu ikili Anger Managment’ta yine birlikteydiler. James Gandolfini ise NewYork’un efsane belediye başkanı Rudolph Giuliani’yi gerçeğine çok yakın olarak canlandırıyor. Gerilim dozu ustaca ayarlanmış filmde, bir kaç yerde şirin sayılabilecek espriler de var.  denzel Spoiler olmasın izlerken fark edersiniz. Bu film vizyona girince izleyin. Sountrack albümünü listeme aldım bile soundtrack linkine şuradan, filmin orijinal web sitesine de şuradan ulaşabilirsiniz.
İyi seyirler.


BeniKoruyun.com, bunu bana borçlusunuz…

Sevgili Alev Durmuşoğlu‘nun yazdığı girdilerle tanıdım bu oluşumu.  BeniKoruyun.combenikoru3

Çocukların uğradığı cinsel istismarları engellemek, kamuoyunu bilinçlendirmek, bilgi paylaşımı gibi konularda başvuru kaynağı olan çok güzel bir çalışma. Lütfen inceleyin ve dostlarınızla paylaşın. Bu oluşuma destek olacak yetkinlikte herkese ulaşalım. Aile içi şiddet ve istismarlar ne yazık ki seslendirilmiyor.  beni koru Bu konuda da uyanık olalım, çevremizde bu durumda olan çocuklar bulunabilir. Siteden destek alarak onlara yardım edebilirsiniz.

İlginiz ve desteğiniz için teşekkürler.


Sayfalar:1...48495051525354...61