Sevgili Cihan Kaloğlu sorular hazırlamış, bolglarımızda cevaplayalım istemiş. Dün canım istemedi, baktım bu gün de savsaklamaya meyilliyim, zorla cevapladım.
“Karşına çıkan küçük fırsatların kaçının hakkını verebildin hiç sorabildin mi kendine? ruhunu okşayan o saniyeleri elinden kaçırmadan kaç kez sarabildin? Sonrasında ah keşke demediğin kaç fırsat var ellerinde? Geceleri sarılıp sarılıp uyuduğun kaç mutluluk var?”
Genellikle kalbimle mantığımı uzlaştırıp yaşamaya çalıştım. O nedenle “Ah keşke” dediğim bir tek fırsat oldu. Yeni Zelanda’ya gidecektim, babam ve annemin hastalıkları engelledi beni. Hemen her gün “ah keşke” diyorum.
Geceleri sarılıp uyuduğum tek mutluluk ise, sağlıklı ve başarılı bir evlada sahip olma mutluluğum.
“Susup düşünmek mi zor, konuşup saçmalamak mı? Gidip de dönmemek mi zor, kalıp da yol gözlemek mi? Sorgulamak mı zor, yoksa kayıtsız kabullenmek mi? Giden mi terkeden aslında, yoksa kalan mı?”
Zor olan susup düşünmek tabii, hepimiz konuşup zırvalamıyor muyuz çoğunlukla.
Gitmek genellikle bir tercihtir, karar verdikten sonra da zor değildir. Kalıp yol gözlemek ise anlamsız; kendimizi oyalamamız gerek, eğer beklemek zorunluysa. Hem gelecek olana, hem de kendimize eziyete döndürmemeliyiz bu zorunlu süreci.
Kalanın bakışı açısına göre değişir terk edenin kim olduğu. Sakince kabullenmişse gideni, aslında terk eden o dur.
”Özeleştiri” kağıt kesiği gibi can yakabilir bazen… Mazeret üretmeni bitirebildiğin var mı?”
Mazeret üretiyorsan özeleştiriye yer açamazsın ki. Özeleştiriyi sindereceksen, mazeretle arana mesafe koymalısın.