:::: MENU ::::

Aslında geçmiş ve gelecek YOK

Bu yazıyı 2009 kasım ayında posterous blogumda paylaşmıştım. Geri dönüp neler paylaşmışım diye bakarken buldum ve buradan sizlerle tekrar paylaşmak istedim.

İçiniz daraldığında, sinirlendiğinizde hatırlayın; aslında geçmiş ve gelecek YOK …
Bu yazı, bir mesajla bana hatırlatma olarak geldi. Okudum ve kendime geldim. Sizler de saklayın, arada okuyup kendinize gelin.

Bizler sayısız yaşamlar yaşamakta olan varlıklarız. Bazılarımız günlük lisanda, yaşamlarımızı şimdi ve geçmiştekiler diye ayırsak da, biz onların hepsini şu anda yaşıyoruz. Onlar bu ‘an’a ve bu’ yer’e paralel olarak var, hatta gelecekteki yaşamlarımız da var bu paralel evrenlerde. Biz bunların hepsini sonu gelmez ‘şimdi’de yaşıyoruz.
Aslında Ben ve Sen YOK
Yaşamlarımızda çevremizde bulunan ve bir şekilde bizimle bağı bulunan insanların tümü aslında biziz. Bize kötülük eden de, iyilik eden de, bizden yardım isteyen de, hepsi bizim farklı yaşamlarımızdaki bizleri yansıtırlar. Bütün yaşamlarımızın kayıtları bir bütündür. Biz bu kayıtları hem ruhsal hem madde bedenimizde taşımaktayız. Bu kayıtlar şu anda yaşadığımız hayatlarımızın kalitesini oluşturmaktadır.
Aslında Sen ve Onlar YOK
Birine kötülük etmek, kendinize kötülük etmektir. Çünkü yaşamınızdaki herkes boyutu, aynalık etmek için ‘var’dır. Biri size kötülük ediyorsa, bilin ki farklı bir yaşamınızda birisine siz de aynı şeyi yapmışsınızdır ve şimdi yüksek benliğiniz tarafından bu deneyim boyutu yansıtılarak, düzeltmeniz hatanızı için bir fırsat yaratılmaktadır. Bu yaşamımızda yaptığımız bir hata, bir şekilde kendimizi haklı çıkarıp kolayca işleyiverdiğimiz suçlar; en kötüsü de birisi için kötü dileklerde bulunmak, bilin ki aynı anda, bizim yaşadığımız paralel bir başka hayatımızda, yüksek bilincimiz tarafından, yine bir yaşam deneyimi şeklinde hayatımıza yansıtılır ve acısı bize yaşatılır.
Aslında Dünyamız ‘Biz’den ibaret
Dünya diye bildiğimiz yer, aslında bizim kafamızın içidir. Örneğin çevremizi kirlettiğimizde, aslında kendi yaşamımızı, ve sadece bu yaşamımızı da değil, diğer bütün yaşamlarımızı da kirletmiş oluruz. Kirlenme kendisini bu olumsuz, istenmeyen olaylar şeklinde gösterir. Bunun sosyal ve duygusal izdüşümlerini onu cephesinde yaşarız hayatımızın. Bu yaşantılar, bedensel sağlık düzeyinde de tezahür eder. Yukarıdaki Çevre kirliliği örneği ile devam edersek; dünyamızı kirlettiğimiz sürece, veya gereksiz, istenmeyen eşyaları göz önünde tuttuğumuz sürece bedenimizdeki enerji akışını da bir yerlerde tıkamış oluruz. Bu tıkanıklık ise bizim duygusal yaşantımızda olumsuzluklar yaşamamıza, en sonunda da bedensel sağlığımızda bozulmalara sebep olur.
Arınmanın Güzelliği:
Arınmak, hatalarımızın farkına varmak ve onları tamir etmek üzere çalışmaktan geçer. Fiziksel temizlik de arınma sürecinin bir parçasıdır. Örneğin, çevreciliğe kendini adamış kişiler yüksek bilinçlerinin onları aydınlatması sayesinde, bu yaşamlarında ve diğer bütün yaşamlarında yaptıkları hataları, ve olumsuz anılarını temizlemektedirler aslında. Bu yüzden çevresini temizleyen insanların içlerinde hep bir huzur ve mutluluk vardır, ve kendileriyle bu konuda hep gurur duyarlar. Buna ‘tatmin duygusu’ diyebiliriz. Temizlikle çok haşır-neşir kişileri, örneğin sokak çöpçülerini gördüğünüzde bilin ki, o kişinin temizlemesi gereken birçok yaşam deneyimi vardır ve şimdi bu hayatında yapmakta olduğu da budur.


Sıkıntılı günlerde izlenebilecek sevimli ve eğlenceli filmler

İçimin daraldığı zamanlarda, eğer hava dışarı çıkıp uzun uzun yürümeme uygun değilse; ya internetten, ya da eldeki filmlerden eğlenceli birini seçip izlerim. Bir süre de olsa, kara bulutları dağıtıp rahatlamamı sağlar. Geçtiğimiz günlerde bir liste yapmaya karar verdim, sizlerle de paylaşıyorum, umarım sıkıntıyla değil de gerçekten eğlence amaçlı izlersiniz. Özel bir sıralama yapmadım aklıma esenleri yazıverdim, listem kronolojik değil 🙂
İyi seyirler…

Letters to Julliet Geçen ay keyifle izlediğim, İtalya’da geçen yumuşacık bir film. Yan rollerden birinde Gael Garcia Bernal var.

Serendipty Kate Beckinsale ve John Kusack’tan defalarca izlediğim ve defalarca izleyebileceğim harika bir kız filmi. Keyfinizi yerine getirip yüzünüze kocaman bir gülümseme yerleştirecek filmlerden.

How to Lose a Guy in 10 Days Kate Hudson ve Matthew Mc Conaghuey başrollerde olduğu bir kahkaha tufanı

French Kiss Meg Ryan’ın klasik oyununa karşı Kevin Kline’ın müthiş performansı. Sıcacık bir romantik komedi. Defalarca izlenebilir.

Kate&Leopold Hugh Jackman’la ilk karşılaşmam bu filmle oldu. Meg Ryan’ın klasik oyununa Jackman’ın çekiciliği ve konunun ilginçliği de eklenince pek leziz bir film izleniyor.

Something’s Gotta Give Diane Keaton, Jack Nicholson ve Keanu Reeves, müthiş oyunculuklar ve hınzır bir konu. İzlerken pekçok sahnede kahkaha atmaya hazır olun.

The First Wives Club “Dont get mad, get everything” cümlesiyle aklıma kazınan ama kullanmayı öğretemeyen film 🙂 En sevdiğim kadın komedyenleri bir araya toplamış olmasıyla da defalarca izlenilir. Diane Keaton, Bette Midler ve tabii Goldie Hawn.

Death at funeral Bu film anlatılmaz izlenir. Neredeyse her karakter olağanüstü. Defalarcaizledim, hala da çok içim daraldığında izlediğim filmlerden. Amerikan sinemasının  tekrar yorumu olan, aynı etkiyi yapmadı bende.

Made of honour Patrick Dempsey’in romantik komedilerde vazgeçilmez olduğunu gösteren filmlerden biri. İskoçya’nın doğal güzellikleri ve New York arka planda

Must love dogs Diane Lane, John Cusack’ın başrollerini paylaştıkları pek latif ve eğlenceli bir aşk filmi.

Accidental Husband Jeffrey Dean Morgan, Colin Firth, Sam Shepard’ın ve Uma Thurmann’ın başrollerinde olduğu   eğlenceli bir film. Amerikalı kadınların itfaiyeci fantazisini gıdıklamak için çekilmiş gibi görünse de, sıkıntılı zamanlarda iyi gelebilir.

Over the Tuscan Sun Güzel bir  Diane Lane filmi daha. Toscana’nın doğal güzelliklerini arka plan olarak kullanan filmi seveceğinizden eminim.

Sex and the City ve Sex and the City 2 Arşivinizde bulunmalı, gözünüzü gönlünüzü şenlendirecek sabun köpüğü kıvamında eğlencelik.

Julie&Julia Meryl Streep’in muhteşem oyunculuğu ile zamanın nasıl geçtiğini anlayamayacağınız bir film.

Only you Marisa Tomei ve Robert Downey Jr. oyunculuklarıyla leyifle izlenen bir romantik komedi.

Chances Are Uzun yıllar önce izleyip, Robert Downey Jr. ı keşfettiğim film. Sybyl Sheperd ve Ryan O’Neill’in eğlenceli oyunculuklarıyla rahatça ve birkaç kez seyredilen filmlerden.

Notting Hill Julia Roberts ve Hugh Grant’i bir araya getiren film izleyenleri mutlu etti.Tabii “Aint no sunshine when she gone” isimli parçayı da zihnimize kazıdı.

Love Actually Zengin kadrolu sıcacık bir yeni yıl ve aşk filmi. Hugh Jackman, Colin Firth ve Liam Neeson’da bonusları.

Bridget Jones’s Diary ve Bridget Jones: The Edge of Reason Arşivinizden eksik edilmemesi gereken filmlerden, eğlenceli ve eğitici. Renee Zelwegger’a Hugh Grant ve Colin Firth eşlik ediyor

My Big Fat Greek Wedding Kahkaha tufanı bir film. Kültür farklarıyla dalga geçen bir romantik komedi.

He’s Just Not That Into You Kadın-erkek ilişkileri için rehber niteliğinde ve kalabalık kadrolu bir film. Mutlaka izlenmeli.

Ghosttown Rick Gervais, Greg Kinnear, Thea Leoni başrollerde. Ricky Gervais harikalar yaratıyor. Kaçırmayın

While You Were Sleeping İçinizi ısıtacak bir romantik film, başrolde Sandra Bullock var

Pretty Woman Klasikleşmiş, aradan yıllar geçse de keyifle izlenen bir aşk filmi. Julia Roberts ve Richard Gere’den.

The Ugly Truth Kadın erkek ilişkileri, iş hayatı minvalli Gerard Butler ve Katherine Heigl ile şenlenen filmde kahkaha atma ihtimaliniz yüksek

The Proposal Sert iş kadını rolunde Sandra Bullock ve şaşkın genç rolünde Ryan Reynolds’tan eğlenceli bir romantik komedi

Two weeks notice Hugh Grant ve Sandra Bullock’lu bir başka eğlencelik

10 Things I Hate About You Heath Ledger’ı ve Julia Stiles’ı  keşfettiğim  gençlik filmi, eğlencelidir.

The Holiday Jude Law’a tekrar tekrar hayran olunan romantik bir film.

What women want
Mel Gibson, kadın ürünlerini denediği sahnedeki performansıyla kahkahalar atmamı sağlamıştı.

Wedding Date Debra Messing ve Dermot Mulroney’den rahat izlenen bir romantik komedi

My best friends wedding
Julia Roberts, Dermot Mulroney, Cameron Diaz’ın başrollerini paylaştığı unutulmaz filmlerden.

Someone like you Ashley Judd, Hugh Jackman ve Greg Kinnear başrollerde. Karmaşık kadın erkek ilişkileri üzerine bir romantik komedi.

Sleepless in Seattle Tom Hanks ve Meg Ryan ikilisinin efsane filmlerinden. Empire State Building’de buluşma sahnesinde  nefesi kesilmemiş kadın seyirci yoktur sanırım.

You’ve got mail Yine sevimli bir romantik komedi. Tom Hanks-Meg Ryan ikilisinden , tabii başrolde yine NY var.

Baby Boom Cesur ve çalışkan bir iş kadını aniden küçük bir bebeği sahiplenmek zorunda kalırsa neler olur. Diane Keaton ve Sam Shepard ikilisini keyifle izleyin.

Overboard Goldie Hawn ve Kurt Russeldan müthiş bir romantik komedi.

Whatever works Bir Woody Allen filmi fazla söze gerek yok sanırım.

Chasing Liberty Matthew Goode ile ilk karşılaşma 🙂

Leap Year Sevdiğiniz erkek harekete geçmiyorsa “Artık yıl” işinize yarayabilir. Amy Adams ve Matthew Goode pek eğlenceliler.

Enchanted Amy Adams ve Patrick Dempsey’den masalsı bir eğlencelik

Mamma Mia Müzikal sevmeseniz de müthiş kadro ve manzara için izlemelisniz


Dirty Rotten Scoundrels
Michael Caine, Steve Martin’den müthiş performans,                    

Noises Off… Hem oyunculuklar muhteşem, hem de konu eğlenceli mutlaka izleyin. Arşivinizde tutun, arada çekip tekrar izleyin. Şöhretler geçidi bir film.

Oscar Rocky, Rambo gibi aşırı erkeksi roller dışında, eğlenceli oyun verebilen bir Stallone izleyeceksiniz. İlginç bir komedi.

Curtain Call Michael Caine, Maggie Smith, James Spader, Sam Shepherd’dan sıcacık bir film.

Alfie Jude Law’a tekrar tekrar hayran olacağınız, bekar kadınların özellikle izleyip ders alması gereken bir film.

The Hangover Listedeki en erkek film. Sinemada izlediğimde gülmekten gözlerimden yaşların geldiği, karnıma ağrılar girdiği film. Özellikle Ken Jeong’un Mr.Chow rolündeki performansı kayda değer.

13 Going on 30 Ergenlikten sıkılan ve bir gecede 30 yaşına büyüyen Jennifer Garner’ın oyunu güzel. Thriller ile dans edilen sahne favorimdir, romantik komedi meraklıları kaçırmasın.

Over her dead body Eva Longoria’nın Desperate Housewife da izlediğimiz oyunundan pek de farklı olmayan bir rolle izlediğimiz, ama Paul Rudd ve Jason Biggs’in performanslarıyla şenlenen, eğlencelik filmlerden. Ayyaş heykeltraş rolünde kısa da olsa müthiş olan Stephen Root’a dikkat.

The Invention of lying Yine Rick Gervais ve yine bir kahkaha tufanı. Kalabalık kadroda Jennifer Garner’dan Tina Fey’e, Rob Lowe’dan Jeffrey Tambor’a kadar pek çok ünlü var. Mutlaka izleyin.

I Could Never Be Your Woman Orta yaşlı kadın, genç erkek muhabbeti üzerine kurulu sabun köpüğü filmlerden. Rektifiyeli bir Michelle Pfeiffer’a eşilk eden Paul Rudd’ın performansı müthiş.

The Prince and Me Julia Stiles’lı bir başka kız filmi, tam bir masal, eğlencelik.

PS I love U Tamam kabul, arada bolca da gözyaşı dökersiniz, ama yine de değer. Hilary Swank, Kathy Bates, Lisa Kudrow, Gina Gershon filmin kadın aktrisleri. Gerard Butler, James Marsters ve tabii Jeffrey Dean Morgan da erkek oyuncular. Gerard Butler’ın sevimli oyunculuğundan hiç de aşağı kalmayan biri de JDM, hele duştan çıkış sahnesi pek eğlenceli.


” Hayatım darmadağınık. Fırsat bulur bulmaz bir düzene koyacağım”

Okuyacağınız satırlar, Steven Harrison‘un “Olduğun yere varmak (Getting to where you are)” isimli kitabından alınmıştır. Sevgili dost Nilgün Nart vermişti okumam için. Sayfalar arasında ilerledikçe, yazı başlığı yaptığım cümleyi, bu aralar pek çok arkadaşımdan duyduğumu hatırladım ve bu bölümü sizlerle paylaşmak istedim. Kitabı bulup okumanızı öneririm.

Denetimden çıkmış yaşamlarımızın gerçekliğini değiştirmeye gerek duyduğumuza dair esaslı kavrayışla yüzleşelim; yalnızca, kendi kendine hizmet eden olumsuzluğumuz tarafından yakıtı sağlanan kayıtsızlık yolunda, yalpalayarak görevden göreve koşan yaşamlarımızda ne yaptığımız apaçık ortada; erteliyoruz. Zamanı belirliyoruz. “Zamanım olur olmaz bir düzene başlayacağım”. “Sonra”. “Yarın”. “Gelecek ay”. “Gelecek yıl”. “Çocuklar üniversiteye gidince”. “Emekliye ayrıldıktan sonra”.

Ertelemenin sorunu, elbette işe yaramamasıdır. Yoksa erteleme, insan ruhunun güzelim niteliklerinden biri olurdu gerçekten.

Bir an için dolu çöp kovasının boşaltılması gerektiğini hayal edin. “Yarın yaparım”. “Bu gece çöpü dökmek istemiyorum”. Erteleme en incelmiş halindedir. Etkilidir. Kesindir. Sorun, en azından yarına kadar çözülmüştür. Enerji korunmuştur. Yarın, aynı çöp, aynı sorun, aynı karşılık. “Yarın yaparım”. Her gece böyle sürer gider. Aylar geçer. Bunun gerçekten işe yarayıp yaramadığını düşünün.

Gerçekte, çöp bütün eve yayılmakta ve kokmaktadır. Zararlı gazlar salgılanmaktadır. Pisliğin içinde böcekler yumurtlamaktadırlar. Sonunda komşular sağlık ekiplerini çağırırlar. Sosyal Hizmet Bürosu çocuklarınızı alıp götürür. Evi ipotek eden şirket, malını korumak için evi geri almaya karar verir. Erteleme yalnızca bizim zihinlerimizde işe yarar. Gerçekte bir işe yaramaz.

Bu açıktır. Yaşamlarımızı değiştirmek bu açıklığın dışında kalır elbette. Değişimin her zaman daha sonra gerçekleşmesi gerektiğine inanmış görünüyoruz. Ancak değişimin şimdi olması gerektiğini de biliyoruz. Değişimin gerçekleşmesi için başka yer ve zaman yoktur. Yalnıza şimdi vardır. Zihinlerimiz bize “sonra” nın da olduğunu  söyleyecektir, ama biz sonranın dağ gibi yükselen ve çürüyen çöpler, yaşamlarımızın bulanık karmaşası olduğunu biliyoruz.

Yaşamlarımızı sadeleştirmek, düzene koymak, temizlemek istiyorsak, zamanı şimdidir. Bu gerçeği kavramak, şimdinin içinde bulunan erteleme labirentinin duvarlarını parçalayıp, dışarı çıkmamızı sağlar. Gelecek bu anın içinde çökmüştür. Değişimin anahtarını bulduk, çünkü değişimin nerede oturduğunu öğrendik. Şimdi’yi keşfettik.

Artık, daha fazla mazeretimiz olamaz. Artık, daha fazla yarınlarımız yok. Şimdi, yaşamlarımızdaki şeylerle doğrudan temasımız var; zamanın baskısını ve her şeyi durmaksızın geleceğe iteklemeyi yaratan anlaşmaların ve zorunlulukların ağırlığını artık hissedebiliyoruz.

Gelin, yaşamlarımızı sadeleştirelim. Gelin, varolduğunu bildiğimiz, yaşamın zamansız niteliğini şimdi bulalım. Gelin, varoluşumuzun gerçek anlamını, sevgimizi ve dünya ile aramızdaki bağlantıyı ifade etmenin yolunu şimdi bulalım. Gelin, yaşam ve ölüm hakkındaki sorulardan kaçmak yerine, onlarla ilgilenelin. Birbirimizle, kasıtlı ilişkiler yerine dürüst ilişkiler kuralım. Ayakta kalmaya çabalamak yerine, birleşelim. Korkuyla yaşamak yerine, korkumuzla yüzleşelim.
ŞİMDİ.


Didemime, Çiğdemime

2003 yılının sıcak bir yaz günü akşamüstü saatleriydi, Didem’i tanıdığımda.
Gülüşü, gözlerinde başlayan ve bütün yüzüne yayılan insanlardan diye düşündüm, elimi sıktığında da, kendine güvenini ve hayata sağlam bağlanışını hissettim. Serbest zamanlı olarak bir projeye destek vermek üzere gittiğim, sevgili Mukaddes Akça’nın sahibi olduğu Mozaik Reklam Ajansı’nda 6 ay birlikte çalıştık. Hem çok eğlendik, hem de sağlam bir dostluğun temellerini attık.
Dostları, arkadaşları Didem için hep ön plandadır, kim “aman” dese en kısa sürede derdine çözüm bulmak için kolları sıvayıverir. Evi hepimiz için çölde vaha gibidir. Sevgili eşi Alihan ile konuklarına en özenli ikramın yanında, sevgilerini de sunarlar.
Atadan dededen gelen örf ve adetlere, yaşanmışlıklara, doğal hayata, çevreye saygılıdır. Herkesi bilgilendirip, yönlendirmeye çalışır çevre duyarlığı konusunda.
Geçirdiği onca zorlu hastalıktan sonra yeniden doğmuş gibi yaşamayı bilen, içindeki olağanüstü sevgiyi, iyiliği ve enerjiyi coşkuyla paylaşan, taklit yeteneğiyle bizleri kırıp geçiren Didem’den çok şey öğrendim ben, en önemlisi de enseyi karartmadan, kuyruğu dik tutmayı tabii. Kişisel gelişim adına 2006 dan beri attığım her adım, onun rehberliği sayesinde oldu.
Ankara Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü mezunu olan Didem’im; kalemi gerçekten kuvvatli bir yazardır. Titizlikle araştırır, inceler, hem yazarken hem de konuşurken, düzgün türkçe kullanmaya da ayrıca özen gösterir. Sistemli çalışması nedeniyle sanırım, çalıştığı şirketlerde en zor işler ona verirlir hep 🙂
Emir’in müzik kariyerindeki kilometre taşlarından biridir Didem, ona sürekli “sanatçı” diyerek destek veren, hep moral olan, her başımız sıkıştığında çözüm için yanımızda beliren gönül insanıdır.
Canım Çiğdemim ( ben ona arada böyle seslenirim, harf hatası yok)
İyi ki doğmuşsun ve iyi ki tanımışım seni. Yaşayacağın her yeni gün diğerlerinden daha huzurlu, daha sağlıklı ve daha bereketli olsun.
Doğum günün kutlu olsun Didem Özbahçeci Sönmez .


Sansüre karşı yürüyüşe destek verin

Sansüre karşı yürüyüşe destek verin.  Kaynak:  Sansüre karşı yürüyüş


Tarih : 17 TEMMUZ 2010
Yer : TAKSİM MEYDANI
Saat : 17:00

İnternet’te uygulanan sansürü protesto etmek için 17 Temmuz 2010 Cumartesi günü

Taksim Meydanında buluşuyor, temel hak ve özgürlüklerimiz için yürüyoruz.


2 Temmuz 1993 #unutMADIMAKlımda

Ne güzel başlayan bir gündü aslında 2 temmuz 1993. Kuşadası’nda Yeni Asır Gazetesi’nin konuğuyduk bir grup reklamcı dostla. Koyları gezdik tekneyle, akşam da Efes Antik Tiyatro’da  Sting’i izlemeye gittik. Neredeyse gözgöze denecek mesafeden izlemiştik o müthiş adamı.

Konser bitip de çıktığımızda, gazetedekilerden geldi acı haber. Sivas’ta Madımak Oteli’ni içindekilerle yakmıştı gözü dönmüş caniler. Aziz Nesin linç edilmekten zor kurtulmuştu.
Bulunduğum yere çöküverdiğimi hatırlıyorum. İnsanların diri diri yakıldığını duymak acıydı da, nedenini duymak daha da acıydı. Allah adına can almak nasıl bir anlayıştır hiç aklım almıyor, almayacak da. Aradan geçen bunca yılda türlü şaklabanlıklara şahit olduk, kebap lokantası bile yaptılar o mekanı da, içlerine sindiremediler  bir türlü, onlarca can’ın kül olduğu yeri müzeleştirmeyi. Gavur deyip burun bükülen Almanlar bile, Türklerin yakıldığı evi müzeleştirdi. Biz kendi can’larımıza yakıştıramadık o binaya müze adını vermeyi. Ozanlar, düşünürler, ekmek parası derdindeki çalışanlar can verdi orada.
Ölümlere sebebiyet verenleri, onlara göz yumanları, delilleri karartanları;  adına cinayet işledikleri Tanrı’ya havale ediyorum.
Canlarını yitirenleri rahmetle anıyorum, huzurla uyusunlar.


İnternet’te Sansüre Karşı Ortak Platform Deklarasyonu

Temel Hak ve Özgürlükler Engellenemez
1. Internet kullanıcılarının düşünce özgürlüğü ve bilgiye erişim hakkı engellenemez.
2. Türkiye’de bireylerin, kurumların, ve şirketlerin bilişim alt yapılarını istedikleri şekilde oluşturmaları ve istedikleri servislerden yararlanmaları engellenemez. Sansür ülke ekonomisine de kabul edilemez bir bedel yüklemektedir.
Hukuka Aykırı, Ölçüsüz ve Keyfi İdari İşlem Demokratik Hukuk Devletinde Kabul Edilemez
3. 03 Haziran 2010 tarihinden beri Google servislerine uygulanan dolaylı sansür Anayasa’ya ve hukukun temel ilkelerine aykırıdır. BTK ve TİB tarafından alınan karar ve uygulama ölçüsüz ve tutarsız bir uygulamadır. Bu konuya ilişkin yapılan açıklamalarda, idarenin böyle bir yetkisinin olmadığı vurgulanmıştır. Nitekim, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı talebi ile Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından 17.06.2010 tarihinde YouTube sitesine erişim sağlayan 44 IP adresini engelleme kararı daha önce yapılan işlemin yetki bakımından hukuka aykırı olduğunu ispatlanmıştır.
4. 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 17.06.2010 tarihinde verdiği ek karar, yetki sorununu çözmüş bulunmakla birlikte, kullanıcıların anayasal haklarını dikkate almadığı için yanlıştır ve en kısa sürede kaldırılması gerekir.
Sansür Amaçlı Kullanılan 5651 Sayılı Kanun Kaldırılmalıdır
5. Erişim engelleme hukuka aykırı içeriği engellemede yetersiz bir yöntemdir. Mevcut engelleme yöntem ve araçlarının hiçbiri hukuka aykırı olduğu veya çocuklar açısından uygun olmadığı iddia edilen içeriğe ulaşmayı engelleyecek etkili bir çözüm sunmamaktadır. Erişim engelleme ile iddia edilen suçu işleyenden ziyade tüm Internet kullanıcıları cezalandırılmaktadır. Eğer filtre kullanımı gerekli görülüyorsa, bu kullanım bireyler tarafından kendi kişisel bilgisayarları üzerinde gerçekleştirilmelidir.
6. Ayrıca, engelleme kararları sadece hukuka aykırı olduğu iddia edilen içeriğe değil, bu sistemlerin tümünün çalıştığı tek bir alanın içeriğinde bulunan milyonlarca yasal sayfa ve dosyaya da erişimi imkânsız kılmaktadır. Bu nedenle, 5651 sayılı Kanun ve uygulaması, Anayasa’da öngörülen ve AİHM tarafından geliştirilen zorunluluk ve orantılılık testlerinin gereğini yerine getirememektedir.
7. 5651 Sayılı Kanunun uygulanması sansürle aynı kapıya çıkmaktadır. Türkiye’de mahkeme kararları ve idari engellemelerle 5000’den fazla web sitesi şu anda erişime kapatılmış bulunmaktadır. Yüzlerce web sitesi de 5651 Sayılı Kanun’un kapsamı dışında engellenmiştir. Mevcut rejimin taşıdığı esasa ve usule dair eksiklikler ifadeyi sansürleyen ve susturan bir yapı oluşturmuştur. Kanun ve uygulamasının etkileri geniştir, yalnızca ifade özgürlüğünü değil, özel yaşamın gizliliğini ve adil yargılanma hakkını da ihlâl etmektedir. Demokratik bir toplumda sansürün bu ölçüde yaygınlaşması kabul edilemez.
8. 5651 Sayılı Kanun Kaldırılmalıdır. 5651 Sayılı Kanun, çocukları hukuka aykırı ve zararlı İnternet içeriğinden korumak amacıyla hazırlanmıştır. Fakat benimsenen engelleme politikası, hükümetin çocukları koruma amacının çok ötesine geçmektedir. Uygulamada yaygın olarak görünen sonuç, hukuka aykırı olmayan içeriğin ve 03 Haziran 2010’dan itibaren Google şirketinin Türkiye’den milyonlarca kişi tarafından kullanılan 40’a yakın servisine yetişkinlerin erişiminin ve bu servislerin kullanılmasının yasaklanması olmuştur.
Çocukların Zararlı İçerikten Korunması için Öngörülen Devlet Politikası Yetişkinleri Etkilememelidir
9. Hükümet, mevcut politikası yerine çocukları gerçekten zararlı İnternet içeriğinden korumak için yeni bir politikayı katılımcı bir şekilde geniş kamuoyu desteği (sivil toplum, akademi, ve özel sektör) ile geliştirmelidir. Ancak bu yeni yapılanma, çoğunluğun ahlaki değerlerini diğerlerine dayatacağı bir çalışma olmamalıdır. İnternet düzenlemesine ilişkin yeni politika, ifade özgürlüğüne ve yetişkinlerin her türlü İnternet içeriğine erişim ve tüketim haklarına saygı temelinde geliştirilmelidir. Bu ilkeleri içeren yeni politika, şeffaf, açık, katılımcı, ve çoğulcu bir yöntemle belirlenmeli ve hayata geçirilmelidir.
10. Vatandaşların Anayasa’da güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerini korumak hükümetin ve idarenin asli görevidir. Bu güvencenin sağlanmaması halinde sorumluların istifa etmesi demokratik bir toplumun zorunlu sonucudur. Bu nedenle, yukarıda sayılan önlemleri en kısa sürede almamaları halinde gelişmelerden sorumlu Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı İnternet Daire Başkanlığı Başkanı Sayın Osman Nihat Şen, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanı Sayın Tayfun Acarer ve Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım’ın istifa etmesi acil bir zorunluluk haline gelecektir.
IMZALAYANLAR:
1.Cyber-Rights.Org.TR – http://privacy.cyber-rights.org.tr/
2.İNETD (Internet Teknolojileri Derneği) – http://inetd.org.tr/
3.Türkiye İnsan Hakları Vakfı – http://www.tihv.org.tr/
4.Bianet, Bağımsız İletişim Ağı – http://bianet.org/
5.Elektrik Mühendisleri Odası – – http://www.emo.org.tr/
6.Türkiye Gazeteciler Cemiyeti – http://www.tgc.org.tr/
7.Türkiye Kütüphaneciler Derneği-TKD – http://www.kutuphaneci.org.tr/
8.Üniversite ve Araştırma Kütüphanecileri Derneği – UNAK – http://www.unak.org.tr
9. Linux Kullanıcıları Derneği – http://www.lkd.org.tr
10. TiEV – Tüm Internet Evleri Derneği – http://www.tiev.org.tr/
11.Sakarya Bilişim Sektörü Derneği (SABİDER) – http://www.sabider.org/
12.Bilgi Teknolojileri ve Eğitim Derneği (BİLTEDER) – http://www.bilteder.org.tr/
13.Pardus Kullanıcıları Derneği – http://www.pkd.org.tr/
14.Türkiye Zeka Vakfı – http://www.tzv.org.tr
15.Java Teknolojileri ve Programcıları Derneği – http://www.jtpd.org/
16.İnsaat Mühendisliği Odası http://www.imo.org.tr
17.Bilisim Muhabirleri Derneği http://www.bmd.org.tr
18.SansüreSansür – http://sansuresansur.org/
19.Arı Hareketi – http://www.ari.org.tr/
20.Netdaş  – http://www.netdas.org
21.Engelli Web – http://engelliweb.com/
22.Ekşi Sözlük – http://sozluk.sourtimes.org/
23.Korsan Partisi Oluşumu- http://korsanpartisi.org
24.Gelecekonline – http://www.gelecekonline.com
25.Neonebu.com – http://www.neonebu.com/
26.Alternatif Bilişim – http://alternatifbilisim.org/
27.Millimotor.com / millitup.com
28.3H Hareketi – http://www.3hhareketi.org/
29.Korsanparti – Korsan Partisinin Korsanı – http://friendfeed.com/korsanparti
30.Sunipeyk – http://www.sunipeyk.com/
31.MMistanbul.com – http://mmistanbul.com
32.Muz Cumhuriyeti – Sansüre Karşı Ekşi Sözlük Zirvesi – muzcumhuriyeti@googlegroups.com
33.Yeşiller Partisi Korsan Cephesi – http://www.ypkc.org/
34.Antikapitalist Öğrenciler – http://www.antikapitalistogrenci.org/
35.Fotograf Web TR – http://www.fotograf.web.tr/
36.Genç Siviller – http://www.gencsiviller.net/
37.Bilgi Sözlük – http://www.bilgisozluk.com

Deklarasyonu bireysel olarak imzalamak ve mevcut imzaları görmek için tıklayınız.


Babam olmadan geçecek ilk babalar günü

17 haziran sabahın erken saatlerinde veda etti hayata babacığım. Son haftalarda durumu iyice ağırlaşmıştı. Kızkardeşim arayıp hıçkırıklarla haberi verdiğinde, ağlamak yerine derin bir huzur kapladı önce içimi, belki garip gelecek sizlere ama çilesi bitti diye düşündüm. Kardeşimi sakinleştirmeye çalışıp telefonu kapattıktan sonra, vedalaştım onunla kendi yöntemlerimle. Birlikte geçirdiğimiz en eğlenceli anıları çağırdım aklıma. Son günlerindeki çaresiz ve hasta görüntüsü yerine, en sağlıklı ve gülümseyen fotoğraflarını taradım hafızamda. Merdivenleri dörder dörder çıkan, muzip,  hayat dolu, delişmen, hiperaktif adamın toprak olacağı fikri garip geliyor hala. Babam

Vurulduğu anda kurşunun acısını hissedemeyenler gibiyim, acı tazeyken yazıyorum bu satırları. Arkasından ağlanması yerine en sevdiği fıkraların anlatılıp, etraftan geçen kızlara göz süzülüp çapkın tavırlarla sataşılmasını isterdi sanırm çılgın denizci.
Denizci olduğunu duyanlara garip gelecek bir şekilde sigara içmeyen, bir kadeh içince uyuklamaya başlayan, briç dışında kağıt oyunlarından pek hoşlanmayan, her oynadığında tavlayı koltuğunuzun altına dertop ediveren biriydi babam.
Yedi denizi dolaşmış, her limanda dostlar edinmiş, gezmeyi, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, şakalar yapmayı, dostlarla yenen uzun yemekleri seven, Türkay Türkaydın, benim babam.

Yüksek Denizcilik Okulu mezunu, çakı gibi bir başmühendis, gezmediği deniz ve ülke kalmamış bir Atatürk genci. İki kız çocuktan sonra gelen oğlunun doğum haberini Kiel kanalında alıp “yetti bana denizler” deyip uzunca süre karada bizlerle vakit geçiren babam.

Bana boğazın soğuk sularında yüzmeyi öğreten; dansın hayatın en keyif veren şeylerinden biri olduğunu anlamamı sağlayan, küçük yaşlardan yabancı diyarları görmenin yeni insanlarla tanışmanın harika olduğunu öğreten bir dosttu babam.

Yarın onsuz geçecek ilk babalar günü olacak.
Aradığın huzura kavuş ve nur içinde yat babacığım.


3 haziran Emir Cerman’ın doğum günü

“3 haziran 1984 sabaha karşı saat 5.15 garip bir gaz sancısı var, uyutmadı beni. Çıkıp turladım terasta, iyi gelir belki diye ama değişiklik yok sanki durup durup artıyor gibi. Ama… Olabilir mi acaba? Sakın doğum sancısı olmasın bu, iyi de dayanılmayacak bir ağrı değil ki. Filmlerde çığlık çığlığa bağırıyor kadınlar. ”
İşte 26 yıl önce bugün, gün ağarırken aklımdan geçenler bunlardı tam olarak. Ne kadar kitap okusanız, araştırma yapsanız da ancak yaşayarak deneyimleyeceğiniz bir durum hamilelik ve doğum. İlerleyen saatleri ve yaşadıklarımı, geçen yıl yazdığım yazıdan, şuraya tıklayarak okuyabilirsiniz.
Yine birbirimizden kilometrelerce uzakta geçecek bir doğum günü.
Tek tesellim, 5 yaşından beri kardeş gibi birlikte büyüdüğü can dostu Ahmet Özcan’ın, bir kurs nedeniyle Boston’da olması. Yıllar sonra çocukluk hayalleri gerçek oldu. Yurt dışında bir yerlerde, birlikte doğum günü kutlamayı ister dururlardı. Gerçi Emir’in, okulu erken bitirmek için aldığı ekstra krediler, yeni projesinin çalışmaları, Ahmet’in yoğun kurs programı derken hangi arada eğlenecekler bilemem ama, ikisine de iyi eğlenceler diliyorum.
Canım oğlum; iyi ki doğmuşsun. Teşekkür ederim beni hep mutlu eden ve gururlandıran bir evlat olduğun için. Doğum günün kutlu, yaşayacağın her gün bir diğerinden daha mutlu, bedenin ve ruhun her daim sağlıklı, paran da hep bereketli olsun.
Seni çok, ama çok seviyorum.
Sevgi ve ışıkla kal…


Yaşadığınızı hissedin…


Uzun zamandır yazmak gelmiyordu içimden. Hastalar, hastaneler ve cenazeler üçgeninde yaşarken bazen sadece akışa bırakıyorum kendimi. O an nasıl davranmak kendimi iyi hissettiriyorsa onu yapmaya gayret ediyorum. Tabii sorumluluklarım el verdiğince. Biraz önce Friendfeed’de sevgili Alemşah Öztürk‘ün bir soru yazdığını gördüm.

“Size yaşadığınızı hissettiren şey ne?”

Bir an düşündüm gözlerimi kapatıp. Ne çok şey geçiverdi saniyeler içinde aklımdan. Evladım, güneş ve deniz, seyahat etmek… sanırım özlem nedeniyle düşünüvermiştim bunları. Sonra derin bir nefes aldım, hem de yeni öğrenmeye çalıştığım şekliyle diyaframdan uzun bir nefes. Sağduyumla bir kez daha düşündüm ve fark ettim ki bana yaşadığımı hissettiren şeyler işte tam da bu ikili,
“Nefes almak ve düşünebiliyor olmak”
Nefes almadan ne kadar dayanabilirsiniz, bir düşünün. Aynı cümlede kullandığım bu iki eylem olmadan hayatımız da olamaz. Nefes alın, fırsat buldukça derin derin içinize çekin havayı ve sonra yavaş yavaş verin dışarıya, yaşadığınızı hissedin. Bütün bu eylem sırasında aklınızdan geçenlerin, düşüncelerinizin ne kadar yoğun ve net olduğuna inanamayacaksınız.
Nefes alabilmek ve düşünebilmek…
Derin derin nefes alın ve düşünün, sonra da yaşadığınızın ayırdına varın, hazır zaman varken, anın tadını çıkarın, yaşayın.

Not.Yazıda kullandığım görsel, google aramasıyla bulduğum şu adresten alınmıştır.


Sayfalar:1...43444546474849...61