:::: MENU ::::

Hotel Transylvania

Rus asıllı Amerikalı yönetmen Genndy Tartakovsky’nin eğlenceli animasyonu Hotel Transylvania‘nın öngösterimini izledim bu sabah. Dublaj olması dışında pek eğlenerek izlediğimi itiraf etmeliyim. Hatta bazı yerlerde kahkahalarla güldüm.
Kont Dracula’nın kızını insan ırkından korumak için özel olarak inşa ettirdiği ve her çeşit yaratık ile yakınlarının rahatça konaklayabildiği bir otelde geçiyor film. Dracula; kızı Mavis’in 118.ci doğum günü kutlaması için özel bir haftasonu planlar. 

Görünmez Adam, Frankenstein, Kurt Adam, Quasimodo, Mumya ve yakınlarını a partiye davet eder. Bütün bu efsane konukları ağırlamak Dracula için hiç sorun değil, bir tanecik kızı gözbebeği Mavis için her derde katlanabilir. Tam da bu sırada otele gelen sıradan bir insanın Mavis’in gönlünü çalması Dracula’nın hiç hoşuna gitmez. Babalar ve kızlarının sevimli hikayesini 23 kasım cumadan itibaren izleyebilirsiniz. Tartakovsky ve içlerinde Kaan Kalyon, Taner Ay gibi yaratıcı iki Türk sanatçının da bulunduğu ekibin sağlam bir çalışma yaptığına tanık olacaksınız. Karakterler, renkler, müzikler pek leziz, keşke dublaj için de aynı şeyi söyleyebilseydim. İçinizi bayıltmayacak ama şarkılarda orijinali olsaymış diyebilirsiniz. Yapımına 2006 yılında başlanan ve bitim aşamasına kadar 6 yılda 6 değişik direktörün görev aldığı film; Sony Pictures’a 100 milyon dolara mal olmuş.


Bu hafta sonu özellikle 7 yaş üzeri kız çocuk babalarına, kızlarıyla birlikte bu filmi izlemelerini öneririm. Uzun yıllar sonra yapmaya hazırlandığınız konuşmalar için bu filmle birlikte eğlenceli bir altyapı yaratabilirsiniz 🙂


İstenmeyen Dövmenizden Lazerle Kurtulun

Kasım ayının ilk günlerinde sevgili Zeyno Tüzkan’ın davetiyle ilginç bir bilgilendirme toplantısına katıldım. Gençlerin çok özendikleri ama genellikle ailelerinin red cevabıyla karşılaştıkları dövme yaptırmak artık korkulu rüya olmaktan çıkıyor. Yapılan dövmeyi beğenmediğinizde, sıkıldığınızda, adını yazdırdığınız sevgiliden ayrıldığınızda, kamu şirketlerinde çalışacak olursanız dövmenizi kolayca sildirebilirsiniz.
Dermatolog Uzman Dr. Ata Nejat Ertek bizlere dövmenin tarihinin yaklaşık beşbin yıl olduğunu ve dövmeden kurtulmak için çaba harcamanın da neredeyse o kadar eski olduğundan söz etti. Dövme silmek için yapılan ilk denemeler kesme ve zımparalama yöntemleriymiş. 1990ların sonunda Q Switch lazerler geliştirilmiş ve bu yeni nesil lazer sistemleri, dövme silme için kullanılan son teknolojiymiş. Sadece siyah dövmelerin değil, renkli dövmelerin çıkarılmasına da imkan vermekte ve sağlıklı deriye zarar vermeden dövme silme işlemi gerçekleştirilmekteymiş. Makineden çıkan lazer ışını ile dövme mürekkebi parçacıklara ayrılıyor ve bu parçalar, vücudun doğal mekanizması ile birkaç hafta içinde atılıyormuş. Çok önemli bir noktayı da özellikle yazmalıyım, hamileler ve diaybet hastalarına dövme silme işlemi uygulanamazmış.  

Daha sonra söz alan; Dövme Sanatçıları Destekleme Derneği temsilcisi Ateş Tor da bizlere doğru ve yanlış uygulanmış dövmeler hakkında bilgiler verdi. 23 yıldır binlerce dövmeye imza atmış olan Tor konuşmasının bitiminde bir dövme uygulaması yaptı.   

Sonra Dermatolog Uzman Dr. Ata Nejat Ertek’den en son teknoloji Qswitch ND YAG lazer sistemi ile uygulamalı olarak dövme silme işlemini izledik. Bu sistem, dıştaki dokuya zarar vermeden boyayı görerek dövmeyi siliyormuş. Seans aralıklarının 4-6 hafta olması en sağlıklı seçimmiş. Siyah, tek renk dövmelerin çıkarılması, sarı kırmızı, yeşil dövmelerden daha kolaymış. Dövmenin silinmesini etkileyen en önemli faktör; dövmenin derinliğiymiş ve dövme boyası ne kadar derindeyse silme işlemi de o kadar zor oluyormuş. Koyu renk dövmeler için simle işleminde 4-6 seans yeterli olurken, açık renk dövmeler için bu sayı 12’yi bulabiliyormuş. Koyu renk dövmeler en hızlı şekilde cevap verirken; bunu mavi, yeşil, kırmızı, turuncu ve pembe gibi sıcak renkler takip ediyormuş. Kişinin kendi ten rengine yakın olan renkleri ve açık tonları silmek daha zormuş. Bu renklerin işlemden sonra koyulaşma riski varmış. Bu nedenle, dövme sildirme işlemine başlamadan önce mutlaka konsültasyon gerekiyormuş. Dövme silme işleminin mutlaka bir uzman tarafından yapılması gerektiği de önemli bir detay. Silme işleminin ücreti yaptırdığınız dövme maliyetinin yaklaşık 4 katıymış, dövme yaptırmadan önce bunu da aklınızdan çıkarmayın 🙂


Yardımseverlik Çaba İster

Bir zamanlar katıldıkları ortamlarda kulaktan kulağa yardımseverlik oynamayı sevenler, şimdilerde “klavye yardımseveri” olmuşlar. Buldukları ve duydukları her bilgiyi; bir iki dakikalarını ayırıp doğruluğunu, kaynağını, varlığını, daha da önemlisi güncelliğini araştırmadan heyecanla paylaşanlar canımı sıkıyor artık.
Aylar ya da yıllar önce kaybedilmiş hastalara kan arayanlar mı istersiniz, bölüm başkanına sinirlenen çalışanın yazdığı “duyma engellilere ücretsiz tedavi yapılır” başlıklı sahte umut mesajını paylaşanlar mı istersiniz, 99 depremi sonrasında başlayan ve hala ortada dolaşan Amerika’dan gemi dolusu geldiği söylenen tekerlekli sandalye mesajını gönderenler mi istersiniz.
Zor değil doğrulama yapmak, paylaşma düğmesine basmadan önce size ulaşan metni iki kez okuyun lütfen. Sonra var ise, telefon numarasını arayıp ihtiyacın devam edip etmediğini sorun. Elinizdeki bilgide telefon numarası veya danışılacak bir mercii yok ise; önce size yollayanı arayıp doğrulatmaya çalışın, olmadı mı o zaman bir zahmet Google arama çubuğuna mesajdan bir cümleyi kopyala yapıştır yapıp aratın, bakalım güncel mi, inandırıcı görünüyor mu bulduklarınız.
Lütfen elinizi yüreğinize koyun ve düşünün azıcık, “gönder” ya da “paylaş” tuşuna bastığınızda kendinizi çok mu yardımsever hissediyorsunuz, sanırım öyle hissediyorsunuz ki yapmaya devam ediyorsunuz. Yapmayın lütfen, klavye yardımseveri olmayın. Kendinizi daha iyi hissetmek için yapacağınız başka işler bulun. Engelleri yüzünden bu ülkede hayatları cehenneme dönen insanlara, hastasını toprağa vermişlere darbe üstüne darbe vurmayın artık.
İyilik yapmanın çok çeşitli yolları var, ama her biri çaba gerektiriyor. Tuşlara basarak iyilik timsali olmaya devam edecekseniz, bir zahmet Change.org yazısına tıklayın ve orada yer alan kampanyalara destek verin de tıklamanız işe yarasın.

Bütün bunları yazmama sebep Facebook’da gördüğüm, yukarıda görsel olarak koyduğum ve “binlerce” evet doğru gördünüz binlerce kişinin; incelemeden ve kaynak vermeden paylaşıp durduğu “Görme Engelliler İçin Navigasyon Cihazı” mesajıydı. Bu da başka bir yazımın konusu olacak, şimdilik araştırmaya devam ediyorum.


The Hobbit: An Unexpected Journey

Fragmanlarını izlediğimden beri aralık ayının ikinci haftasını heyecanla beklemeye başladım.
The Hobbit: An Unexpected Journey; Akademi ödüllü yönetmen Peter Jackson’ın yeni üçlemesinin ilk filmi. Üçleme; bizleri LOTR’den 60 yıl öncesine Bilbo Baggins’in maceralarına götürecek.

Bilbo Baggins’in hayatını baştan sona değiştirecek Gollum ile ilk karşılaşması da bu filmde.

Efsane savaşçı Thobin Oakenshiled, ejder Smaug, Goblinler, Orklar, ölümcül Warglar, şekil değiştirenler ve diğerleriyle heyecanlı bir yolculuk yapacağız. Gel 14 aralık, çabuk gel.
Filmin resmi internet adresi The Hobbit: An Unexpected Journey
Sıkça güncellenen blog adresi http://www.thehobbitblog.com/


Utanıyorum

Klavye delikanlılığının anlamı yok utanıyorum, bizlere emanet ettiklerini korumayı başaramadığımız için. Hala senden medet ummaya çalışanları gördükçe daha da utanıyorum. Yıllardır olana bitene göz yumanlar, şimdilerde dövünmeye başlamışlar, günaydın mı desem onlara acaba.
Tepki yürüyüşlerinde protesto mesajlarında destek istediğimde “aman sana kalmış ya bu işler” diye dalga geçenler bu sabah profil fotografı değiştirme aktivisti olmuşlar ve hala ” ah sen olsan keşke” diye senden medet umuyorlar.
Bizlere bıraktıklarına sahip çıkamadıkları gibi, anlayıp sindirememişler de söylediklerini. “Muhtaç olduğumuz kudret” in nerede olduğunu da söylemiştin, ama hala seni uyandırmaya çalışıyorlar, kendileri silkelenip ayılmak yerine.
Kadınlarımıza; Avrupa’lı hemcinslerinden uzun yıllar önce sağladığın birey olma hakkını bile elinin tersiyle itmeye çalışanları düşündükçe, utancım daha da artıyor.
Demokratik haklarına sahip çıkmayıp, gölgelere kaçanları, köşelerine sinenleri gördükçe içim acıyor, yumruklarım sıkılı kollarım iki yanıma düşüyor, utanıyorum.
Nur içinde yat ve bizleri affet.


3-9 Kasım Organ Bağışı ve Nakli Haftası

3-9 Kasım tarihleri arasında Organ Bağışı/Nakli Haftası olarak geçiyor takvimlerde. Ülkemizde bu konuda yapılan çalışmalar; çoğu zaman insanlarımızın bilgi eksikliği, inanç sistemi gibi duvarlara çarpıp çaresiz kalıyor. Tabii hastalar da şifa bulabilecek yerde, ölüp gidiyorlar sevdiklerinin gözü önünde tükenerek. Unutmamalıyız, hepimiz bir gün organ nakline ihtiyaç duyabiliriz.

On sekiz yaşını doldurmuş ve doğru ile yanlışı ayırabilme yeteneğine sahip herkes, başta kalp olmak üzere, akciğer, böbrek, karaciğer ve pankreas gibi organlar; kalp kapağı, göz kornea tabakası, kas ve kemik iliği gibi dokuları bağışlayabilmektedir. Bir kişi organlarını bağışlayarak bir çok insana yaşama şansı verebilir. Ülkemizde çok sayıda devlet ve üniversite hastanesinde organ bağışı işlemleri yapılmaktadır.

Ülkemizde kadavradan nakillere göre canlıdan canlıya gerçekleştirilen nakil operasyonları daha sık yapılmakta. Avrupa’da organ nakillerinin yüzde 80’i kadavra, yüzde 20’si canlıdan canlıya yapılmakta. Türkiye’de ise nakillerin yüzde 75‘i canlı, yüzde 25’si kadavradan yapılmaktadır. Organ bağışının az olması bunun en önemli nedenidir. Kadavradan nakillerin artması için hastaların beyin ölümünün gerçekleştiği merkezlere ve organ nakli koordinatörlerine büyük sorumluluklar düşmekte. Bireylerin ve hasta yakınlarının bilgilendirilmesi, yanlış bilinenlerin değiştirilmesi konularında çok yol almamız gerekiyor.

Türk Nefroloji Derneği verilerine göre ülkemizde diyaliz uygulanan veya böbrek nakli yapılmış yaklaşık 60.000 hasta bulunmakta. Bu sayının, gelişmiş birçok ülkenin neredeyse 2 katı olan yıllık % 10 artış oranı ile 2015 yılında 100.000’i aşacağı ve halen 1.5 milyar dolar olan tedavi maliyetinin iki katına çıkacağı tahmin edilmekte. Sağlık Bakanlığı verilerine göre ülkemizde diyaliz uygulanan veya böbrek nakli yapılmış 65.000’e yakın hasta bulunmakta ve toplam sağlık bütçesinin % 5.2’si bu hastaların tedavisi için harcanmakta. Bu sayının yakın gelecekte 100.000’e ulaşacağı ve tedavi maliyetinin 3 milyar doları aşacağı tahmin edilmekte.

Böbrek nakli, hastalara daha uzun ve kaliteli yaşam olanağı sunmasının yanı sıra, tedavi maliyetinin de önemli ölçüde azalmasını sağlamakta. 65.000’e yakın son dönem böbrek yetmezlikli hastanın ancak % 12.5’i böbrek nakilli, % 87.5’lik büyük hasta grubu diyaliz ile yaşamını sürdürmek zorunda. Üzücü kısmı, ülkemizde böbrek nakillerinin büyük kısmı canlı vericiden yapılmakta, kadavradan böbrek nakli sayısı yeterli değil.

Ulusal Organ Bekleme Listesine kayıtlı 19.000’e yakın hastanın böbrek beklemesine karşın, son yılda ancak 521 hasta bu şansa erişebilmiş (tüm böbrek nakillerinin % 18.5’i). Çaba harcanması ve dikkat çekilmesi gereken bir alan. Yapılacak çok iş ve alınması gereken çok mesafe var. En önemlisi de organ bağışı konusunda farkındalığın artırılması ve bağışçı sayısının artırılmasıdır. 2011 yılında toplam 1319 beyin ölümü bildirimi yapılmış olmasına karşın, sadece 343 kadavra vericisinin ailesinden organların kullanımı için izin alınabilmiş (% 26). Nüfusu 75 milyona ulaşan bir ülkede yıllık beyin ölümü bildirimi sayısı ve bağış oranı Batı ülkelerinin çok gerisinde. Toplumun bilinçlendirilmesinin ve sağlık personelinin bu konuda özel olarak eğitilmesinin önemi büyük.

Organ Bağışı ve Nakli Hakkında Bilmek İstedikleriniz
Türkiye’de Organ Bağışı


Bir Uzakdoğu Güzellemesi: Skyfall

Öngösterim başlamadan önce bizlerden filmle ilgili yazıları 30 ekimden önce paylaşmamamız istendi. Filmden sonra yazımı hazırladım ve günlerdir “Midas’ın kulakları , Midas’ın kulakları” diyerek dolaştım 🙂  

Filmi hakkında yazmaya başlamadan hemen şunu belirtmeliyim; yıllardır Cüneyt Arkın ve Chuck Norris’e haksızlık etmiş olduğumuzu düşünüyorum. Gariplerim filmlerinde bu tip absürd atraksiyonlar yaptıkları için alay konusu olup durdular.

Sean Connery’den bu yana bütün Bond’ları izleme şansım oldu. Hepsinde Ian Fleming’in maçoluğa övgü karakterleri ön plandaydı. Daniel Craig’in Bond serisinde; M karakterini Dame Judi Dench’in canlandırmasıyla kadın oyuncular eskisi gibi kullan at tiplemelerden çıkıp daha güçlü ve hayatın içinden olmaya başlamışlardı. “Yok daha neler” dedirten atlamalı zıplamalı sahnelere katlanmayı biraz daha kolaylaştırmştı benim için. Skyfall’dan sonra artık öyle olmayacağını biliyorum. Spoiler vermemek adına çenemi tutacağım, izleyip kendiniz karar verin.

Hep yazarım ve söylerim sinema benim için eğlencedir. Keyifli vakit geçirmek isterim, bu nedenle de beklentimi en aza indirip öyle izlerim filmleri. Buna rağmen Skyfall’da yer alan Istanbul görüntüleri beni çok rahatsız etti. Tamam kabul; biz bu adamlar için Araplardan farklı değiliz, hala bizi develerle geziyoruz zannedenler var, Istanbul denildiğinde Kapalı Çarşı ve Eminönü’nden başka şeyi akıllarına yerleştirememişiz, ama bu kadarı da haksızlık olmuş. Fethiye sahnelerinden ise hiç söz etmeyelim.

Türkiye’de film çekecek yabancı ekiplere, burada destek sağlayan firmalar keşke önceliklerini alacakları paralara vermeseler de ülke tanıtımı için de azıcık çaba harcasalar. Yönlendirmek ve montajda da kesilip kırpılmasını önlemek bu kadar da zor değil, yıllarca bu işleri yaptım boş laf değil yazdıklarım. Param olsa Woody Allen’a sağlam bir senaryoyla Istanbul’a övgü filmi çektirmek isterdim. Skyfall’u izlediğinizde ilerleyen sahnelerde Uzakdoğu güzellemesi dememi daha iyi anlayacaksınız.

Bütün söylenmelerime rağmen gayet rahat izlenen bir Bond filmi olmuş Skyfall, müzikler ve özellikle Adele’in seslendirdiği jenerik melodisi her zamanki gibi başarılı. Teknolojiden kararında yararlanılmış ve oyuncu kadrosu ise Javier Bardem, Ralph Fiennes, ve Albert Finney’in de katılımıyla tam bir centilmenler kulübü olmuş. Q karakteriyle de geekleri onurlandırmışlar. 50 yıl baskısıyla oldukça uzun bir film çıkarmışlar ortaya, arka planda yüzlerce kişinin emeği var bu nedenle; 2 kasımda gösterime girecek Skyfall’u mutlaka izleyin, mutlaka Imax’te izleyin, ama lütfen beklentinizi en aza düşürerek izleyin, iyi seyirler.


Cumhuriyet Bayramınız Kutlu Olsun

Bağımsız olmanın kıymetini anlayabildiğimiz tartışılır, anlayabilenlerin sayısı her geçen gün azalıyor. Bizleri dışa bağımlı, üç kuşak ileriye borçla doğan bir toplum haline getirenleri, bıkmadan usanmadan yönetici olarak seçmeye ve alkışlamaya devam edenler oldukça kolumuz kanadımız kırık, ruh halimiz çapraşık, aldığımız terbiyeye isyan ederek yaşar olduk.

Fikri ve vicdanı hür  olarak yaşamamı sağlayan Atatürk ve silah arkadaşlarına; kimsenin kölesi olmadan yaşayabilmem için kendilerini siper eden gazilere ve şehitlerimize teşekkür ederim.

Kutlama yapmak için kimsenin iznine ve icazetine ihtiyacım yok. Emperyalist devletlerin kuyruk acıları nedeniyle silip yok etmeye çalıştıkları bu zaferi; millet olmayı ümmet olmaya tercih edenlere inat, her zamankinden daha coşkuyla kutlayacağım.

Cumhuriyet Bayramınız Kutlu Olsun.


Mâdem ki insansın…

“Mâdem ki insansın, mâdem ki duyuyor, düşünüyor ve seziyorsun, büyük hakikati bulmak için gönlünü ve idrakini yoracaksın. Duyduklarını ve bulduklarını söyleyeceksin. Sen söyleyemezsen, ruhunun vâsıl olduğu sırları şiirlere, sazlara ve sema’lara söyleteceksin. Bütün bunlarla dahi söyle…”

Mevlana 

Dünden beri internet üzerinde Fazıl Say hakkında çok sayıda yazıyı, eleştiriyi, protesto mesajlarını okuyordum. Bu sabah sevgili dost Ahmet Fazıl Ayan ‘ın paylaştığı Mevlana dizeleri gözüme ilişti. Orada kalmasınlar sizler de okuyun istedim. Bu da benim “söyleme” yolum sanırım.

Sevgi ve ışıkla kalın…

 

Kullandığım görsel de sevgili dost Hülya Özbudun’un çektiği bir kare.


Blog Action Day 2012 #BAD12

Blog Action Day; brings together bloggers from different countries, interests and languages to blog about one important global topic on the same day since 2007.
This year’s theme is “The Power of We“, a celebration of people working together to make a positive difference in the world, their countries or for people they will never meet all around the world. Thousands of bloggers, from hundreds countries have registered for this day.

I would like to use this opportunity to tell you about the project  “Semra Is Calling”

After last October’s earthquake destroyed the southeastern Turkish city of Van and a majority of the buildings at Yuzuncu Yil University, Turkish Philantrophy Funds and donors reacted.

Funds were raised and ground was broken to rebuild the heart of the university. As classes resume, only students with the means to commute to school can attend. It has been brought to attention, that the students need dorms. Without a safe place to sleep and study, students cannot attend school. Semra is a student at the university, and she is calling you for help.

Answering Semra’s Call: Rebuilding dorms at Van’s Yuzuncu Yil University. Turkish Philantrophy Funds’s Young Professionals are hosting an event to answer her call.
Please join them HERE  and show the world “The Power of We”

“Semra Is Calling”
http://www.tpfund.org/en/semraiscalling.aspx


Sayfalar:1...26272829303132...61