Öğle saatlerinde bir eposta geldi sevgili dost Banu Gündüz‘den. Kendisine gelen bir mektubu ve eklerini paylaşmış bizlerle.
Yılmaz Özdil’in 25 Ekim 2013 tarihli “Mektubunuz var” başlıklı yazısını okuyunca, Banu da hemen bilgilerini yollamış. Geçtiğimiz günlerde de Deniz Kurmay Albay Kerem Eren’in aşağıda okuyacağınız mektubu, bir başka deyişle haksızlığa uğradıklarını haykırışı gelmiş. Mektubu ve ekteki dosyaları gözyaşlarıyla okudum.
Bir başka değerli dost Aylin Türkşen Aysel‘in ağabeyi Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen de bu mesnetsiz iftiralarla cezaevinde, onun dava haberlerini takip ederken okuyup gördüklerim gibi, Balyoz davası bilgiler yazısına tıklayarak inceleyeceğiniz pdf formatındaki belgeler de çok iç acıtıcı.
Bir başka zengin kaynak da Emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın kızı ve damadı olan Pınar Doğan ile Dani Rodrik’in “Balyoz Davası ve Gerçekler” başlıklı blogu.
Lütfen her birini sindirerek okuyun ve sizler de yakın çevrenizle paylaşın. Çok sayıda insan neler olduğunun farkında değil, farkına varsa da tam algılayamıyor olabilir, ana akım medyada yer alan çarpıtılmış haberlerin ne boyutlarda olduğuna Gezi Direnişi sırasında gayet net tanık olduk.
Tasarım Dolu Günler: İstanbul Design Week 2013
27 Kasım Çarşamba öğle saatlerinde Maçka Küçük Çiftlik Parkında kurulan İstanbul Design Week alanını dolaştım. Güleryüzlü karşılamasıyla beni şımartan harika dost Aslı Pınar Tüfekçi ‘nin önerileri doğrultusunda her standı keyifle izledim ve görüntüledim.
Bu yıl “Tasarım ve Kent” başlığını konu eden İDW2013 ; Finlandiya, İsviçre, İngiltere, Avusturya, Polonya, İtalya, Hollanda, Almanya ve Fransa’nın tasarım yaklaşımlarının görülebileceği sergileri misafir ediyor. Hafta boyunca her gün, ayrı bir ülkeye adanmış İDW2013 de.
Hemen girişte yer alan ve daha önce nasıl gözümden kaçmış diye hayıflandığım TAK Tasarım Atölyesi Kadıköy sergisi var. Proje dahilinde, 6 genç ürün tasarımcısı Kadıköy’ün en sevilen 6 mekanı ile bir araya gelerek Kadıköy’ün tasarım dokusunu, hikayesi olan mobilyalara dönüştürmüş. Tasarlanan mobilyalar, Kadıköylü yerel üreticilerde üretilerek, yerel üretim teşvik edilmiş. Detaylar için BURAYA tıklayınız.
En çok ilgimi çekenlerden biri olan Polonya standında, 1 Aralık Cumartesi günü Polonya’lı sanatçılarla tasarım yapma şansı bulabilirsiniz. Türkiye-Polonya arasındaki ilişkilerin 600. yılının kutlanacağı 2014 öncesinde, tasarımcıların düzenlediği Glass&Cup/Bardak ve Kupa sergisi sizin de ilginizi çekecek.
Bir sonraki bölüm 2010 yılından beri düzenlenen, 40 yaş altı 40 Genç Türk tasarımcının 40 ürününden oluşan Design Spirit İstanbul. İlginç tasarımları incelerken vaktin nasıl geçtiğini anlayamayacaksınız.
Beni etkileyen bir başka bölüm de; Londra’da yolları kesişen, Royal College of Art mezunu 9 tasarımcının oluşturduğu “No Borders-Sınır Yok” sergisi. “Biz tasarımın sınırları aşan ve insanları birbirlerine yaratıcılık ile bağlayan bir dil olduğuna inanıyoruz” düşüncelerine de, eserlerine de bayıldım.
Orta bölümde yer alan, genç tasarımcıların kurduğu yeni firmalar ve tasarımlarını da çok beğendim. Republic of Narcist ve Flat Craftwork’un tasarımlarını biraz daha fazla beğenmiş olabilirim 🙂
Finlandiyalı en iyi tasarımların ve tasarımcıların ödüllendirildiği Finnea Ödüllü tasarımlar, İDW kapsamında beş gün boyunca sergileniyor. Bu ürünlerden de Nokia Play 360 kablosuz hoparlörler ve kalın renkli camlardan saklama kapları favorilerim oldular.
Diğer bir bölümde ise; Philips markası “Geleceğin Televizyonu Yarışması” kapsamında özel öğrenci projelerinin sergileri ile gelecek nesil tasarımcıların keşfedilmesini destekliyor.
Bir başka renkli bölüm de, 10 yaratıcı ismin; İstanbul’un ünlü mekanlarında yer alması için tasarladıkları Red Bull ürün dolapları.
Konferanslar, workshoplar ve ünlü DJ’lerin katılımıyla yapılacak partilerle ilgili bilgi almak isterseniz ŞURAYA tıklayın.
Sergi ile ilgili fotograflarımın tamamına da BURAYA tıklayarak erişebilirsiniz.
Ne Yaparsan Sana Geri Yansıtır Hayat
“Ancak olduğun şeyi paylaşabilirsin ve paylaştığında, o sana geri döner. Kural budur. Yaşam ona fırlattığın her şeyi yansıtır ve taklit eder: Geri döner; bin katı olarak geri döner.
Gülümse; bütün varoluş sana gülümser. Bağır ve kötü davran; bütün varoluş sana bağırır ve kötü davranır. Esas neden sensin; bütün süreci sen yaratırsın.”
OSHO
Muhtaç Olduğumuz Kudret…
İyiye giden bir durum yok, derecesi artan ruh daralmalarımıza her haberle bir çentik daha atılıyor. Geçen yıla oranla minik de olsa bir umut, gençlerin artık olan bitenin ayırdında ve gerektiği durumda tepkilerini gösteriyor olmaları.
Yeni bir yazı yazamadım, geçen yıl yazdıklarımı aşağıya ekliyorum.
Klavye delikanlılığının anlamı yok utanıyorum, bizlere emanet ettiklerini korumayı başaramadığımız için. Hala senden medet ummaya çalışanları gördükçe daha da utanıyorum. Yıllardır olana bitene göz yumanlar, şimdilerde dövünmeye başlamışlar, günaydın mı desem onlara acaba.
Tepki yürüyüşlerinde, protesto mesajlarında destek istediğimde “aman sanki sana kalmış bu işler” diye dalga geçenler bu sabah profil fotografı değiştirme aktivisti olmuşlar ve hala ” ah Atam” diye senden medet umuyorlar.
Bizlere bıraktıklarına sahip çıkamadıkları gibi, anlayıp sindirememişler de söylediklerini. “Muhtaç olduğumuz kudret” in nerede olduğunu da söylemiştin, ama hala seni uyandırmaya çalışıyorlar, kendileri silkelenip ayılmak yerine.
Kadınlarımıza; Avrupa’lı hemcinslerinden çok uzun yıllar önce sağladığın birey olma hakkını elinin tersiyle itmeye çalışan aymazları düşündükçe, utancım daha da artıyor.
Demokratik haklarına sahip çıkmayıp, gölgelere kaçanları, köşelerine sinenleri gördükçe içim acıyor, yumruklarım sıkılı kollarım iki yanıma düşüyor, utanıyorum.
Işıklar içinde yat ve bizleri affet.
Türkiye Cumhuriyeti 90 Yaşında
Bu sabah çocukluğumdaki gibi heyecanla uyandım. Rahmetli dedemle birlikte Taksim Meydanı’na gider törenleri izlerdim. Uzun zamandır öyle görkemli kutlamalar ve törenler yapılmıyor artık. Hatta bir Taksim Meydanı da yok, beton yığını bir çirkinlik örneği var.
Kutlama için Bağdat Caddesi çevresinde oturan dostlarımla buluşacağım.
Kutlama yapmak için kimsenin iznine ve icazetine ihtiyacım yok. Emperyalist devletlerin kuyruk acıları nedeniyle silip yok etmeye çalıştıkları bu zaferi; millet olmayı ümmet olmaya tercih edenlere, resmi törenlere katılmamak için hastalık bahanelerine sığınanlara inat, her zamankinden daha coşkuyla kutlayacağım.
Fikri ve vicdanı hür olarak yaşamamı sağlayan Atatürk ve silah arkadaşlarına; kimsenin kölesi olmadan yaşayabilmem için kendilerini siper eden gazilere ve şehitlerimize teşekkür ederim.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 90. yaşı hepimize kutlu olsun.
İstanbul Lüferinin Kuyruğunu Bırakmıyor: Slow Fish İstanbul!
Bayram tatilini İstanbul’da geçirecek olanlar için leziz bir etkinlik dizisi paylaşmak istiyorum sizlerle. Tanıyanlar bilirler, deniz ürünleriyle başım hoş değildir, tabii böyle olması İstanbul’un doğal kaynaklarının tüketilmesine göz yumacağım anlamına gelmiyor. 3 yıl önce değerli dostlar Neva Kip ve Defne Koryürek sayesinde takip etmeye başladığım “İstanbul Lüfere Hasret Kalmasın” kampanyası sayesinde haberdar olduğum deniz ürünleri katliamlarına bir şekilde katkım olsun istedim, hiç olmazsa duyurularla ve paylaşımlarla destek olmaya çabalıyorum.
17-20 Ekim tarihleri arasında Boğaziçi Üniversitesi, Albert Long Binası’nda gerçekleşecek Slow Fish Istanbul; 10 ülkeden 70’in üzerinde delegenin sunumları ile zenginleştirecekleri ve akademik tartışmalardan çocuklarla atölyelere, film festivalinden yemek yarışmasına pek çok katmanıyla İstanbulluları ağırlamaya hazırlanıyor.
Slow Fish Istanbul, bölgesel bir toplantı ve etkinlikler bütünü olup Slow Food İstanbul, Fikir Sahibi Damaklar’ın “İstanbul Lüfere Hasret Kalmasın” kampanyasını takiben başlattığı ve her yıl Ekim ayının 3. haftasonu kutlanan İstanbul’un Lüfer Bayramı ile dönüşümlü olarak iki yılda bir gerçekleşecek.
Uluslararası Slow Fish kampanyası çerçevesinde gerçekleşen bu bölgesel etkinliğe Türkiye’nin yanı sıra, İtalya, Yunanistan, Bulgaristan, Arnavutluk, Makedonya, Romanya, Hırvatistan, Sırbistan ve Ukrayna’dan delegeler katılıyor. Balıkçı topluluklarının, aşçılar, akademisyenler ve pek çok çevre örgütünün yanı sıra tüketiciyi de dahil edecek Slow Fish Istanbul sürecinde sürdürülebilir bir geleceğe doğru gayretler birleştirilmeye çalışılacak.
17-20 Ekim 2013 tarihleri arasında gerçekleşecek bu etkinliğe katılım herkese açık ve ÜCRETSİZ. Etkinlik programına BURAYA tıklayarak erişebilirsiniz.
Yazıda kullandığım, İstanbul’u sırtlanmış balık illüstrasyonu 2010 yılında Emir Uslu tarafından yapılmış.
Gravity/Yerçekimi… Klostrofobik Bir Uzay Macerası
Dün sabah sevgili Duygu Kutlu’nun davetiyle, 11 Ekim tarihinde gösterime girecek Warner Bros filmi Gravity/Yerçekimi‘ni izledim.
Tanıyanlar bilir; son yıllarda gerilim dozu yüksek filmleri izlemekten özellikle kaçınıyorum. Yaşadığımız ülkenin her günü ve her dakikası gerilimle yüklü olunca, seyirliklerimi eğlenceli olanlardan seçmeye özen gösteriyorum.
Bu kez havanın gri ve soğuk oluşunu Feriye Sineması’nın müthiş manzarasıyla biraz olsun yok ederim düşüncesiyle fikrimi değiştirip filme şans tanımaya karar verdim. İyi de etmişim.
Yönetmen Alfonso Cuarón; Sandra Bullock ve George Clooney gibi Oscar ödüllü iki usta oyuncuyla, tamamı Londra’daki Shepperton Stüdyolarında çekilen ve Venedik Film Festivali’nin açılış filmi olarak gösterilen Gravity’de, Steven Price’ın usta müzikleriyle de izleyiciyi koltuğuna çakmayı başarıyor. Ed Harris’in sadece sesiyle konuk olduğu, kalabalık bir vfx ekibinin çabalarıyla kendinizi uzay boşluğunda hissedeceğiniz filmin görüntü yönetmeni de Emmanuel Lubezki.
Görevlerinin son gününde, bir başka uzay istasyonunun parçalanmasıyla oluşan kaza nedeniyle uzaya savrulan iki astronotun zaman zaman klostrofobi yaratan (özellikle Sandra Bullock’un nefessiz kaldığı sahnelerde) bu macerasını, mutlaka, ama mutlaka üç boyutlu olarak izlemelisiniz.
Yüzüne yaptırdığı estetik dokunuşları başarısız bulsam da, bu filmde Sandra Bullock’un kişisel çalıştırıcısını özel olarak kutlamak isterim, bedeninde dirhem yağ olmamasını sağlamak için epey ter döktürmüş olmalı.
Filmin fragmanını BURAYA tıklayarak izleyebilirsiniz.
Darüşşafaka 150 Yıldır Sayenizde Var
Darüşşafaka Cemiyeti, 150 yıldır olduğu gibi bu bayram da, eğitimde fırsat eşitliği sağlamanın önemine inanan kişi ve kurumların bağışlarını bekliyor.
150. yılında destekçilerine, “Var Ettiniz Var Olun” diye seslenen Darüşşafaka; babası veya annesi hayatta olmayan, maddi olanakları yetersiz ve yetenekli çocuklara ortaokul birinci sınıftan liseyi bitirinceye kadar uluslararası standartlarda kaliteli bir eğitim fırsatı sunarak, onların yaşamlarını değiştiriyor. Bugün Türkiye’nin dört bir yanından 1.000’e yakın öğrenci için Maslak’taki Darüşşafaka Eğitim Kurumları kampüsünde tam burslu ve kolej seviyesinde eğitim olanağı sağlıyor.
Bağışlar Darüşşafaka Cemiyeti web sitesindeki Online Bağış Menüsü’nden ya da web sitesinde belirtilen diğer kanallar kullanılarak gerçekleştirilebiliyor. Yapılan bağışlar, her zaman olduğu gibi “7 gün 24 saat” yaşamlarını Darüşşafaka’da geçiren öğrencilerimizin yemek, barınma, sağlık, giyim ve eğitim giderleri için harcanıyor.
Bağış linkine BURAYA tıklayarak da erişebilirsiniz.
Darüşşafaka Cemiyeti’ne ait Facebook Sayfasına ŞURADAN ve Twitter hesabına da BURAYA tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Safi Meyhane’de Yeni Lezzetler
İki hafta önce Zarakol ekibinden sevgili Murat Karakaş’tan gelen bir davetle Safi Meyhane‘nin yenilenen mezelerini tatmaya gittim. Geçen yıl açılan ve meyhane geleneğini yaşatan bu eğlenceli mekanda çok sayıda eski dostla birlikte sohbet edip, rakı kadehlerini tokuşturmak ve birbirinden lezzetli mezeleri tatmak harika oldu. Tatmak kelimesi mezelerin bazıları için yeterli olmuyor inanın, mesela Atom isimli mezenin içinde yüzmek bile isteyebilirsiniz 🙂 Aynı masayı paylaştığım dostlardan sevgili Sanal Mutfak Mert, Atom’un üzerindeki mini acı biberleri silip süpürünce Safi Meyhane’nin güleryüzlü ve nazik personeli ona ayrıca bir tabakta silme acı biber getiriverdiler.
Avrasya Aşçılar Derneği Başkanı ünlü Şef Aydın Demir ve Dude Table’ın kurucusu Funda İnansal tarafından hazırlanan soğuk ve sıcak mezeler içinde Atom, Kaskarikas, Kızarmış Hellim, Topik, Kuru Cacık, Çöp Şişte Kızarmış Çıtır Mantı, Asma Yaprağında Pastırma Külbastı aklımı başımdam alanlardı.
Genellikle rakı içilen mekanlarda deniz ürünü mezelerin ağırlıkta olması nedeniyle, peynir-kavun-börek üçlüsüyle yetinmek zorunda kalan benim gibiler için Safi Meyhane’nin soğuk ve sıcak mezeleri bulunmaz bir nimet sayılır. Bir de önemli not ekleyeyim; Safi Meyhanede içtiğim rakının tadı da bir başka sanki, bazı mekanlarda içtiğiniz rakı genzinizi ve midenizi yakar, burada ise, kadehinize doldurulanları saymayı atlarsanız dublelerin ayarını kaçırabileceğiniz kadar lezzetle içiliyor.
Ege lezzetleri, Osmanlı mutfağından dokunuşlar, Ermeni mutfağının gözdelerinden seçmelerle zenginleşen menüsüyle Safi Meyhane; dekorasyonuyla, müzik seçimleriyle yabancı konuklarınızı da rahatça ağırlayacağınız bir mekan.
İlk gelişimde de dikkatimi çekmişti; her yaştan kalabalık kadın gruplarının rahatça eğlendiği Safi Meyhane, rakiplerinden bu özelliği ile de sıyrılıyor. Şişhane metro çıkışının hemen dibinde olmasıyla ulaşım sorununu da kökünden hallediveriyor.
Zarakol ekibine nazik davetleri, Safi Meyhane ekibine de leziz menüleri, güleryüzlü evsahiplikleri ve zarif armağanları için çok teşekkür ederim.
Istanbul, Modern Sanata Dokunuyor!
Salı sabahı Istanbul Modern‘in davetiyle güne; güzel manzara, dostlarla keyifli sohbetler ve Istanbul Modern Cafe’nin hazırladığı leziz bir kahvaltıyla başladım. Güleryüzlü ve tatlı dilli harika ev sahibelerimiz Genel Müdür Çiler Yıldız, Pazarlama Direktörü Gülcem Bayer Deniz, Pazarlama Sorumluları Gizem Telci ve kendisini daha önce The Great Masters sergisindeki harika ev sahibeliğiyle tanıma şansı bulduğum Sebla Şahin, Etkinlik Sorumlusu Irmak Öngü ile İstanbul Kalkınma Ajansı’nın desteklediği yeni projeleri “Modern Sanata Dokunun!” konusunda bilgiler aldık ve Erol Akyavaş Retrospektif sergisini rehber eşliğinde gezdik (bu serginin açılış toplantısına katılıp; İlona Akyavaş’ın içten açıklamalarıyla sanatçıyı daha iyi algılamış, daha sonra yurt dışında yaşayan bir arkadaşımla tekrar görmüştüm, ama her gelişimde farklı güzellikler keşfettiğim bir sergi oldu. Sergiye ait fotograflarıma ŞURAYA tıklayarak erişebilirsiniz). Istanbul Modern Genel Müdürü Çiler Yıldız ve İstanbul Kalkınma Ajansı adına bizlere katılan Arzu Parmaksız ile Nesrin Bedeloğlu’ndan dinlediğim bilgileri sizlere de aktarmak isterim.
2004 yılından bu yana, çağdaş sanatçıların sergilerine evsahipliği yapan Istanbul Modern; müze için yerleştirdiği dokunmatik ekranlı tablet bilgisayarlarla konuklarına hizmeti bir adım ileriye taşıyor. Müze girişinde incelediğimiz bordo renkli ve kocaman bir cep telefonunu andıran dokunmatik ekranlı kiosk ise bu yılın sonuna dek Istanbul’un 13 ayrı noktasında yer alacak. Önümüzdeki yıl sayılarının daha da artacağı belirtilen kiosklar; hem bu şehirde yaşayanlara, hem de Istanbul’u gezmeye gelen yerli yabancı konuklara modern sanata dokunma şansı tanıyor. “Modern Sanata Dokunun” projesi; İstanbul Modern’in her kesimden ziyaretçiye sanatı sevdirme ve onların etkin biçimde sanata katılımlarını sağlamayı da hedefliyor. Ziyaretçinin ilgiyle kullanımını sağlayacak bir iletişim dili ve küratöryel kapsam ile hazırlanmış içerik, hem Türkçe hem İngilizce olarak potansiyel ziyaretçilerin hizmetine sunulmuş. Şimdilik Atatürk Hava Limanı, Sabiha Gökçen Hava limanı, Sultanahmet Meydanı, Tünel, Galata, Kanyon, Kadıköy İskelesi’nde yer alan kiosklardan; ilerideki tarihlerde bilet satışı da planlanıyor. “Modern Sanata Dokunun” projesiyle; müzenin potansiyel ziyaretçilerinin çağdaş sanatla ilgili farkındalığının sağlanması, ücretsiz eğitim-sosyal programlara katılımın artırılması ve İstanbul’da gelişen alternatif kültür turizmine katkıda bulunulması hedefleniyor. Proje kapsamında müze içerisinde, ziyaretçilerin kullanımına sunulan tablet bilgisayarlardaki İstanbul Modern mobil uygulaması aracılığıyla müze koleksiyonu, sanatçılar ve eserleri ile ilgili kapsamlı bilgilere, dijital sergi kataloglarına ve yayınlara erişilebiliyor.