:::: MENU ::::

Boyun Eğmeyeceğim, Bu Partiye Oy Vermeyeceğim

boyun egme-Son 10 yılda yaşananlardan dersler çıkarıp; adam gibi çalışmayan,
-Gençlere, kadınlara adaylık hakkı tanır(mış) gibi yapan,
-“Her kanattan seçmenim var” demek adına olmadık şaklabanlıklara imza atan,
-Bölücüye, gericiye, hırsıza kucak açıp; düzgün isimleri dışlayan,
-İnşaat baronları ve taşeronlarıyla halvet olanları listelerin başına oturtan,
-Parti başkanlarının oy kullanmasını bile sağlayamayan,
-“Çevreye saygılıyız” derken, içine edilmesine çanak tutan,
-Ekonomik çözümler konusunda, bir arpa boyu yol alınmamış hamasetlerle oyalanan,
-Adalet, hak, hukuk kelimelerinin anlam yitirmesine göz yuman,
-Yıllardır bölüp durdukları sol’u bir araya getirmek yerine; döneklerden medet uman,
-Yumurta kapıya gelene kadar adaylarını belirleyemeyen,
-Ölümü gösterip; sıtmaya razı olmamı yüzsüzce bekleyen bu partiye oy vermeyeceğim, “bak öcü gelir ama” tehditlerine boyun eğmeyeceğim.

“Aman ne yapıyorsun, karşı tarafa yarayacak” safsatasından çok sıkıldım; “40 katır mı, 40 satır mı” sorusundan daha da çok sıkıldım. Bir önceki seçimlerdeki hezimet ertesinde adam gibi çalışmaya başlamaları çok mu zordu? “İstenmeyen tarafa oy gitmesin” diye nasıl olsa kendilerine oy verileceğinden emin olarak yayıldıkça yayıldılar. Solda birlik sağlamak, bölünen oyları toparlamak yerine köşelerine çekilmeyi seçtiler. Vatandaşa “kümesteki kaz” gözüyle bakan karşıtlarından ne farkları kalıyor ki bizlere “çantada keklik” diye baktıklarında.
Gezi Parkı sürecinin başında ne sesleri çıktı, ne solukları; gencecik çocuklar telef olurken sokaklarda, onlar sırça köşklerinde rant hesaplarına devam ettiler. Ne zaman kendilerine politik sahnede yer olduğunu gördüler, sesleri yükseliverdi. Geç kaldınız beyler; o gençlerin vebali sizlerin de boynunda artık, kanları sizin de ellerinize bulaştı. Genel seçimlere kadar aklınızı başınıza devşirin, bu vatan için canını veren atalarımızdan emanet aldığınız partiyi, layık olduğu yere taşımak için çalışın. Hırsızları, uğursuzları, dönekleri, çapsızları itin elinizin tersiyle. Solda birliği sağlamak için çabalayın, bölünen oyları bir araya getirmek için uğraşın. Bu ülkede yüreği hala vatan sevgisiyle çarpan milyonlar var; yeter ki sizler de yürekten bakmayı, bakıp da görebilmeyi bilin.

Görsel Muhsin Akgün’e ait http://www.muhsinakgun.com/


Ruhumu Dinlendiren Film Müzikleri

Kahkahalarla gülerken, bir anda gözyaşlarına boğulup, sonra yine aynı hızla kahkahalar atabildiğiniz filmleri sever misiniz? Ben pek severim, her iki ruh hali de yaşıyor olduğumu hatırlattığı için belki de.
Ülke gündemi nedeniyle kendimi boğulacak gibi hissettiğimde; o sevdiğim filmlerin müziklerini dinliyorum, ruhumu arındırmak için. Bir süreliğine de olsa huzurlu hissediyorum. Uzun süre meditasyon yapmayı beceremeyen benim gibi hiperaktiflere tavsiye ederim. Video linkleri arasında oradan oraya zıplarken, başka harika melodiler keşfetmek de  ikramiyesi olabilir tabii.
İşte benim listem; daha çok var, ama video linki aramaktan sıkıldım itiraf edeyim 🙂

Mediterraneo (4)

Beni en çok oyalayan, yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştiren, dinlerken bir yandan da hüzünlendireni Mediterraneo. Üzerine tıklayıp izleyebilirsiniz; yazıya koyduğum fotograf da filmin en etkileyici sahnesinden. Diğerlerini kopyala yapıştır ile dinleyebilirsiniz.
Belki yazının altına yorum yazıp, sizler de kendi sevdiklerinizi eklersiniz.

İl Postino http://youtu.be/VeMBsK30S78
Cinema Paradiso http://youtu.be/hLe9gTKQ4LU
Radio Days http://youtu.be/1S07ljqJmBQ
As Good As it Gets https://youtu.be/kQcWAG81DzY
Mine Vaganti http://youtu.be/lnJdqg76L6U
Under the Tuscan Sun http://youtu.be/xWCkaKS7o-o
Midnight in Paris http://youtu.be/bmVTnLR02Nc
La Vita e Bella http://youtu.be/lhlvV7mjeJM
Babam ve Oğlum http://youtu.be/q1WRHEkE3Hk
Dedemin İnsanları http://youtu.be/GKGqCrodrgk

 

image credit http://rozup.ir/up/up000/Movie-En/Mediterraneo%20(4).png

 


Arşivi Parçalamak: Bir Osmanlı Ailesinde Temsil, Kimlik Hafıza

31 Ocak sabahı katıldığım PRİstanbul toplantısının yapıldığı Salt Galata binası yetkilileri, bizlere hoş bir jest yaparak; zarif ve sabırlı bir rehber eşliğinde, alanda yer alan harika bir sergiyi gezmemizi sağladılar. Sergide çektiğim fotografların tamamını, Google Plus üzerindeki albümden ŞURAYA tıklayarak inceleyebilirsiniz.

Bu sıralarda, teyzemin ameliyat öncesi tetkikleri ve sağlık durumundaki değişimler nedeniyle kafam karışık, canım yazmak istemiyor, ama bu keyifli sergiyle ilgili bilgileri sizlerle paylaşmak istedim. Salt Galata’nın web sayfasından aldığım bilgileri aşağıya ekliyorum. Kendinize vakit ayırıp bu sergiyi mutlaka gezin. Hatta gününüzü azıcık uzun planlayın; bu harika binadaki arşivleri ve Osmanlı Bankası günlerinden kalma kasa odalarını da gezin.

kucuk foto 2

Arşivi Parçalamak: Bir Osmanlı Ailesinde Temsil, Kimlik Hafıza, yaşam öyküsünün tıpkı arşiv gibi, kimi zaman birbirinden kopuk, rastlantısal, irrasyonel, kurgulanmış ve filtrelenmiş bir olaylar yığını olduğu fikrinden ilerler. Geç Osmanlı döneminden Türkiye Cumhuriyeti’ne üç kuşağı kapsayan ve Hatice Gonnet Bağana tarafından SALT Araştırma’ya bağışlanan Said Bey Arşivi’nin 1900-1940 dönemine odaklanır.

Sergi, karmaşık bir geçiş sürecinde bir ailenin kendisini yazı, fotoğraf, anlatı, müzik ve nesnelerle nasıl ifade ve temsil ettiğini anlamaya çalışır. Aile üyelerinin kendi hafızalarını nasıl oluşturduğu ve sakladığını; bu hafızanın erken cumhuriyetin kurulmakta olan ulusal anlatısıyla nasıl iç içe geçtiğini, kendi sınırlarını çizerek kimliklerini nasıl kurguladığını ve kimleri birer öteki olarak bu sınırların dışında bıraktığını inceleme olanağı sağlar. Ayrıca, biyografi ve tarih yazımının olanak ve engellerini tartışmayı, bunları mümkün olduğunca şeffaflaştırmayı amaçlar. Arşiv ve biyografiye atfedilen bütünsellik, düzen, yalıtılmışlık ve mahremiyetin antitezini “parçalamak” kelimesiyle vurgular.

Arşivi Parçalamak, bir tarih ve arşiv sergisi olduğu kadar bir tarih yazımı ve arşivcilik sergisi, bir tarih yazımı denemesidir.

Said Bey kimdir?
Mehmed Said Bey (1865-1928), Mekteb-i Sultânî (bugünkü Galatasaray Lisesi) mezunlarındandır; aynı okulda hocalık yapar, sarayda tercüman olarak çalışır. Evinde bir piyano bulunur, her gün neler yaptığını ajandasına not alır, sinemaya gitmeyi sever, çocukları bir matmazelden Fransızca dersi alır, 1920’lerde ailesiyle Şişli’de bir apartman dairesine taşınır. Fransız tarihçiler François Georgeon ve Paul Dumont’un tanımıyla adeta bir “İstanbullu burjuva karikatürü”dür.

kucuk foto 1

Ece Zerman’ın yüksek lisans tezinden yola çıkarak kavramsallaştırdığı bu proje, SALT’ın “Açık Arşiv” serisi kapsamında geliştirildi. Serginin tasarımı Future Anecdotes Istanbul tarafından gerçekleştirildi.

Osmanlıca transkripsiyon: Sinem Gülmez
Fransızcaya çeviri: Noémi Lévy Aksu
İngilizceye çeviri: R. Aslıhan Aksoy Sheridan, Michael D. Sheridan
İllüstrasyon: Sait Mingü
Animasyon: Boran Güney

 


İki Haptan Birini Yutmak Zorunda Değiliz

Kırk katır mı, kırk satır mı sorusundan sıkılmadınız mı? Yağmurdan kaçarken doluya tutulmaktan bıkmadınız mı? Birilerinin size sürekli ölümü gösterip, sıtmaya razı etmelerinden yorulmadınız mı? Ben çok sıkıldım.
Aman Ballhead olmasın da kim olursa olsun diye Yellowrose’a dört elle sarılanları hayretle izliyorum. Nasıl içiniz rahat ediyor, hafızanız tamamen mi silindi.
“E ne yapalım yani” diyene kadar adayları iyice inceleseniz, sorgulasanız, araştırsanız. “Kimdir bu, neden bu kadar hevesle talip olmuş bu işe” diye bir durup düşünseniz. İnşaat baronlarıyla el ele, kol kola yaşayan şehr-i eminlerden hala ne umuyorsunuz. Size nefes alabileceğiniz parklar yeşil alanlar, ruhunuzu zenginleştireceğiniz sanat merkezleri filan mı yapacaklarını sanıyorsunuz.
Hiç sordunuz mu semt pazarınız neden yok oldu? Havalı marketler iş yapsın diye, ulaşımı zor ücra köşelere tıkıştırılmış pazar yerlerinden memnun musunuz?
Peki ya yan sokağınızda, ağaçlıklar içindeki eski köşke ne oldu? Az ilerideki devasa boş alana Japon Bahçesi yapacağım diye sizden oy toplayıp, sonra orayı bir inşaat baronuna peşkeş çektiklerinde hesap sordunuz mu maaşını ödediklerinizden.
Bu ülkede, siyaseti futbol takımı tutar gibi destekleyenlerle geldiğimiz nokta ortada. Ya mavi hapı yutacaksın, ya kırmızıyı… MatrixBluePillRedPill
Haydi canım sen de, bir başka dünya mümkün, yeter ki azıcık araştıralım, inceleyelim ve sonra da göreve geldiklerinde denetleyelim.
Kim seçilirse seçilsin, bize hesap vermek zorunda. Varlıklarıyla bizlere lütufta bulunmuyor bu zatlar, onları oylarımızla bize hizmet vermeleri için seçiyoruz. Koca koca sahnelerden, otobüs tepelerinden büyüklük taslamalarına göz yummayalım artık. Politikacıların %98 inin hamasi duygularla bu göreve soyunmadıklarını anlamak gerek. Bu ünvan onlar için bir iş, hatta bir an önce politikacıların; futbol yıldızı ya da şampiyon tenisçi olmadıklarının da ayırdına varılmalı.
Bu seçimde oy vermeden önce; belediye meclisine kimler aday olmuş, daha önce neler yapmışlar, nasıl birileri bu insanlar diye araştırın. Mahallenize muhtar seçeceğiniz kişiyle tanışın, gözlerinin içine bakın.
Haydi azıcık çaba harcayın, bu seçimlerde iki haptan birini yutmak zorunda kalmayın.

Görsel kaynağı  http://goo.gl/BG9FI1


Türkiye Cumhuriyeti Bir Gecede Kurulmadı

Ne tarafa dönsem bir karamsarlık, bir umutsuzluk görmeye başladım. Bu kadar umutsuz ve karamsar olmamalıyız; elimizde Atatürk ve silah arkadaşlarının bizlere bıraktığı sağlam bir yol haritamız var. Bizlere emanet ettikleri Türkiye Cumhuriyeti bir gecede kurulmadı.
Karşılarına dikilmiş tam donanımlı emperyal ordulara rağmen Atatürk ve silah arkadaşlarının başardıklarını, küçük yaşlarımızdan başlayarak eğitimimizin her adımında öğrendik. Belki yeniden hatırlamamızın da zamanı gelmiştir. Atatürk

“Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça, terk olunamaz. Onun için küçük, büyük her cüzütamı, bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük, büyük her cüzütam ilk durabildiği noktada, tekrar düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam eder. Yanındaki cüzütamın çekilmeye mecbur olduğunu gören cüzütamlar, ona tabi olamaz. Bulunduğu mevzide nihayete kadar sebat ve mukavemete mecburdur.”

“Biz bir amaç takibediyoruz. Bu amacımız öteden beri muhtelif vesilelerle ifade edilmiştir. Ben şimdi de onu tekrar ediyorum: Milletin, devletin bağımsızlığını muhafaza etmek. Bunun içinde namus ve şeref tamamen yer alacaktır. Müstakil olarak milletimizin muayyen hudutlar dâhilindeki tamamiyetini muhafaza etmektir. Bunun için muharebe ediyoruz. Efendiler; memleketimizin ellide biri değil, her tarafı tahribedilse, her tarafı ateşler içinde bırakılsa, biz bu topraklar üstünde bir tepeye çıkacağız ve oradan savunma ile meşgul olacağız. Bundan dolayı iki karış yer işgal edilmiş, üç beş köy tahrip edilmiş diye burada feryada lüzum yoktur. Ben size açık söyliyeyim; efendiler bazı yerler işgal edilmiştir bunun üç misli daha işgal edilmiş olunabilir. Fakat bu işgal hiçbir vakitte bizim imanımızı sarsmayacaktır.” (1920)

“Vatan mutlaka selamet bulacak, millet mutlaka mesut olacaktır. Çünkü kendi selametini ve kendi saadetini; memleketin, milletin saadeti ve selameti için feda edebilen vatan evlatları çoktur. “
25-26 Nisan 1922 Atatürk

“Milletin mukadderatını doğrudan doğruya üzerine alarak karamsarlık yerine ümit, perişanlık yerine düzen, tereddüt yerine azim ve iman koyan ve yokluktan koskaca bir varlık çıkaran meclisimizin, yiğit ve kahraman ordularının başında bir asker sadakat ve itaatiyle emirlerinizi yerine getirmiş olduğumdan dolayı, bir insan kalbinin nadiren duyabileceği bir memnuniyet içindeyim. Kalbim bu sevinçle dolu olarak, pek aziz ve muhterem arkadaşlarımı, bütün dünyaya karşı temsil ettikleri hürriyet ve bağımsızlık fikrinin zaferinden dolayı tebrik ediyorum. “
1922 (Atatürk’ün S.D. I, S.240)


Yeni Umutlarla Yeni Yıla Merhaba

Istanbul   Galata Tower
2014 yılı;
Onurumuzla, sahip olduklarımıza şükrederek, anlamsız hırslardan arınarak, bebekler gibi kibirsizce, her sabah daha yenilenerek, barış içinde “bir orman gibi hür ve kardeşcesine” yaşayacağımız; ruhlarımızın hep genç kalacağı, daha bereketli, daha huzurlu ve çok daha güzel bir yıl olsun.

Bu maddeler de hep aklınızın bir köşesinde bulunsun.
-Kendinizi sevin, önemseyin.
-Yeri geldiğinde egoist olmayı deneyin, kendinize daha çok vakit ayırın.
-Halinizden şikayet etmeyi aklınızdan bile geçirmeyin.
-Cahiller ve aptallarla tartışmayın, nefesinizi boşa tüketmeyin.
-Çok kızgın ve sinirli olduğunuz zamanlarda bile gülümsemeye çalışın. Hayata gülümsemek, bütün dertlerin en güzel ilacı.

Sevgi ve ışıkla kalın…


Başarı Nedir Sizce?

Başarı göreceli bir kavram. Herkes için farklı bir anlamı var başarının. Kimi zaman bir çocuk için kurabiye kavanozuna erişmektir. Yaşlanınca da, epey yüksek bir kaldırıma yardımsız çıkmak olabilir başarı.
Ülkemizde yaşanan son olaylara bakınca; her türlü şartta onuruyla yaşayabilmek, bana başarıların en büyüğü gibi geliyor.
Başarı tanımları arasında en sevdiğim, ünlü Amerikalı yazar ve şair Ralph Waldo Emerson’un satırları:

“Başarı, sık sık gülmek ve çok sevmektir. Akıllı insanların saygısını, çocukların sevgisini kazanmaktır. Dürüst eleştirmenlerin onayını almak, sahte dostların arkadan vurmalarına dayanmaktır. Güzeli sevmektir. Herkesteki en iyiyi bulmaktır. Karşılık beklemeyi hiç düşünmeden, kendiliğinden vermektir. Geride ister sağlıklı bir çocuk, ister kurtarılmış bir ruh, ister bir parça yeşil bahçe, ister iyileştirilen bir sosyal durum bırakarak dünyanın iyileşmesine katkıda bulunmaktır. Gönlünce eğlenmek ve gülmek, kendinden geçerek şarkı söylemektir. Tek bir kişi bile olsa, birinin sizin varlığınızdan dolayı daha rahat nefes aldığını bilmektir…”

Emir bebeEmir stage tuxYukarıda sıralananlardan çoğunu yapabildiğim, ilk fotograftaki minik sarı kafanın diğer fotograftaki genç adama dönüştüğünü görebildiğim ve Emerson’un yazısındaki maddelerin hemen hemen hepsini tamamlamış dostlara sahip olduğum için de kendimi başarılı sayıyorum.
Haydi şimdi siz de bir kağıt kalem alıp kendi başarı ölçülerinizi ve ne kadarını tamamlayabildiğinizi sıralayın, kolay gelsin.


Kablo Karmaşasına Zarif Çözüm

cable binTeknoloji evlerimize iyice yayıldığından bu yana kablo karmaşası herkesin dertlendiği konulardan biri oldu. Bu konuda zaman zaman esprili, zaman zaman da gayet akılcı çözümlere rastlayıp birbirimizle paylaşırız. Bu sabah Fancy‘de rastladığım bir çözümü daha kalıcı kılmak adına blogda bir yazıyla paylaşmak istedim. Tabii sevgili Burak Dönertaş‘ın bloga yaptığı yeni düzenlemeleri sizlere tanıtmak isteyişimi de eklemeliyim 🙂 Bir iki ufak değişiklik daha yapacakmış, onları da heyecanla bekliyorum. Uzun zamandır yeni yazı eklediğimde, özellikle cep telefonu veya tabletten okumaya çalışan dostlardan gelen uyarılar nedeniyle “tema eskimiş abla gel vazgeç inadından değiştirelim” uyarılarına kulak asmadığımı görünce Burak da cebren değiştirivermiş 🙂 İyi ki de değiştirmiş, gözlüksüz bile okunabilen şık bir blogum var atık 🙂 Ellerin dert görmesin sevgili Burak Dönertaş, sağol varol.

detayafterGelelim Bluelounge namlı firmanın bana göre pek leziz kablo karmaşası çözümüne; Cable Bin adını verdikleri ürün hem fazla yer kaplamıyor, hem de görünüşü rahatsız edici değil. Fiyatı şimdilik pahalı tabii.
Bluelounge; pratiklik ile iyi tasarımı ustalıkla harmanlayarak günlük hayatımızdaki sorunlara zarif çözümler ulaştıran bir firma. İnternet dünyasının yaratıcı fikir ve tasarımlarını kuluçkalayan markaları seviyorum. Sonuçta aslan payını alsalar da, çok sayıda genç insana kaynak sağlayıp umut oluyorlar.


The Hobbit: The Desolation of Smaug

Bu sabah öngösterimle izleme şansı bulduğum: The Hobbit: The Desolation of Smaug/ Hobbit: Smaug’un Çorak Toprakları filminden söz etmek istiyorum sizlere. Hemen bir uyarıda bulunayım, lütfen 12 yaş altı çocuklarınıza bu filmi izletmeyin. Türlü çeşitli yaratıklar, kanlı savaş sahneleri, hele hele devasa örümcekler özellikle 3 boyutlu izlendiğinde huzurlu uykularını bozabilir.
Filmin yapım bilgileri ve konusunu; daha eski tarihli iki yazımdan BURAYA ve ŞURAYA tıklayarak okuyabilirsiniz.
Bu yazımda sizlere filmdeki çekici aktörlerden söz edeceğim.

see-richard-armitage-as-thorinİlk filmde de keyifle izlediğim Thorin Oakenshiled/Richard Armitage bu kez daha çok sahnede yer alıyor ve yine pek hoş. The London Academy of Music and Dramatic Art eğitimli, 1971 doğumlu aktörü daha önce fark etmemiş olmayışıma hala şaşıyorum 🙂
lee-pace-thranduilThe Fall ile tanıyıp hayran olduğum, Pushing Daisy ile izini sürdüğüm; Thranduil/Lee Pace’i ilk filmde yüzündeki ağır makyajla zor tanımıştım. Bu filmde de hayran hayran izledim görüntüde olduğu sahneleri.
Kiliİlk filmde daha az yer alan, bu filmde oldukça öne çıkan bir başka çekici aktör de Kili/Aidan Turner. Being Human izleyicilerinin yakından tanıdığı aktör; orman Elf’i Tauriel/Evangeline Lilly’e kaptırıyor gönlünü.
luke-evansYine bu filmde karşımıza çıkan bir başka çekici oyuncu da Bard The Bowman/Luke Evans. Fast&Furious6 dan hatırlayacağınız Gal’li oyuncu, mitolojik filmlerin de vazgeçilmezi.
LegolasSırada efsanevi Legolas/Orlando Bloom var. Bu genç aktör Elf ve korsan olarak kariyerine devam etsin lütfen. Günümüzde geçen filmlerde oldukça silik kaldığını çok kişi kabul edecektir 🙂
Ve son olarak sesiyle bile diğer oyunculardan rol çalabilen Benedict Cumberbatch namlı hınzır velet. Filmde Smaug ve Necromancer’a sesiyle can veren ünlü oyuncunun Julian Asagne’ı canlandırdığı filmi de heyecanla bekliyorum.
Haftasonu kendinize vakit ayırın ve bu filmi izleyin, ama mutlaka IMAX/3D izlemeye çalışın. Kitapları seri halde okuyanlara önerim ise; okuduklarını unutup, beyazperdenin büyüsüne kendilerini bırakmaları.
Hepinize iyi seyirler


Engelli Asansörlerini Kullanmayalım, Gereksiz Yere Kullananları Uyaralım

Hepimizin dikkatini çeken bir durum bu aslında, genellikle acelemiz olduğundan veya “şimdi bulaşmayayım bu densizlere” diye düşünerek uzaklaşıp gideriz. Sevgili Simto Alev‘in defalarca yazdığı, paylaştığı durumlardan birini de bu sabah gördüm.  Yanda göreceğiniz fotografın altına yazdığı açıklama şöyle:

asansor

Yer Şişhane metro asansörü… Fotoğrafta asansörden iniyor gibi gözükenler, aslında benden evvel binip, bi abinin “eşim hamile, burda engelli var” demesiyle inenler. (aceleyle çekildiği için fotoğraf böyle) Ama asıl hikaye devamı…

Burdaki abilerden biri, bir sonraki asansöre de bizimle (kardeşim ve ben) geldi. Asansörün kapısında “o fotoğrafı siler misiniz” diye çıkıştı. İtiraz ettik tabii. Abi biraz hiddetlendi, “benim fotoğrafımı çektiniz, istemiyorum” Ben de “burası kamusal alan, istediğimiz gibi çekeriz” dedim. Abimiz durur mu? “Ben de sizi çekeyim o zaman” diye atarlandı..

E ama yer mi? Bize yapılır mı? Kardeşimle hemen azıcık geri çekilip poz verdik, en güzel gülümsememizi takındık. “Buyrun çekin” dedik… Abimiz en net tabiriyle göt oldu. Ama eğlence bitmedi…

Asansöre bindik. “Twitter kullanıyor musunuz” dedim. “Yok” dedi. “Kullansaydınız beni mention edin diyecektim” dedim. Sonra sosyal medyaya sataştı. Bitmiyor hikaye… 3 Dakikalık asansör yolculuğu oysa alt tarafı…

“Ya bari beni bi araştırın Google’da, bak adım simto alev” dedim. Samimiyetle ama. “Sen kimsin ki!” diye çıkıştı. “Önemli biri değilim, sadece halimi tavrımı görün” dediğimde, bana kalırsa 2. defa göt oldu.

“Çekiyorlar böyle, sosyal medyaya falan koyuyorlar” dedi. “E koyacam tabii” dedim… “Ama ben sizi görmedim, o yüzden bindim” diye savunmaya geçti…

Asansörün kapısı açıldı.. Kardeşim “engelli asansörüne neden bindiniz ki zaten” dedi. Ben “tabela da var” diye tamamladım. Caddeye çıktık, “acelem var” dedi. Ayrı yönlere gittik, o köşeyi döndü… “salak salak konuşuyorlar” dedi… Kardeşim arkasından bağırdı, ben susturdum, iplemedim..

Garip haller bunlar… Adam aslında vicdani olarak suçlu hissediyor ve bu şekilde yayınlanmak istemiyor. Hem de tüm iyi niyetle iletişim kurma çabamı karşılıksız bırakıp savunma yapıyor.

ps: o abi bu fotoğrafta görünüyor mu, görünüyorsa hangisi, görünmüyorsa neden görünmüyor söylemeyeceğim. Belki eskaza kendine rastlarsa, burada atarlanıp kendini gösterir zaten.

Benzer durumlar gördüğünüzde bir durun, düşünün ve LÜTFEN ama lütfen tepki gösterin. İnsan kılığındaki bu yaratıklar, kalplerinin ve vicdanlarının yerini unutmuşlar, hatırlatmak gerekiyor. Zor, hem de çok zor onlarla anlaşmaya ve dert anlatmaya çalışmak, ama denemeliyiz. Kolay olanı tabii ki yanlarından geçip gidivermek, ama LÜTFEN artık bu yolu seçmeyelim. Ne kadar çok çeşitli kişiden; her yaştan, her kesimden ve her cinsiyetten tepki görürlerse düşünmeye başlama ihtimalleri o kadar artacak. 2009 yılında yazdığım bir YAZIDA Mecidiyeköy Metrobüs girişinde Simto ile birlikte yaşadıklarımızı anlatmıştım. O günden bugüne anlayış olarak bir arpa boyu yol almış olmamız çok acı.


Sayfalar:1...20212223242526...61