Bir rastlantıyla bulmuştum blog yazılarını, kimbilir ne ararken, yine oradan oraya atlayıp zıplarken, satırları beni ekran karşısına çakıvermişti. Bir nefeste beş altı blog yazısını okuyup, kahraman ilan etmiştim onu. Friendfeed’de, Twitter’da yazılarını paylaşıp, daha çok kişinin ondan feyz almasını sağlamaya çalışmıştım. Bir süre sonra bloguna gelen ziyaretçiler üzerinden durumu fark edip Friendfeed’de boy göstermişti.
İlk katıldığı Likemind bugün gibi aklımda; hastalığın izlerini, gözlerindeki hayat ışığı ve coşkusuyla yok eden enerjisine, onunla tanışan herkes hayran kalmıştı. Ekstrem sporlara tutkun, demir at hayranı, hızlı sürücü ve daha çokça kelime ile tanımlamak mümkündü onu.
Sık sık görüşüp, kafasındaki projeleri konuştuk, güldük eğlendik. “Kanser hastalarını hastalıktan önce etraflarındaki umutsuzluk havası öldürüyor abla, kendilerini o kadar yalnız hissediyorlar ki” demişti.
Bu konuda yapmak istediklerine bir an önce başlamak, onlarca hastaya umut olmak istemişti. “Herşeye rağmen yalnız değiller”, “Dancer of Cancer” isimli iki zorlu projeyi hayata geçirdi kısa sürede.
Ona destek olan firmalar ve dostlarıyla, Türkiye’yi dolaşıp kanser hastalarına umut vermeye, onlara bu zorlu mücadelelerinde yalnız olmadıklarını anlatmaya başlamıştı. Dans projesi de işin bir başka ayağı idi. Hastalığa yakalanan ve tedavi olanların hayat kalitesini yükseltmek ve sosyal hayatta daha kolay yer almalarını, gelecek günlere daha umutla bakmalarını sağlamak istiyordu. Gezdiği yerlerden, tanıştığı hastalardan haberleri ve videoları paylaşıyordu bizlerle. Yol hikayeleri de ayrı eğlenceliydi.
Bir süre sonra menhus illet yine yakasına yapıştı, tekrar kemoterapi almaya başladı. Tedavi süresince de çalışıp, paylaşmaya devam etti. Blogu, projeleri, işi, dans aktiviteleri vs derken günler geçip gidiyordu. Kemoterapi bitince yine yollara düştü, yine umut olmaya çalıştı birilerine. Bütün bunları yaparken aslında sağlık sorunu olmayan birçok insana da örnek oluyordu. Hatta arada sırada rastladığım, genç ve sağlıklı arkadaşların yazdığı “ay çok sıkıldım, öf çok daraldım” minvalli feedlere onu örnek gösteriyordum. Hastalığı ilerlemeye başladığında, tedavisine ailesinin yanında devam etmek istedi ve Manisa’ya taşındılar. Oradan da yazıyor ve bizleri bilgilendirmeye devam ediyordu.
29 ağustos günü yazdığı yazıyla hastalığın başka yerlere de sıçradığını öğrenmiştik. Umutlar tükenmiyordu, hep birlikte bir mucize beklemye başlamıştık. İstanbul’a gelip tekrar hastaneye yattığında ziyaretine gittim. Epey zayıflamıştı ama şakalarımıza gülüp, hınzır cevaplar vermeye devam ediyordu. Bizlerden kitabı ile ilgili destek istemişti. Arkadaşlarımız hemen organize oldular ve araştırmalara başladılar. Onunla hayatında bir kez bile karşılaşmamış bir dost yazıların düzeltmenliğini üstlendi, bir bölümü matbaa araştırmalarını, sevgili dost Burak Dönertaş’ta kapak çalışmalarını. Matbaa aşaması pek çetrefilli olduğundan onun hemen görebilmesi için taslak kitap hazırlanıp bastırıldı, emeği geçen bütün arkadaşlara teşekkürler.
Kitabı aldığında ne kadar mutlu olduğunu bizlere çektikleri video ile görüntülediler. Ziyaretine gittiğimde sohbet ediyor, şakalaşıyordu. Gözlerinde umut vardı.
Sonra bir gün, yeni bir mesaj yazdı “kan gerektiği ile ilgili” hemen herkes tanısın tanımasın onun için seferber oldu. Toparlanıp hastaneye gittiğimde o coşkulu, heyecanlı genç adam yoktu artık. Gözlerindeki umut ışığı sönmüş, yerine bitkin bir bakış gelmişti. Yine de bana gülümsemeye çalıştı, fazla konuşamadık, çünkü ağrıları için verilen morfin nedeniyle uyukluyordu. Anneciği yine umutla; iyileşeceğini, Manisa’ya gideceklerini, hatta beni de keyifle ağırlayacaklarını anlatıyordu. Havanın kararmasını bahane edip, müsaade istedim ayrıldım yanlarından.
Onun için hala bir mucize umudumuzu yitirmemeye çalışıyoruz dostlarla, gelen haberler umut kırıcı olsa da, mucizelerin sadece filmlerde ve masallarda olmamasını diliyoruz.
Haydi bre çılgın çocuk, haydi bre David Paşa; bir gayret daha, kafa tut şu menhus illete yine, yenersin onu, çeker gider bedeninden, daha önce başardın, yine yapabilirsin.
Ama yetmedi dualarımız, dileklerimiz, Davut bu kez savaşı kazanamadı, akşam saatlerinde kaybettik. Ruhu huzur bulur umarım. Ailesinin ve dostlarının başı sağolsun.
Herşeye Rağmen Yenecek Davut.
Başınız sağ olsun.
Allah sevenlerine sabır versin.
Gittiği yerde mutlu olsun
Ruhu şad, mekani cennet olsun.
Senin sayende taniştigim bu güzel insana yine senin vasitanla veda etmek… Sagol Muge, vesile oldugun icin… Her ikisi icin de…
annemin hastalığı için araştırma yaparken davuta ve size rastlamıştım. Davut benim de kahramanımdi hala da kahramanım. Herkese ornek gösterdiğim tanışmak için can attığım mükemmel insan. Duyduğumda canım nasıl yandı anlatamam icimde ki acı oturdu kaldı.uzun süre de gitmeyecek.
Mekanı cennet olsun güzel insanın Allah rahmet eylesin sevenlerine dayanma gücü versin.
davut un bloguna rastlamam tamamen şans eseri oldu.şans eseri 1 hafta önce falan rastladım.ve dedimki allahım ben bu çocukla tanışmalıyım.sonrasında birde baktım ki ne göreyim,benim davut un bloğunu gördüğüm zaman davut ölümle pençeleşiyomuş acil kan a ihtiyaç var diye bir yazıgördüm ve ümidim tükenmeye başladı.ya ne diim mükemmel bir çocukmuş .allah mekanını cennet etsin.sevenlerine ailesine sabır versin..
çok üzgünüm müge abla ya…çok üzgünüm. resmen aklıma geliyor her bunaldığımda…oturup yazdıklarını; hakkında yazılanları okuyorum, dua ediyorum ruhuna…tanıdığım en güçlü insandı. allah rahmet eylesin.