:::: MENU ::::
Browsing posts in: Sağlık

Kendinize “olduğu gibi olmak” için izin verin…

Yeni yılın ilk gününden hepinize merhaba. Bir genç dosta kendisini anlamsızca hırpalamaması için yardımcı olabilecek eski notlarıma bakarken buldum Cem Şen Üstadın yazdıklarını. Lütfen sakince okuyalım, sindirmeye çalışalım. Aradan bir süre geçtikten sonra tekrar okuyalım. Şifa olsun hepimize.
Sevgiyle ve muhabbetle…

Cem Şen
2013 Ekim, Dharma Konuşması
ANLAR
Anlar vardır.
Bazen sıcak bir yaz günü esen rahatlatıcı bir esintiyle perdenin uçuşmasıdır. Bazense annenizin kucağında şefkatle sarılıp sarmalanmaktır. Sevgilinize baktığınızda adeta her şeyin tuhaf ışıklarla gözlerinizi kamaştırmasıdır. Dün Ali, burnunu annesinin burnuna dayayıp, “Gözlerinde Ali var anne,” demiş. Güzel anlardır bunlar; ve akılda kalırlar. Sizi sizden daha büyük bir şeye kavuştururlar.
Bazen tatları çay gibi acıdır. Kusurludur. Giymekten hoşlandığım yırtık pırtık tişörtüm gibidir. Karım için “yer bezidir”, benim içinse onunla geçirdiğim ilk gecem.
Bazı anlar, eksiktir, kusurludur. O âna bakan göz isteklerin, korkuların ve kıyaslamaların gözüyse, o zaman yalnızca ondaki eksikliği ve kusuru görür. “Ben”i aşan bir genişlemenin, korkusuzluğun ve uyanıklığın olduğu anlar söz konusu olduğundaysa eksiklik “mükemmellik” anlamına gelir.
Bir Zen sözü, “Leyleklerin bacakları uzundur ama keserek kısaltılamazlar,” der. Her an, yalnızca o halde var olabilir. Her an yalnızca onu görebilen bir göz ile güzelleşir, onu göremeyen göz ile sıradanlaşır, onu görmek istemeyen göz ile bakıldığındaysa çirkinleşir.
Anlar herkes için değildir; herkes için varolmazlar. Anlar, yalnızca onları görebilecekler için vardır. Muhteşem bir gül, eğer siz onu göremiyorsanız yalnızca elinize batan dikenli bir dal parçasıdır. Güzellik, siz onu görebiliyorsanız vardır.
Eğer herhangi bir ânı görebiliyorsanız o zaman bütün anlarda güzellik vardır. Eğer görmeyi başaramıyorsanız, anlar güzel değildir.
Size bakan göz, sizdeki kusurlu güzelliği görebiliyorsa güzelsinizdir. Eğer sizdeki kusurlu güzelliği göremiyorsa güzel değilsinizdir. Ayaklarınızı keserek kısaltamazsınız. Saçınızı çekiştirerek uzatamazsınız. Bunları yapmak sizi güzel değil tuhaf yapar. Güzellik nasıl “göründüğünüzde” değil, nasıl “görüldüğünüzde” vardır.
Kendinizi güzel hale getirmeye çalışarak insanlara “güzelliğinizi” gösteremezsiniz. İnsanlara güzelliğinizi gösterebilmenizin tek yolu vardır: sizi güzel görenlerin orada durmalarına izin vermek. Bu kadar.
Eğer görebilen bir gözünüz varsa, o zaman kendinizdeki kusurlu güzelliği görebilirsiniz. Kesinlikle güzelsinizdir ve kesinlikle kusurlusunuzdur. Öyle olmak zorundadır zaten.
Dün dağa tırmanırken gördüğümüz ağaç kusurluydu. Dik bile duramıyordu. Eğik bir şekilde kayaya tutunmaya çalışıyordu. Eğri büğrüydü. Kökleri pek çok yerde yüzeye çıkmıştı. Gövdesinde belki yüz yıldır aldığı darbelerden oluşan fazladan kabuklar vardı. Kimi yerde dalları şiddetli fırtınalardan, belki de üzerine düşen şimşeklerden kırılmıştı. Muhteşemdi! Tüm kusurlarıyla, tüm eksikleriyle… Kusurları olmasaydı eğer, dümdüz yukarı yükselseydi. Hiçbirimizin dikkatini çekmezdi. Sahip olduğu mükemmel düzlüğüyle, kereste olmaya uygun olurdu.
Herhangi bir şeyin güzel olabilmesi için kendi içindeki tezatlarla, kusurlarla güzelliğini gösterebilmesi lazımdır. Eğer bir şey kendi içinde kusur barındırmıyorsa güzelliğini gösteremez. Güzellik ancak karşıtlarla ve bunların uyumuyla açığa çıkar.
Kendinizdeki kusurlu güzelliği göremezseniz, onu değiştirmeye kalkarsınız. Ağaç yamuluyorsa, bir dal eğer gitmemesi gereken yere gitmeye kalkıyorsa onu ıslah edersiniz. Görünüşünüzü, sözlerinizi ve zihninizi ıslah etmeye, kendinizden “beğenilir bir şey” çıkarmaya kalkarsınız. Bozarsınız!
Herhangi bir andan, oturduğunuzda meditasyon yapan zihninizden, onun o kusurlu halinden memnun değilseniz, onu kabul etmiyorsanız, ıslah etmeye kalkarsınız. Müdahale edersiniz. Nefesinizi, zihninizi, oturuşunuzu kontrol etmeye çalışarak, müdahale ederek, o an meditasyondaki zihninizi istemediğiniz bu halden “arzu ettiğiniz” hayali bir hale dönüştürmeye çalışırsınız. Kusurlu zihninizi bırakıp Budha Zihni’ne ulaşmaya çalışırsınız.
Uyanmış, aydınlanmış durumunuzu tanımlayan “Budha Zihni” sizin şu anki zihninizden farklı değildir. Sizin şu anki kusurlarınız Budha Zihninizin bir parçasıdır. Eğer bu kusurlarınız yoksa, Budha Zihniniz de yoktur.
Siz daima olabileceğiniz en “ideal” durumdasınızdır. Orada, kayaların arasından çıkan ve bizi şaşırtıveren çam ağacı yalnızca orada ideal durumundadır. Çam ağacı, başka bir yerde bulunarak, oradaki çam ağacı olamazdı. İlerideki tepelerin üzerinde doğal olarak oluşmuş Zen bahçesi, yalnızca orada, o şekilde varolabilir. O olağanüstü güzellikteki minik havuz, yalnızca orada ve yalnızca yağmurlar başlayıncaya kadar varolacak. İçinde nereden geldiğini bilmediğimiz, bizi şaşırtan 5 su kaplumbağası yalnızca orada o güzelliği bize sunacak.
Eğer buradaki Budha zihnini, meditasyondaki mükemmel zihninizi göremezseniz, o mükemmelliğe asla ulaşamazsınız.
O nedenle her ânın içindeki güzelliği keşfedin. Size belki öyle gelmese de, varoluş güzellikten oluşur. Bu güzellik yalnızca onu görebilenlere görünür. Eğer görmezseniz o zaman kayalardan çıkan ağaç öylesine bir ağaçtır, ilerideki tepelerde oluşmuş doğal Zen bahçesi kaya, çimen ve bir iki ağaçtır, içinde kaplumbağaların yüzdüğü küçük doğal havuz yalnızca yosunlu bir su birikintisidir.
Meditasyona oturduğunuzda sırtınız ağrır, aklınızda düşünceler belirir, zihniniz sizin denetimizinden bağımsız olarak huzurlu ve huzursuz anlar yaşar… Tıpkı çayın acı, buruk tadı gibidir; çok lezzetlidir. Görmeyi bilmiyorsanız zihniniz kaya ve çimendir. Görmeyi biliyorsanız muhteşem bir Zen bahçesidir. Görmeyi bilmiyorsanız zihniniz dibi bulanık, içinde anıların yüzdüğü yosunlu bir su birikintisidir. Görmeyi biliyorsanız, muhteşem bir havuzdur. Eğer bunu göremezseniz, Budha Zihninizi göremezsiniz. Budha Zihniniz de böyle. Bir gün zihninize baktığınızda birden bire başka bir şey görmeyeceksiniz; yalnızca onu başka bir şekilde göreceksiniz.
O nedenle kendi yakanızdan düşün. Kendinizi kendinizden ve kendi fikirlerinizden kurtarın. Kendinizi kendi halinize bırakın. Zihninize, tüm güzelliğini açığa çıkarması için izin verin. Müdahale ettikçe onu bozuyorsunuz. Görebiliyorsanız, müdahaleye gerek yoktur; muhteşem bir çam ağacıdır. Göremiyorsanız, ondan ancak kereste elde edersiniz. Göremiyorsanız, onu kesip biçip düzgünleştirmeye çalışırsınız. Sonunda ortaya dümdüz bir şey çıkar.
Beklenti orada olduğu sürece, yalnızca ânlardaki ya da çevrenizdeki güzelliği değil kendi güzelliğinizi de göremezsiniz. Beklenti size hep, “bundan başka bir şey” der. Bu ânın doğru olmadığını, bu bedenin doğru olmadığını, bu zihnin doğru olmadığını, bu yaşamın doğru olmadığını, bu öğretinin doğru olmadığını, bu kişinin doğru olmadığını söyler. Hep yanıtın başka bir şey ve başka bir yerde olduğunu sanırsınız. Sürekli size verilenlerden, travmalarınızdan, koşullarınızdan, yeterli olmadığınızdan yakınırsınız. Tabii ki yeterli değilsiniz. Tabii ki koşullarınız kötü. Tabii ki geçmişinizde bir sürü saçmalık var. Elbette böyle olacak. O havuzdaki su bulanık olmazsa kaplumbağalar beslenemez ve ölür. O çam ağacı eğer o darbeler ve sert rüzgarlar olmasa, üzerinde durduğu kaya yeterli besin vermeyip onu bodur bırakmasa en başarılı sanatçıyı kıskandıracak güzellikle doğal bir bonsaiye dönüşemez. Bütün bu güzelliklerin açığa çıkabilmesi için bütün o kusurlara ihtiyaç var. Kusurları ortadan kaldırın, beraberinde güzelliği de ortadan kaldırmış olursunuz.
Üzerinde yürüdüğümüz yolu, bu öğretiyi ya da meditasyonu sizde eksik olan bir şeyi oraya koymak zannetmeyin. Öğreti sizdeki fazlalığı atmak için vardır. Şu anki halinizle hemen hemen mükemmelsiniz. Yalnızca biraz fazlalığınız var.
Eğer olduğunuz şeyi olmaktan ve bulunduğunuz yere varmaktan başka bir şeye ihtiyacınız olmadığını kavrayabilirseniz, bu dünyada sizi aldatabilecek bir şey yoktur.
Her şey böyledir. Başka bir şey de olması gerekmez. Böyle olmak mükemmelliktir. Eğer olguların oldukları halde, böyle olmalarına izin verirseniz, her şey mükemmel olur. Eğer olgulara oldukları gibi olma izni vermezseniz o zaman bundan zarar görürler.
Bırakın meditasyon yaparken zihniniz böyle olsun. Zihninize olduğu gibi olması için izin verin. Eğer izin verirseniz bir sorun yoktur. Zihninize olduğu gibi olması için izin vermezseniz o zaman onu kontrol etmenin bir yolunu bulmak umuduyla sorular sormaya başlarsınız: “Zihnimi nasıl sakinleştirebilirim?” Yanıt basittir: “Kendi haline bırak.”
Üzerinde yürüdüğümüz yol, zor değil. Tersine, son derece zahmetsiz bir yol. Belki de tek zorluğu bu olabilir. Varolana kendimizi bırakıp olanla akmaktan ibaret. Olanla birlikte akabilmek için elbette olanı kontrol etme çabanızı bırakmalısınız. Deneyimi olduğu haliyle kabul edemezseniz onu biçimlemeye kalkarsınız.
Bu gerçeği anlamadığınız sürece öğreti zor ve sıkıcıdır. Sizden sürekli olarak talepte bulunur. Sürekli olarak sizde bir kusur, bir eksiklik olduğunu imâ eder ve kendinizi suçlu hissetmenize sebep olur. Anladığınızda ise, iyi ve doğru olan her şey zaten kendiliğindendir. Bu anlayışa ulaşmak yalnızca mümkün değil aynı zamanda kolaydır da… Yapmanız gereken tek şey kendinize müdahale etmeyi bırakmak. Kendinize “olduğu gibi olmak” için izin vermek.
Bu kadar.


Mutlu ve Huzurlu Olmak İçin

Her yaştan pek çok dostla sohbetlerimizde; mutsuz ve huzursuz olduklarını gözlemliyorum. Onlara söylediklerimi sizlerle de paylaşıp, hepimiz için kalıcı notlar olmalarını arzu ettim. Sevgiyle ve muhabbetle…

-Kalbinizi nefretten uzak tutun, sevgiye daha çok yer açın.
-Karşılık beklemeden sevin, sevgiye şart koşmayın, şartlı şurtlu sevenlerden uzaklaşın.
-Zihninizi endişelerden uzak tutun, “asla” varsayımlarda bulunmayın; ne kendiniz, ne de başkaları için.
-Yardıma ihtiyacı olanlardan ilginizi esirgemeyin, gerektiğinde elinizden gelenin en iyisini yapmaya çalışın.
-İnsanları incitmemeyi deneyin, olur da incitirseniz nazikçe ve dürüstçe özür dileyebilmeye cesaretiniz olsun.
-Alçakgönüllü olmayı seçin, etrafımız zaten şişkin egolarla dolu.
-Yaşamın adil olmadığını vakitlice kabul edin; olmayanlar için yakınmak yerine, olanlar için şükretmeyi seçin.
-Söyledikleriniz ve yaptıklarınızın farklı olmamasına gayret edin.
-Günü yaşayın, içinde bulunduğunuz anların keyfini çıkarın. Geçmiş olaylardan ders alın, ama geçmişe takılı kalmayın. Güneş her gün yeniden doğuyor, daha iyi bir gün yaşamak elinizde.
-Gelecek için en esnek planları yapmayı deneyin. Gerçekleştirebildikleriniz için kendinizi tebrik edin, olmamışlara hayıflanmak yerine, daha uygulanabilir planlar yapmaya niyet edin.


Starfish – Denizyıldızı

The starfish rebuilds itself into a broken limb and continues to live. Nature does not leave a luck.
If you still alive, pack up and go on. We will hold on to more when we can learn to have heal our own wounds.

Denizyıldızı, kopan bir uzvunu yeniden inşa eder ve yaşamayı sürdürür. Doğa işini şansa bırakmaz. Hâlâ hayatta iseniz, toplarlanın ve hayata kaldığınız yerden devam edin. Kendi yaralarımızı iyileştirmeyi öğrenirsek, daha çok şey yapmaya devam edeceğiz.
(Alıntı)

Image source https://scontent.cdninstagram.com/t51.2885-15/e15/1173047_218708551586693_407741469_n.jpg


Hint Felsefesine Göre Hayatın Kuralları…

6 yıl önce, değerli dost ve eğitmen Aleks Kalenderoğlu; aşağıdaki maddeleri suret kitabındaki (facebook) sayfasından paylaşmıştı bizlerle. Kalıcı olması için bloga yazı olarak eklemeyi seçtim. Hep hatırlayalım ve önem verdiklerimizle paylaşalım.
Sevgiyle ve muhabbetle…

KURAL 1: “Karşına çıkan kişiler her kimse, doğru kişilerdir. Bunun anlamı şudur; hayatımızda kimse tesadüfen karşımıza çıkmaz. Karşımıza çıkan, etrafımızda olan herkesin bir nedeni vardır, ya bizi bir yere götürürler ya da bize bir şey öğretirler.

KURAL 2: “Yaşanmış olan her ne ise, sadece yaşanabilecek olandır. Hiçbir şey, hem de hiçbir şey yaşadığımız ne ise değiştiremezdi. Yaşadığımızın içindeki en önemsiz saydığımız ayrıntıyı bile
değiştiremeyiz. ‘Şöyle yapsaydım, böyle olacaktı’ gibi bir cümle yoktur. Hayır, ne yaşandıysa, yaşanması gereken, yaşanabilecek olandır, dersimizi alalım ve ilerleyelim diye. Her ne kadar zihnimiz ve egomuz bunu kabul etmek istemese de, hayatımızda karşılaştığımız her olay, mükemmeldir.”

KURAL 3: ” İçinde başlangıç yapılan her an, doğru andır. Her şey doğru anda başlar, ne erken ne geç. Hayatımızda yeni bir şeyler olmasına hazırsak, o da başlamaya hazırdır.

KURAL 4: “Bitmiş olan bir şey bitmiştir. Bu kadar basittir. Hayatımızda bir şey sona ererse, bu bizim gelişimimize hizmet eder. Bu yüzden serbest bırakmak, gitmesine izin vermek ve elde etmiş olduğun bu tecrübeyle ileriye doğru bakmak daha iyidir.”

Aleks Kalenderoğlu kimdir:
1983-1985 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1986-1987 Latin Edebiyatı, 1987-1989 Boğaziçi Üniversitesi Matematik bölümü deneyimlerinden sonra, İstanbul Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri’nden 1996 da mezun oldu. 1987-2008 arasında çeşitli sektörlerde profesyonel bir yaşamın yanısıra özellikle outdoor sporlar ile amatör ve profesyonel olarak ilgilendi.
2009 da “yavaşlamaya” karar verdi. ‘Enerji Aktarım’ teknikleri ile tanıştı, 2010 da Usui Reiki Master’ı oldu. Daha önceden yapmakta olduğu aikido ve karateden Tai Chi’ye geçiş yaparak 2009 da Sermed Tezel ile Yang stili Tai Chi Chuen çalıştı. Wu Ying Feng ile Tai Chi Chuen Chen stili çalıştı. 2010 da ise Muhlis Partal ile yine Yang stili Tai Chi Chuen çalışmaya başladı …
2010 yılından itibaren Şahbaz Babaoğlu ve Dr. Pasang Arya’dan aldığı Tibet Tıbbı; 2011 yılında Zdenko Domancic’den aldığı Biyoenerji; 2013 yılında Büyük Usta Fu Wei Zhong’dan aldığı Emei Qi Gong eğitimleri tekniklerini ve 2014 yılında 3 yıllık eğitim boyunca Göksel Karabayır ile tamamladığı Konstelasyon Uygulayıcısı tekniklerini kullanarak çalışmalar yaptı.
2015 yılından itibaren Tayland’da bir Theravada Manastırı’nda çömez rahip olarak yaşadıklarını bizlerle paylaşmakta…

 

Görsel kaynağı
http://dailyroabox.com/wp-content/uploads/2016/10/Diwali-Festival-Pictures-3.jpg


Zihinsel Gürültüyü En Aza İndirmenin 6 Yolu


Sabah saatlerinde bir dostun Facebook profilinde rastladığım, Berrak Yurdakul’a ait güzel bir gönderiyi paylaşmak istiyorum sizlerle. Uygulaması kolay olmayabilir ama yapmaya gayret etmekte yarar var.
Sevgiyle ve muhabbetle…

1- Kişiliğiniz hakkında konuşmayın. Beğendiğiniz ve beğenmediğiniz yönleriniz hakkında konuşmayın. Sağlığınız hakkında konuşmayın, acılarınız ve sevinçleriniz hakkında konuşmayın. Kendi kişisel tarihçeniz hakkında konuşmayın.
2-Başkaları hakkında -olumlu veya olumsuz fark etmez-konuşmayın. Başkaları hakkında hiç düşünmeyin. Hiç düşünmemek başlangıçta zor olacağı için başkalarıyla ilgili zihinsel mesainizi mümkün olan en aza indirin.
3-Sevdiğiniz ve sevmediğiniz şeyler konusunda konuşmayın. (Şampanya severim, sarışın sevmem, kabalıktan hiç hoşlanmam, kitap okuyanlara bayılırım, geveze insanlardan çok sıkılırım…)
4- Sevdiğiniz ve sevmediğiniz şeyler konusunda esnek olun. (kırmızı giymem, yoga yapmam, o kitabı okumam, uçağa binmem, o adama asla selam vermem)
5-Şikayet etmeyin. (Hava çok sıcak, dünya kötüye gidiyor, insanlar çok cahil, evde ekmek kalmamış…)
6- İçsel ve dışsal gevezeliğe son verin. Yalnızca çok gerekli ve çok önemli şeyleri söyleyin. Bunun dışında konuşmayın. Her konuda fikir beyan etmeyin.
Spiritüel yaşam zihni anlamaya çalışmaktan ibarettir. Diğer bütün safsataları bir kenara bırakın ve bütün dikkatinizi, bütün enerjinizi sahip olduğunuz en kıymetli şeye yani zihninize yöneltin. Kısacık hayatınızı boş ve anlamsız şeylerle tüketmeyin. Bedeninizi ve zihninizi çöple doldurmayın.
Zihin daima dışsal bir objeyle ilgilenmeye çalışır. Sessiz kalmayı öğrenirseniz ve dikkatinizi dışsal objelere yönlendirmeyi bırakırsanız zihin kendini izlemek zorunda kalır.
Diğer bütün oyuncakları elinden alındığı zaman zihin başka bir obje bulamadığı için dönüp kendine bakmak zorunda kalır.
Spiritüel yaşam bu kadar basittir, meditasyon budur. Zihin kendine bakar ve kendini anlamaya başlar.
Sessiz olun, sessiz kalın. Siz kimsiniz? Nesiniz? Sahip olduğunuz bilinç nasıl bir şeydir?
Kendinizi biraz olsun tanımaya çalışmadan ölmeyin.


Doğrulama yapmadan KAN ARANIYOR mesajı paylaşmayın!

blood-group

Değerli dostlarım daha önce de bu konuda defalarca hem Facebook, hem de Twitter üzerinde uyarı mesajları yazdım, çok fazla dikkat eden olmamış anlaşılan. Kalıcı olması için blogda bir yazı olarak yayınlamaya karar verdim.

Lütfen KAN ARANIYOR paylaşımlarınızı doğrulama yapmadan kullanmayınız. Gördüğünüz mesajın kimden geldiğinin önemi yok, sizden önceki arkadaşınızın kontrol etmediğini varsayarak MUTLAKA mesajdaki telefonu arayıp doğrulama yapın.
Az önce sabah gördüğüm bir mesajdaki telefonu aradım, numaranın sahibi o kadar bezmiş ki aramalardan, sürekli meşgul tuşuna basıyor, iyi bir insanmış cevaplamadı ama sms ile yanlış bilgi olduğunu belirtti.
Yanlış bilgiyi paylaşmanız sizi daha iyi ve duyarlı yapmıyor, doğrulama için azıcık vakit ayırırsanız; hem hastaya, hem yakınlarına iyilik etmiş olursunuz.
Doğrulama yapmada ilk adımım, önce google üzerinde daha önce hangi tarihte benzer paylaşım olduğuna bakmak oluyor. Eğer bir iki günlük zaman dilimiyse, mesajdaki telefon numarasını arayıp kan ihtiyacının devam edip etmediğini soruyorum. Telefon numarası yanlış ise mesaj kaynağından bilgi isteme yoluna gidiyorum. Bu kadar uğraşamam diyen var ise, zahmet edip hiç paylaşmasın lütfen.
Daha önce yaşanan konuşmalardan bazıları o kadar üzücüydü ki günlerce kendime gelemedim. Yıllar önce ölmüş minik evladının kan anonsu için bir anneyle konuşmak, 3 ay önceki ameliyattan sağ çıkamamış gencecik bir delikanlının babasına başsağlığı dilemek çok üzücü inanın.
Duyarlı insanlar olduğunuzu bildiğim sizlerden tekrar rica ediyorum; LÜTFEN doğrulama yapmadan kan arama mesajı paylaşmayın, zaten üzütüsü olan insanlara defalarca eziyet edilmesine sebep olmayın.
Hepinize sağlıklı, huzurlu günler dilerim.
Sevgiyle ve muhabbetle…

Görsel kaynağı: http://www.idietitian.in/wp-content/uploads/2016/05/blood-group.jpg


Bilinç Yükselmesi Sizi Olumlu Etkiliyor

wisterias

Sevgiyle ve muhabbetle…

“Bilinci henüz sizin kadar yükselmemiş olanların konuşmaları eski tadı vermemeye başlar. Kendiniz gibi olan insanları arar ve onlarla bir şekilde karşılaşmaya yeni dostluklar oluşturmaya başlarsınız. Size söylenenleri olduğu gibi doğru kabul etmek yerine sorgulamaya başlarsınız. Korkularınız azalır. Eskiden zoraki yaptığınız şeyleri artık yapmaya mecbur hissetmezsiniz. Kendinizi çok daha rahat ifade etmeye başlarsınız. İstemediğiniz şeylere rahatça “Hayır” diyebilirsiniz. Tek başınıza kalmaktan keyif almaya başlarsınız. Hayatta gerçekten yaşamak istediğiniz gibi yaşayıp yaşamadığınızı sorgulamaya başlarsınız. Gerçekten ne yapmak size heyecan veriyorsa onun peşine düşersiniz. Olumsuzluklar sizi eskisi kadar üzmez. Kötü giden şeylere dertlenmek yerine çözüm bulmaya odaklı olursunuz. Etrafta sıkıntı veren şeyler sizi etkilemez. Gelecek için kaygılanmazsınız. Başınıza kötü bir şey geldiğinde eskiden olduğu kadar üzülmezsiniz. Birisi size hakaret ettiğinde, bağırdığında etkilenmez ve aynı şekilde tepki verme ihtiyacı duymazsınız. Birisi sizi haksız yere suçladığında kendiniiz savunma ihtiyacı duymazsınız. İltifatlar da sizi eskisi gibi etkilemez. Onaylanma ve takdir edilme ihtiyacı hissetmezsiniz. Birilerine bir şeyleri ispat etme isteğiniz ve çabanız biter. Sizi rahatsız eden zihin konuşmaları gitgide azalır ve zor duyulur hale gelir. Öfke ya da üzüntü gibi duygular ara sıra gelir ama üzerinizdeki etkileri dakikalar içinde geçer, üzerinize yapışmaz ve sizi günlerce rahatsız etmez. Diğer insanların zenginliğini kıskanmazsınız. İnsanların sizin hakkında ne düşüneceklerini umursamazsınız. İnsanları kategorilere ayırmazsınız ve herkese aynı davranırsınız. Yapılan hataları daha çabuk affedersiniz. Dışarıda ne olursa olsun, içinizde sebepsiz bir sevinç olur. Her yerde kendiniz gibi olursunuz. Herkesin içinde aynı Öz’ün parçası olduğunu fark etmeye başlarsınız. Dünya bir oyun alanı gibi gelmeye başlar. İçinizde sürekli hissettiğiniz huzuru kimse bozamaz.”

Özlem Hatipoğlu yazısından alıntıdır.

Yazıda kullandığım görsel; 2016 Nisan ortası bir sabah yürüyüşünde rastladığım enfes mor salkımlardır, konuyla ilgisi ise hem görüntülerinin, hem de kokularının ruhuma çok iyi gelmeleri 🙂


Huzurlu Bir Hayat İçin İpuçları

olumlama

Pazar günü sevdiğim bir dostumla epey gecikmeli doğum günü kutlamamı yaparken, uzun zamandır ihmal ettiğim bir noktaya dikkatimi çekerek ” olumlu cümleler kur ki istediğin ve söz ettiğin yan yana durabilsin” demişti. Tabii ben yine günlük hay huy içinde not almayı atlayıvermiştim.
Suret kitabında, değerli dost Ömer Taylan Tuğut’un yazdığı notları görünce sevinçle gülümsedim kendi kendime, tam aradığım bilgileri paylaşıvermişti. Kalıcı olsun ve her aradığımda “ay neredeydi bu ya hu” diye hayıflanmamak için bir blog yazısı ile paylaşmaya karar verdim. Hepimize şifa olsun.
Sevgiyle ve muhabbetle…

1. Olumlama cümleniz olumlu olsun! Yani “Hasta olmak istemiyorum” yerine “Sağlıklıyım” gibi tamamen olumlu kelimelerden seçilmiş kalıplar kullanın.

2. “İstiyorum” ifadesinden kaçının. “Mutlu bir hayat istiyorum” demek yerine “Mutlu bir hayata sahibim” deyin. Evren onaylayandır. İstiyorum dedikçe istemekle kalırsınız. Sahibim dediğinizde tüm hücreleriniz o andan itibaren mutlu bir hayata sahip olduğu komutunu alır ve size bunu yaşatmaya başlar.

3. Cümleler hedefinizi net içersin. “Zayıflıyorum” gibi sonunun nereye gittiği belli olmayan cümleler kullanmayın. Eğer muhakkak zayıflamakla ilgili bir cümle kurmak istiyorsanız, varmak istediğiniz hedef kiloyu da içine koyarak “55 kilodayım” , hatta “55 kiloda olduğum için şükürler olsun” deyin.

4. Belirsiz ifadelerden kaçının. Kurduğunuz cümle herkes tarafından anlaşılabilecek basitlikte olsun.

5. Cümlelerinizi gelecek zaman yerine şimdiki zaman veya geniş zaman kipinde kurun. “Çok mutlu olacağım” demek yerine “Çok mutluyum” deyin. Gelecek zaman kipi yaşamak istediğiniz durumu her zaman daha ileri bir zamana öteler. Böylece hiçbir zaman o durumun içinde olamazsınız.

6. Olumlamalarınız başka insanlar hakkında değil kendiniz hakkında olsun. “Bana saygı göstersin” demek yerine, “saygı görmeyi hak ediyorum” deyin.

7. Cümlelerinizi yumuşatabilirsiniz. Kendimi olduğum gibi kabul ediyorum şeklinde ilk başta ikna olmakta zorluk çektiğiniz cümleleri kendimi olduğum gibi kabul etmeye niyet ediyorum/ hazırım/ başlıyorum, kendimi olduğum gibi kabul etmeyi öğreniyorum şeklinde yumuşatın. Zamanla bu cümleleri kabul ediyorum şeklinde değiştirirsiniz.

Japon Dr. Masaru Emoto suyun, söylenen sözlere, hissedilen duygulara, gösterilen görüntülere ve dinletilen müziğe göre nasıl bir değişim gösterdiğini birbirinden muhteşem su kristali fotoğraflarıyla gözler önüne serer. Vücudumuzun 4’te 3’ünün su olduğunu düşünürseniz, ağzınızdan çıkan her sözle önce kendinize, sonra çevrenize neler yaptığınızı daha iyi anlayabilirsiniz.

Hayatınızı değiştirmek istiyorsanız, mutlaka kullandığınız cümleleri de değiştirin ve olumlama cümlelerini bol bol kullanarak ruh halinizi daha olumluya çekin.

Olumsuz cümleleri şimdiki zaman kipinde değil, geçmiş zaman kipinde söyleyin: İlişkilerim kısa sürüyor yerine Bugüne kadar ilişkilerim hep kısa sürdü deyin. Böylece kendinizi bütün yeni ihtimallere açarsınız.

Olumlama cümlelerini kullanırken, aynı zamanda harekete de geçin: Artık her gün “zenginim” deyip, yakında zengin olmanız zor. Sadece zihininizi yeniden programlamanız yetmez. Hedeflediğiniz duruma doğru adım da atmalısınız. Bir aksiyon planı oluşturmalı ve harekete geçmelisiniz.

Notlar için kaynak : http://www.zestcoaching.com/olumlama-cumleleri.html

Görsel kaynağı : http://2.bp.blogspot.com/-sgwUEM16uao/VPWkewFXsKI/AAAAAAAAQBQ/LuFxKeGI48U/s1600/i%2Bam%2Bme.jpg


Tavsiyeni Kendine Sakla…

begonviller

Yakınlarınız zor zamanlarında size akıl danışır mı? Onlara makul önerilerde bulunur musunuz? Sizce iyi bir tavsiye nasıl olmalıdır? Bir yabancının önerisiyle veya ilham vermesiyle hayatınızı tepeden tırnağa değiştirmeye hazır mısınız?

Bu soruların cevapları hepimize göre değişir. Aslında bu soruların hiç birinin önemi yok. Sadece siz söylediniz diye hiçbir arkadaşınız sigarayı bırakmaz, temiz beslenmeyi seçmez ve tabii sadece siz konuyu gündeme getirdiniz diye hiçbir arkadaşınız kendisine zarar veren ilişkisinden de vazgeçmez. Diyabet, yüksek tansiyon, diz sorunları yaşayan 80 yaş üstü tanıdıklarınız onlara önerdiklerinizi asla umursamaz. Ne kadar iyi niyetle söyleseniz, anlatsanız ve hatta kendi yaşama biçiminizi değiştirerek ne kadar sağlıklı olduğunuzu kanıtlasanız da hiç önemi yok. Tabii bu asla sizin suçunuz değil.

İyi bir tavsiye verildiğinde, anahtar tavsiyeyi veren değil alan taraftır. Hepimiz belirli zamanlarda bizlere “tam da bu işte” dedirten anlar yaşadığımız örnekler görüp, makaleler okumuşuzdur. Çoğumuz o anları; eski ya da bize zarar veren kötü bir alışkanlığı değiştirmek veya yapmayı ertelediğimiz işleri yapabilmek için motivasyon olarak kullanmışızdır.

Muhtemelen ilk adımı attığınız an, aslında başkalarını suçlamaktan vazgeçip, yapmanız gerekenleri ertelemeyi bıraktığınızda gerçekleşmiştir. Perspektifinizi değiştirmeniz ve harekete geçmeniz belki bir anda, belki de benim gibi yıllarca sonra oldu. Ama önemli olan karar verip, kararınızın gerektirdiklerini yerine getirip, uygulamaya başlamanız. Aslında her şey bir tesadüfle başlayabiliyor. Okuduğunuz bir kitap, konuşmasına hayran olduğunuz bir ünlü, hoşunuza giden bir reklam sloganı olabilir sizi karar almaya iten. Ne olduğunun önemi yok; ister bir tanıdığınızın sözleri, bir yabancının eleştirel gözle sizi süzmesi, bir şiir, bir film hepsi olabilir. Aradığınız tetikleme noktası orada duruyordu ve siz onu bulup harekete geçmeye karar verdiniz. Bunun bir armağan, kader ya da size verilmiş harika bir şans olduğunu düşünebilirsiniz. Yanılırsınız, asıl neden sizsiniz, baktınız ya da dinlediniz ve değişmeye, olmanız gerekene dönüşmeye siz karar verdiniz.

İşte tam da bu sebepten en iyi tavsiyelerinizi kendinize saklamalısınız. Her zaman olmasa da çoğu zaman böyle yapmaya çalışın. Uygulamak çok zor, hele benim gibi herkese yardım ettiğini düşünen biri için neredeyse imkansız çenesini tutmak  Çoğu insan problemi olduğunu düşünmez, düşünse de çözüm aramıyor olabilir ve sizin tavsiyeniz de, doğru zamanda yapılmadığı için o kişide bir işe yaramayacaktır. Böyle durumlarda hemen kendinizi hatırlamaya çalışın, nasıl ki sizin kendi sorununuzu fark edip çözümü için adım atmaya başlamanız arasında uzun zaman geçtiyse, başkaları için de durum aynıdır. Onların da kendi sorunlarını fark edip, bu konuda sorumluluk alarak harekete geçmeleri uzun zaman alabilir.

Bazı insanlar ise o noktaya asla gelemezler, boş yere kendinizi paralayıp sevginizi ve şefkatinizi vermeyin. Sizin söylediklerinizi ukalalık, hayatlarına müdahele etmek, onlara patronluk taslamak gibi algılar ve savunmaya geçerler. Sakince bekleyin, tam olması gereken noktaya vardıklarında, sizden yardım isterlerse orada olacağınızı bilmelerini sağlamanız yeterli. Gerektiğinde çenenizi tutup küstahlık ve ukalalık gibi algılanabileceğiniz durumlardan kaçınarak özellikle sevdiklerinize ve yakınlarınıza daha çok yardımcı olabilirsiniz.

İyi bir tavsiye; doğru kişiye, doğru zamanda verilendir. Herkes ilgilenilmek, anlaşılmak ve fark edilmek ister. Onları dinleyin, anlamaya çalışın, yardım edebileceğinizi hissetmelerini sağlayın ve onlar isteyene kadar da aklınızdan geçenleri kendinize saklayın.

Görselin konuyla ilgisi yok begonviller beni mutlu ediyor, ruhuma iyi geliyor belki sizlere de kendinizi iy. hissetirirler.

Sevgiyle ve muhabbetle…
Follow my blog with Bloglovin


#Turmepa Mavi Kuşak Hareketi

Turmepa yazi

Kuruluşundan itibaren çalışmalarını heyecanla izlediğim Deniz Temiz Derneği/Turmepa’nın “Mavi Kuşak Hareketi-İstanbul Boğazı” Projesi ile 2014 yılında değerli dost Zeynep Çevik sayesinde tanışıp, Turmepa gönüllüsü de oldum. Resim yarışmasının değerlendirilme toplantılarına bizzat katıldım ve her yaştan pırıl pırıl gençlerimizin heyecanına ortak olma şansı buldum.

“Mavi Kuşak Hareketi-İstanbul Boğazı” Projesi sonuçlanınca 2013-2015 yılı arasında yapılan bütün eğitimler, çalışmalar, yarışmalar ve diğer aktiviteler “Deniz, en kirli hikayeleri bile temizler” isimli bir e-kitaba dönüştürülerek “Mavi Kuşak Hareketi” web sitesinde yayınlanmış. Çok sayıda değerli bilim insanı, eğitmen, sanatçı ve işadamı ile aynı kitapta kendi ismimi de görmek ne kadar hoş bir sürpriz oldu bana.

DenizTemiz Derneği/TURMEPA 20 yıldır deniz ve kıyıların kirlenmesini önlemek, mevcut kirliliğin giderilmesine katkı sağlamak ve kamuoyunu bilinçlendirmek amacıyla, her yaş grubuna uygun eğitici-öğretici faaliyetler sağlayan ve denizleri yaşatma çabasında olan bir dernek.

“Mavi Kuşak Hareketi-İstanbul Boğazı” Projesi, TURMEPA tarafından, MITSUI & CO, Ltd. desteğiyle ve İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliğiyle, Ekim 2013-Aralık 2015 tarihleri arasında İstanbul Boğazı’ndaki kirliliğe ve ekosistemin karşılaştığı tehditlere dikkat çekerek, eğitim faaliyetleri aracılığıyla bilinçlendirme ve farkındalık çalışmaları yürütülmüş.

Ataşehir, Beşiktaş, Beykoz, Eyüp, Fatih, Kadıköy, Kâğıthane, Sarıyer, Ümraniye, Üsküdar, Tuzla’nın içinde bulunduğu, İstanbul’un 11 ilçesinde yürütülen projede, İstanbul Boğazı’nın önemine, ekosistemin karşı karşıya olduğu tehditlere dikkat çekilerek, eğitim ve etkinliklerle gelecek kuşaklar bilgilendirilmiş. İstanbul Boğazı’nın korunması için, denizlerimizin kirlenmesini engellemeyi görev edinecek, sorumluluk sahibi Mavi Kuşaklar yetişmesini sağlamak, proje kapsamında İstanbul Boğazı’ndaki kirliliğe ve ekosistemin karşılaştığı tehditlere dikkat çekerek, eğitim faaliyetleri aracılığıyla bilinçlendirme ve farkındalık çalışmalarının yürütmek projenin temel amacını oluşturmuş.

27 ay boyunca eğitici eğitimleri, okul etkinlikleri, öğrencilerin kendilerini öğrendiklerini ifade edebilecekleri ve eserlerinin sergileneceği”Yaşasın Uskumru” platformu, 23 Nisan Etkinliği, Dalış Etkinliği ve Sualtı Atık Sergisi, İstanbul Boğazı’nın Sesi gibi eğitici-öğretici çalışmalar yürütülerek gelecek nesillerin İstanbul Boğazı, evi deniz olan canlıların yaşam alanı hakkında bilgilendirilmesi ve hepimizin üzerine düşen sorumlulukların duyurulması “Mavi Kuşak Hareketi- İstanbul Boğazı” projesinin temeli olmuş.

Sizler de BURAYA tıklayarak “Deniz, en kirli hikayeleri bile temizler” başlıklı e-kitabın sayfalarını keyifle çevirip, başarıyla sonuçlanan bu müthiş projeyi incelemeli ve yakınlarınızla mutlaka paylaşmalısınız.
Sevgiyle ve muhabbetle…


Sayfalar:1234567