:::: MENU ::::
Browsing posts in: Kitap

Bir Sabah Uyandığımda Yoktum

Geçtiğimiz haftasonu, İletişim Yayıncılık tarafından yayınlanmış “Bir Sabah Uyandığımda Yoktum” isimli bir kitap geldi. Yıllar önce Likemind toplantılarından birinde sevgili Tuğçe Esener’in tanıştırdığı, yetenekli genç yazar Işıl Kocaoğlan’ın yeni romanıydı. Sabırla dinlediği nasihat yumağı sohbetlerimizi hatırladım ve gülümsedim. Pazar günü de uzun elektrik kesintisini fırsat bilip hemen okumaya başladım.

İlk satırlarla sizi içine çekiveren bir hikaye anlatıyor sevgili Işıl, kafanızı karıştırıyor. Gerçek ile kurguyu öylesine ustalıkla iç içe geçiriyor ki, “ya benim başıma gelseydi” derken ve sayfaları hızla çevirirken buluyorsunuz kendinizi.

Isil kitap

Pahalı bir evde yaşayan, büyük bir şirkette çalışan, özgüveni yüksek, hırslı ve parlak bir profesyonel, bir sabah uyandığında, hiç var olmamışçasına kaybolduğunu fark ediyor. Öylece, birdenbire Yokadam’a dönüşüveren; komşuları, iş arkadaşları, sevgilisi, annesi, sokakta rastladığı insanlar tarafından görünmeyen genç adamın hikayesi, yokluğun ve varlığın sınırlarında dolaştırıyor okuyanı.

“O kadar yoktum ki, içeride eşyalardan başka hiçbir şeyin bulunmadığına dair ben bile bahse girebilirdim. Ellerimi havaya kaldırdım, ellerim yoktu. Parmak uçlarımı ağzıma, gözlerime, yanaklarıma yaklaştırdım, yüzüm yoktu…

Romanıyla okuyucusunu düşündürücü bir geziye çıkaran, hayal gücü yüksek bu genç yazarın, sevgili Işıl Kocaoğlan’ın kitabını BURAYA tıklayarak satın alabilirsiniz.


Aynebilim Aşevi Desteğinizi Bekliyor

Friendfeed sayesinde ne güzel dostlar edinmişim. Neredeyse tamamı yarı yaşımda bu dostların, ama her biri birer kahraman. Kimi kendi alanında usta, kimi yeni yola çıkıyor, kimi hayallerinin peşinde diğer coğrafyalarda pedal çeviriyor. İçlerinden biri var ki mutlaka hepiniz haberdar olmalısınız ondan; Aynebilim. Tamam o zaten meşhur biri aslında, ama ani bir kararla Kamboçya’ya uçup orada aşevi kurup, açları doyurmaya çalıştığını çoğunuz bilmiyor olabilirsiniz.

ayn soup kitchen

Aynebilim; eskilerin nev-i şahsına münhasır dedikleri türden, on parmağında on marifet bir genç kadın. Tanıma şansı bulduğum en komik insanlardan da biri ayrıca 🙂 En içimin daraldığı günlerde kaybolma hikayeleriyle kahkahalar attırırdı.
Onu tanıdığım günden beri hayır işlerinin, yardım kampanyalarının en hararetli takipçilerinden ve kimilerinin de organizatörlerinden.
ayn fotolarGeçtiğimiz aylarda sohbet sırasında “Kamboçya’ya açları doyurmaya gidiyorum” dediğinde şaşırmadım. Yemek yapmayı, sofra kurup konuk ağırlamayı bu kadar seven yardımsever birinin dünyanın diğer ucunda aşevi kurması bazılarına hayal gibi gelse de Aynebilim işe girişti ve hayat şartları olağanüstü zor bir coğrafyada açları doyurmaya başladı. Hayat şartlarının ne kadar zor olduğunu BURAYA tıklayarak okuyabilirsiniz. Okuyacağınız o yazı, Aynebilim’in de Aşevi kurmak için Kamboçya’ya gidiş kararını aldığı yazı. Ayda 5 dolar (yanlış okumadınız ayda beş dolar) ile geçinmek zorunda olan insanlara yemek pişiriyor oralarda.

Şimdi sizlerden bir ricam var. Aynebilim’in son kitabı “Karın Tokluğuna Aşk” e-kitap olarak yayınlandı ve bu kitabın geliri aşevine gidecek. Fotografları inceleyin ve sonra lütfen BURAYA tıklayarak; sadece 10 lira karşılığında hem kitabın sahibi olun, hem de ihtiyacı olanlara yardım edin.

Aynebilim Aşevi Facebook sayfasına BURAYA tıklayarak erişebilir, güncellemeleri takip edebilirsiniz.

Ayn kitap


#TheHobbit İle Son Buluşma

Öngösterimle izleme şansı buldum bu sabah Hobbitlerin sonuncusunu. 145 dakika nasıl geçti anlamadım inanın.

THE HOBBIT: THE DESOLATION OF SMAUG

Howard Shore’un muhteşem müziği, Peter Jackson’ın yönetmenliği, Andrew Lesnie’nin görüntüleriyle kendinizi maceranın tam içinde buluveriyorsunuz.

THE HOBBIT: THE DESOLATION OF SMAUG

İkinci filmin sonunda ejderha Smaug’un Bard’ın yaşadığı Göl Kasabası’nı ateşler içinde bıraktığını görmüştük. Final filmi de bu felaket sahnesiyle başlıyor.
Dozu azalmayan temposuyla beni koltuğuma çivileyen final filminde dövüş ve savaş sahneleri bir bale gösterisi kadar titizlikle yönetilmiş. Şiddetten ve kanlı sahnelerden hoşlanmam ve genellikle gözümü kapatırım, ama bu kez iki sahne dışında hepsini izledim, hangileri olduğunu söylersem ipucu vermiş olurum, heyecanınızı bölmek istemem 🙂

Kostüm tasarımlarında Richard Taylor, Bob Buck ve Ann Maskrey, Joe Letteri yönetimindeki görsel efektler ve özel makyajlarda da Weta Workshop müthiş işler çıkarmışlar.

Legolas

Bu filmle bir kez daha karar verdim; Orlando Bloom hep Legolas olacak benim için, kumral haliyle pek silik kalıyor 🙂

Benzer bir talihsizlik Thorin rolünü üstlenen Richard Armitage için de söz konusu. Bu filmde büründüğü karakterden sonra Into The Storm’da pek yadırganmıştı.

Lee Pace’e yeniden hayran oldum Thranduil rolüyle. Tamam kabul The Fall ile gönlümde taht kurmuştur ama Elf olarak da müthişti.

LeePace

Ve tabii Martin Freeman, büründüğü her karakterle kalbimi fetheden bu minik dev adamın filmde söylediği ve beni etkileyen bir cümleyi paylaşmam spoiler sayılmaz sanırım: “One day I’ll remember. Remember everything that happened: the good, the bad, those who survived… and those that did not.”

Bu haftasonu kendinize vakit ayırın ve efsanenin son filmini izleyin, ama mutlaka IMAX olarak izleyin. İyi seyirler.


Mutlu Çocuklar Yetiştirmek Mümkün

Tanıdığım ve birlikte vakit geçirip, sohbet edebildiğim için kendimi şanslı olarak nitelediğim dostlarımdan biri de sevgili Sedef Örsel. Ortak arkadaşımız Burcu Karakelle sayesinde tanıştık. Yazılarından çok şey öğrendim, eğitimlerine katılmalarını tavsiye ettiğim çokça dostum da onunla tanıştıktan sonra ne kadar doğru bir öneride bulunduğumu söylediler.

Sedef

Cuma sabahı, kısa süre önce Gün Yayıncılık tarafından satışa hazırlanan “Çocuklarla El Ele Ebeveynlik Yolculuğum” isimli yeni kitabının, Anael Aile Merkezi‘nde düzenlenen tanıtım toplantısına katıldım.
Sedef’le konuştuğunuzda; hem sesinin tonu, hem de beden dili size kendinizi çok iyi hissettirir, o sabah da öyle oldu. İstanbul’daki aşırı nem ve sıcağa rağmen Sedef ile sohbet, deniz kenarında meltem gibi geldi.
Yıllar önce Sedef’in yazılarını okumaya başladığımda, anne olarak yaptığım hataları görüp, keşke Emir’i büyütürken böyle bir eğitime katılma şansım olsaydı diye düşündüm hep.
Kitapta yer alan 2010 yılına ait bir yazısında bizlerle paylaştığı Halil Cibran şiirinde denildiği gibi

Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.

Sedef’i dinlerken çocukların hayatında en önemli yer tutan şeyin sevgi olduğunu, tek beklentileri sevilmek olan varlıklara her şeyi vermeye çalışıp en önemlisini atlayan bir sürü ebeveyni düşündüm. En güzel giysiler, en parlak oyuncaklar, en havalı okulları ayarlayıp en kolay verebilecekleri şeyi sevgiyi ihmal edenleri düşündüm. Çocuklara daha çok sevgi verebilsek dünya ne kadar güzel bir yer olur aslında diye düşündüm. Sevgiyi tanıyarak büyüyenler mutlu bireyler oluyorlar ve çevrelerindekileri de mutlu ediyorlar. Tıpkı suya atılan taşın yarattığı çemberler gibi yayıyorlar sevgiyi çevrelerine. Seçebiliriz başlıklı yazısında “Hayat her an bize seçim yapabilme fırsatları sunar, sınırsızca… Olan biten her ne ise yaşadığımız ‘an’ da, yaşadığımız karşısında kendi düşüncelerimizi ve davranışlarımızı seçme özgürlüğümüz vardır” diyor Sedef. Bu paragrafı her ebeveynin ezberleyip kendine hatırlatması gerek diye düşünüyorum. İşten yorgun ve sinirli gelmiş olabilirsiniz, kötü bir gün geçirmiş olabilirsiniz, hasta olabilirsiniz, ama yüreğinizdeki sevgiyi vermek yerine çocuğunuzu kendinizden uzaklaştırmaya çalışıyorsanız, bu sizin seçiminiz. Bu seçimin sonucu ise yalnızca evladınızı değil, sizi, yakın çevrenizi ve onun hayatına girecek herkesi etkileyecek.

kitap
Anael Aile Merkezi‘nde düzenlenen tanıtım toplantısında yeni dostlar tanıma şansı da buldum tabii, onları da bir başka yazıda anlatacağım.
Ebeveynler için harika bir kaynak olan “Çocuklarla El Ele Ebeveynlik Yolculuğum” isimli kitabı ilk fırsatta başucunuza koyun ve dünyayı “mutlu çocuklar” ile kuşatanlara sizler de katılın.


Ne Yaparsan Sana Geri Yansıtır Hayat

huzur veren kumsal

“Ancak olduğun şeyi paylaşabilirsin ve paylaştığında, o sana geri döner. Kural budur. Yaşam ona fırlattığın her şeyi yansıtır ve taklit eder: Geri döner; bin katı olarak geri döner.
Gülümse; bütün varoluş sana gülümser. Bağır ve kötü davran; bütün varoluş sana bağırır ve kötü davranır. Esas neden sensin; bütün süreci sen yaratırsın.”
OSHO


Kabahatin Çoğu Senin Kardeşim

nazım hikmet

Bir değil, yüz milyonlarlasın maalesef
Koyun gibisin kardeşim
Gocuklu celep kaldırınca sopasını sürüye katılıverirsin hemen
Ve adeta mağrur, koşarsın salhaneye
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani
Hani şu derya içre derya olup deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf
Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
Ve hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
Kabahat senin, -demeğe de dilim varmıyor ama- kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!
Nazım Hikmet Ran

 


Sayfalar:12