Bir zamanlar katıldıkları ortamlarda kulaktan kulağa yardımseverlik oynamayı sevenler, şimdilerde “klavye yardımseveri” olmuşlar. Buldukları ve duydukları her bilgiyi; bir iki dakikalarını ayırıp doğruluğunu, kaynağını, varlığını, daha da önemlisi güncelliğini araştırmadan heyecanla paylaşanlar canımı sıkıyor artık.
Aylar ya da yıllar önce kaybedilmiş hastalara kan arayanlar mı istersiniz, bölüm başkanına sinirlenen çalışanın yazdığı “duyma engellilere ücretsiz tedavi yapılır” başlıklı sahte umut mesajını paylaşanlar mı istersiniz, 99 depremi sonrasında başlayan ve hala ortada dolaşan Amerika’dan gemi dolusu geldiği söylenen tekerlekli sandalye mesajını gönderenler mi istersiniz.
Zor değil doğrulama yapmak, paylaşma düğmesine basmadan önce size ulaşan metni iki kez okuyun lütfen. Sonra var ise, telefon numarasını arayıp ihtiyacın devam edip etmediğini sorun. Elinizdeki bilgide telefon numarası veya danışılacak bir mercii yok ise; önce size yollayanı arayıp doğrulatmaya çalışın, olmadı mı o zaman bir zahmet Google arama çubuğuna mesajdan bir cümleyi kopyala yapıştır yapıp aratın, bakalım güncel mi, inandırıcı görünüyor mu bulduklarınız.
Lütfen elinizi yüreğinize koyun ve düşünün azıcık, “gönder” ya da “paylaş” tuşuna bastığınızda kendinizi çok mu yardımsever hissediyorsunuz, sanırım öyle hissediyorsunuz ki yapmaya devam ediyorsunuz. Yapmayın lütfen, klavye yardımseveri olmayın. Kendinizi daha iyi hissetmek için yapacağınız başka işler bulun. Engelleri yüzünden bu ülkede hayatları cehenneme dönen insanlara, hastasını toprağa vermişlere darbe üstüne darbe vurmayın artık.
İyilik yapmanın çok çeşitli yolları var, ama her biri çaba gerektiriyor. Tuşlara basarak iyilik timsali olmaya devam edecekseniz, bir zahmet Change.org yazısına tıklayın ve orada yer alan kampanyalara destek verin de tıklamanız işe yarasın.
Bütün bunları yazmama sebep Facebook’da gördüğüm, yukarıda görsel olarak koyduğum ve “binlerce” evet doğru gördünüz binlerce kişinin; incelemeden ve kaynak vermeden paylaşıp durduğu “Görme Engelliler İçin Navigasyon Cihazı” mesajıydı. Bu da başka bir yazımın konusu olacak, şimdilik araştırmaya devam ediyorum.
3-9 Kasım Organ Bağışı ve Nakli Haftası
3-9 Kasım tarihleri arasında Organ Bağışı/Nakli Haftası olarak geçiyor takvimlerde. Ülkemizde bu konuda yapılan çalışmalar; çoğu zaman insanlarımızın bilgi eksikliği, inanç sistemi gibi duvarlara çarpıp çaresiz kalıyor. Tabii hastalar da şifa bulabilecek yerde, ölüp gidiyorlar sevdiklerinin gözü önünde tükenerek. Unutmamalıyız, hepimiz bir gün organ nakline ihtiyaç duyabiliriz.
On sekiz yaşını doldurmuş ve doğru ile yanlışı ayırabilme yeteneğine sahip herkes, başta kalp olmak üzere, akciğer, böbrek, karaciğer ve pankreas gibi organlar; kalp kapağı, göz kornea tabakası, kas ve kemik iliği gibi dokuları bağışlayabilmektedir. Bir kişi organlarını bağışlayarak bir çok insana yaşama şansı verebilir. Ülkemizde çok sayıda devlet ve üniversite hastanesinde organ bağışı işlemleri yapılmaktadır.
Ülkemizde kadavradan nakillere göre canlıdan canlıya gerçekleştirilen nakil operasyonları daha sık yapılmakta. Avrupa’da organ nakillerinin yüzde 80’i kadavra, yüzde 20’si canlıdan canlıya yapılmakta. Türkiye’de ise nakillerin yüzde 75‘i canlı, yüzde 25’si kadavradan yapılmaktadır. Organ bağışının az olması bunun en önemli nedenidir. Kadavradan nakillerin artması için hastaların beyin ölümünün gerçekleştiği merkezlere ve organ nakli koordinatörlerine büyük sorumluluklar düşmekte. Bireylerin ve hasta yakınlarının bilgilendirilmesi, yanlış bilinenlerin değiştirilmesi konularında çok yol almamız gerekiyor.
Türk Nefroloji Derneği verilerine göre ülkemizde diyaliz uygulanan veya böbrek nakli yapılmış yaklaşık 60.000 hasta bulunmakta. Bu sayının, gelişmiş birçok ülkenin neredeyse 2 katı olan yıllık % 10 artış oranı ile 2015 yılında 100.000’i aşacağı ve halen 1.5 milyar dolar olan tedavi maliyetinin iki katına çıkacağı tahmin edilmekte. Sağlık Bakanlığı verilerine göre ülkemizde diyaliz uygulanan veya böbrek nakli yapılmış 65.000’e yakın hasta bulunmakta ve toplam sağlık bütçesinin % 5.2’si bu hastaların tedavisi için harcanmakta. Bu sayının yakın gelecekte 100.000’e ulaşacağı ve tedavi maliyetinin 3 milyar doları aşacağı tahmin edilmekte.
Böbrek nakli, hastalara daha uzun ve kaliteli yaşam olanağı sunmasının yanı sıra, tedavi maliyetinin de önemli ölçüde azalmasını sağlamakta. 65.000’e yakın son dönem böbrek yetmezlikli hastanın ancak % 12.5’i böbrek nakilli, % 87.5’lik büyük hasta grubu diyaliz ile yaşamını sürdürmek zorunda. Üzücü kısmı, ülkemizde böbrek nakillerinin büyük kısmı canlı vericiden yapılmakta, kadavradan böbrek nakli sayısı yeterli değil.
Ulusal Organ Bekleme Listesine kayıtlı 19.000’e yakın hastanın böbrek beklemesine karşın, son yılda ancak 521 hasta bu şansa erişebilmiş (tüm böbrek nakillerinin % 18.5’i). Çaba harcanması ve dikkat çekilmesi gereken bir alan. Yapılacak çok iş ve alınması gereken çok mesafe var. En önemlisi de organ bağışı konusunda farkındalığın artırılması ve bağışçı sayısının artırılmasıdır. 2011 yılında toplam 1319 beyin ölümü bildirimi yapılmış olmasına karşın, sadece 343 kadavra vericisinin ailesinden organların kullanımı için izin alınabilmiş (% 26). Nüfusu 75 milyona ulaşan bir ülkede yıllık beyin ölümü bildirimi sayısı ve bağış oranı Batı ülkelerinin çok gerisinde. Toplumun bilinçlendirilmesinin ve sağlık personelinin bu konuda özel olarak eğitilmesinin önemi büyük.
Organ Bağışı ve Nakli Hakkında Bilmek İstedikleriniz
Türkiye’de Organ Bağışı
Mâdem ki insansın…
“Mâdem ki insansın, mâdem ki duyuyor, düşünüyor ve seziyorsun, büyük hakikati bulmak için gönlünü ve idrakini yoracaksın. Duyduklarını ve bulduklarını söyleyeceksin. Sen söyleyemezsen, ruhunun vâsıl olduğu sırları şiirlere, sazlara ve sema’lara söyleteceksin. Bütün bunlarla dahi söyle…”
Mevlana
Dünden beri internet üzerinde Fazıl Say hakkında çok sayıda yazıyı, eleştiriyi, protesto mesajlarını okuyordum. Bu sabah sevgili dost Ahmet Fazıl Ayan ‘ın paylaştığı Mevlana dizeleri gözüme ilişti. Orada kalmasınlar sizler de okuyun istedim. Bu da benim “söyleme” yolum sanırım.
Sevgi ve ışıkla kalın…
Kullandığım görsel de sevgili dost Hülya Özbudun’un çektiği bir kare.
Blog Action Day 2012 #BAD12
Blog Action Day; brings together bloggers from different countries, interests and languages to blog about one important global topic on the same day since 2007.
This year’s theme is “The Power of We“, a celebration of people working together to make a positive difference in the world, their countries or for people they will never meet all around the world. Thousands of bloggers, from hundreds countries have registered for this day.
I would like to use this opportunity to tell you about the project “Semra Is Calling”
After last October’s earthquake destroyed the southeastern Turkish city of Van and a majority of the buildings at Yuzuncu Yil University, Turkish Philantrophy Funds and donors reacted.
Funds were raised and ground was broken to rebuild the heart of the university. As classes resume, only students with the means to commute to school can attend. It has been brought to attention, that the students need dorms. Without a safe place to sleep and study, students cannot attend school. Semra is a student at the university, and she is calling you for help.
Answering Semra’s Call: Rebuilding dorms at Van’s Yuzuncu Yil University. Turkish Philantrophy Funds’s Young Professionals are hosting an event to answer her call.
Please join them HERE and show the world “The Power of We”
“Semra Is Calling”
http://www.tpfund.org/en/semraiscalling.aspx
Annesiz geçen bir yıl
4 eylül 2011 sabahın erken saatlerinde vefat etmişti annem. Uzun süredir kendinin farkında olmadığı menhus hastalık Alzheimer ile yaşamıştı. Onun için “an” lar fark etmiyordu ama sevenleri için olanları sindirmek çok zordu. Gözleri çakmak çakmak yanan cin gibi kadının, bir köşede sakince bulmaca “çözmeye çalışması”, bazen boş gözlerle uzaklara dalıp gitmesi, aynı cümleleri defalarca kurması ne kadar üzücüydü tahmin bile edemezsiniz.
İlk öğretmenimdi o benim. Şu anda olduğum kişi olabilmem için sabırla eğiten, toplum içindeki davranışlarımı şekillendiren rehberimdi annem. Kendime güvenmeyi ve saygı duymayı, değer yargılarımı geliştirmeyi ondan öğrendim. Hayattaki duruşumu, kişiliğimi, kariyerimi ve daha bir çok konudaki yeteneğimi ona borçluyum.
Kelimeleri toparlamak, bir araya koymak hiç bu kadar zor gelmemişti.
Huzur ve ışıklar içinde yat anneciğim.
Akide tadında bayramlara…
Bu yıl bayram kutlaması yazmaya elim varmıyor, içim buruk, ülkemde yaşananları düşününce “kutlanacak ne var?” diye soruyorum kendime. Yine de gelecek günler için umut beslemek ve iyilikler dilemek gerek diyerek yazmaya karar verdim. Bu bayramla beraber hem güzel ülkeme, hem de dünyanın diğer ülkelerinde yaşayanlara; barışla, sevgiyle, kardeşlikle, bereketle ve akide şekerinin damağımızda bıraktığı keyifli tadla geçecek bayram kadar neşeli günler diliyorum.
Sevgi ve ışıkla kalın…
Buluşmak Üzere… Can Yücel’i Anıyoruz
Buluşmak Üzere…
Diyelim yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
İşte o evin kapısında bulacaksın beni
Diyelim için çekti bir sabah vakti
Erkenceden denize gireyim dedin
Kulaç attıkça sen
Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
Ege denizi bu efendi deniz
Seslenmiyor
Derken bi de dibe dalayım diyorsun
İçine doğdu belki de
İşte çil çil koşuşan balıklar
Lapinalar gümüşler var ya
Eylim eylim salınan yosunlar
Onların arasında bulacaksın beni
Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
Çakmak çakmak gözleri
Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı
Herkes orda sen de ordasın
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
Özgürlüğe mutluluğa doğru
Her işin başında sevgi diyor
Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
Bi de başını çeviriyorsun ki
Yanında ben varım
CAN YÜCEL
Sorumlu Olmak
Aşağıda okuyacağınız satırlar Osho’nun Farkındalık adlı kitabından alıntıdır.
İyi hissediyorsun, kötü hissediyorsun ve bu hisler kendi bilinçaltından, kendi geçmişinden kabarıp yükseliyor.Senden başka kimse sorumlu değil. Kimse seni kızdıramaz ve kimse seni mutlu edemez.Kendi kendini mutlu ediyorsun, kendi kendini kızdırıyorsun ve kendi kendini üzüyorsun. Bunu fark etmediğin sürece bir köle olarak kalacaksın.
“Başıma gelen ne olursa olsun kesinkes ben sorumluyum. Koşulsuz olarak her ne olursa olsun kesinlikle ben sorumluyum.” Kişi bunu fark edince kendi kendisinin efendisi haline gelir.
Başlangıçta bu senin canını sıkıp üzecek çünkü sorumluluğu başkasına atabilirsen yanlış yapmadığın için kendini iyi hissedebilirsin. Hayat arkadaşın saldırgan davranışlarda bulunuyorsa ne yapabilirsin ? Kızmak zorundasın. Ama unutma o kendi ruhsal mekanizmaları nedeniyle saldırgan davranıyor. O sana karşı saldırgan değil. Sen orada olmasaydın çocuklara saldıracaktı. Çocuklar orada olmasaydı bulaşıklara saldıracaktı; onları yere çarpmış olacaktı. Radyoyu kırmış olacaktı. Bir şey yapmış olması gerekiyordu; saldırganlık geliyordu. Gazete okurken bulunman ve sana karşı saldırması sadece bir rastlantıydı. Yanlış bir zamanda elinin altında bulunman sadece bir rastlantıydı.
Kızgınsın, o sana saldırganlaştığı için değil; o sadece uygun durumu sana sağladı hepsi bu. O sana kızman için bir olasılık, kızman için bir bahane vermiş olabilir ama kızgınlık kabarmaktaydı. O orada olmasaydı aynı şekilde kızmış olacaktın; başka bir şeye, bir fikre ama kızgınlık orada olmak zorundaydı. O senin kendi bilinçaltından gelmekte olan bir şeydi.
Herkes kendi varlığından ve davranışlarından sorumludur, tamamıyla sorumlu. Sorumlu olmaktan başlangıçta çok canın sıkılacak çünkü sen her zaman mutlu olmak istiyor olduğunu düşünmüştün; o halde nasıl olur da kendi mutsuzluğundan sorumlu olabilirsin? Her zaman mutluluktan uçmayı arzuluyorsun, nasıl olur da kendi kendine kızabiliyorsun? Ve bu yüzden sorumluluğu başkalarının üzerine atıyorsun.
Eğer sorumluluğu başkalarının üzerine atmaya devam edecek olursan şunu unutma ki bir köle olarak kalacaksın çünkü hiç kimse başka birisini değiştiremez. Başka birini nasıl değiştirebilirsin? Hiç birisi başka birini değiştirmiş midir? Dünyadaki en az yerine gelmiş dileklerden birisi başka birisinin değişmesini istemektir. Bunu hiç kimse bugüne kadar yapamadı, bu imkansızdır çünkü başka bir insan da kendinden menkul bir varoluş sürer; onu değiştirmezsin. Sorumluluğu başkalarının üzerine atmaya devam edersin ama diğerini değiştiremezsin. Ve sorumluluğu başkalarına attığın için de temel sorumluluğun sana ait olduğunu hiç göremezsin. Temel değişiklik kendi içinde gereklidir.
Tuzağa şu şekilde düşersin: Şayet tüm eylemlerinden, tüm ruh hallerinden sorumlu olduğunu düşünmeye başlarsan başlangıçta depresyona gireceksin. Ama bu depresyonun içinden geçebilirsen hemen sonra ışığı hissedeceksin çünkü artık başkalarından özgürleştin. Artık kendi kendine çalışabilirsin. Özgür olabilirsin, mutlu olabilirsin. Bütün dünya özgür ve mutlu olmasa bile farketmez. Ve ilk özgürlük başkalarına sorumluluğu atmayı bırakmaktır ve ilk özgürlük sorumlu olduğunu bilmektir. O zaman pek çok şey birden mümkün hale gelir.
Yaşlandıkça Gençleşebilmek
“Gençlik bir hayat devresi değil, bir akıl halidir.
Yıllar cildi buruşturabilir, ancak heyecanların bitişiyle ruh buruşur.
İnsan kendine olan güveni kadar genç,
Kuşkusu kadar yaşlı,
Cesareti kadar genç,
Korkuları kadar yaşlı,
Umudu kadar genç,
Bezginliği kadar yaşlıdır.
Hiç kimse fazla yaşamış olmakla yaşlanmaz.
İnsanları yaşlandıran, ideallerinin bitmesidir.
Kalbi sevdikçe, neşe duydukça, güzellikleri fark ettikçe, beyni yeni şeyler keşfettikçe, herkes gençtir.
İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar,
Halbuki yaşamadıkça yaşlanırlar.
İnsan, yaşlı olmaya karar verdiği gün yaşlanır.”
Değerli gazeteci-yazar Meral Tamer’in eski bir yazısından alıntıyı (ŞURADAN yazıya ulaşabilirsiniz) bana yollayan dostum Rengin Serdaroğlu’na teşekkür ederim. Hem harika bir sabaha başladım, hem de ruhumu 38 yaşına sabitlemekle ne güzel bir karar verdiğimi hatırladım. Bedenimin yaşlanmasına çare yok, ama ruhumun yaşlanmasına izin vermemek benim elimde. Hepinize harika bir hafta dilerim.
Sevgi ve ışıkla kalın…
Hayat İçin Bir Paket
Sevgili dost Yeşim Mutlu sayesinde haberim oldu “Hayat İçin Bir Paket” projesinden. Ülkemizde ceza evlerinde bulunan hükümlü ve tutukluların % 4′ ü kadın % 2’si ise 12-18 yaş arası gençlerden oluşuyormuş. “Hayat İçin Bir Paket” projesi de; ceza infaz kurumlarında bu nedenle yaşamak zorunda olan çocuklara, annelerine ve 12-16 yaşları arasındaki gençlere temel kişisel bakım ve temizlik ürünlerini sağlamak üzere çalışıyormuş.
Türkiye’ de toplam beş kadın ceza infaz kurumu varmış. Bunlardan Denizli Bozkurt Açık ceza infaz kurumuymuş; burada ortalama 0-6 yaş arası 30 çocuk ve 300’e yakın kadın bulunuyormuş. Diğerleri Kapalı ceza infaz kurumu olup Ankara’ da , 0-6 yaş arası 15 çocuk ve 350 kadın , Adana Karataş’ ta 0-6 yaş arası 30 çocuk ve 300 kadın Eskişehir Çifteler’ de 0-6 yaş arası 10 çocuk ve 75 kadın bulunuyormuş. Burada bulunan kadınların büyük çoğunluğu aileri ve çevreleri tarafından dışlandığı için veya gelir düzeyi oldukça düşük ailelerden geldikleri için çok temel kişisel sağlık ve temizlik malzemelerinden mahrum kalmışlar.
“Hayat İçin Bir Paket” projesi kapsamında 2011 yılında; Adalet Bakanlığı ve Ankara, Eskişehir Çifteler, Denizli Çardak,Adana Cumhuriyet Başsavcılığından alınan resmi izinlerle birlikte bu çocuk ve kadınların ihtiyaçları doğrultusunda hazırlanan listeye uygun olarak gerek duyulan malzemeler bir yıllık ihtiyaca cevap verecek şekilde karşılanmış. Şimdi sıra bizlerde; aşağıda paylaştığım ihtiyaç listesi için sizlerin desteğini rica ediyorum sevgili dostlar. Karınca kararınca gücümüz yettiğince desteklemeye çalışalım.
31 mayıs tarihine kadar ihtiyaç listesinden temin edeceklerinizi aşağıdaki adrese gönderebilirsiniz. Destekleriniz için şimdiden kucak dolusu teşekkürler.
“Eskişehir Anadolu Üniversitesi Yunus Emre Kampüsü Gönüllü Toplumsal Hizmetler Kulübü Eskişehir”
Adres : Eskişehir Anadolu Üniversitesi
Yunus Emre Kampüsü Öğrenci Merkezi
Kat : 3 Gönüllü Toplumsal Hizmetler Kulübü
Eskişehir
İhtiyaç Listesi :
1- Şampuan: Bebek, yetişkin için normal ve bit şampuanı
2- Sabun: Bebek ve yetişkinler için
3- Krem: Bebek kremi ve yağlı el kremi
4- Diş macunu ve fırçası (çocuk ve yetişkinler için)
5- Fırça ve tarak (bebek ve yetişkinler için)
6- Bebek pudrası ve pişik kremi
7- Bebek bisküvisi
8- Çocuk bezi 2, 3, 4, 5 numara
9- Yeni doğan bebekler için çocuk maması
10- Çocuk maması 1, 2 numara
11- Biberon
12- Emzik
13- Banyo havlusu her boy ve ölçü, banyo lifi
14- Kadınlar için terlik, spor ayakkabı
15- Başörtüsü, yazma, yemeni
16- Yetişkin kadın (yeni) iç çamaşırı ve çorap
17- Yetişkin tişört, eşofman altı veya takımı
18- Etek, elbise, pijama, gecelik
19- Kadın pedi
20- Çocuk oyuncakları ve eğitim araçları 0-6 yaş arası
21- Çocuk kitapları 0-6 yaş arası
22- 0-6 yaş arası çocuk giyim, ayakkabı, iç çamaşırı, çorap
23- Kalem, kağıt, zarf, not defteri
24- Çocuklar için derece ölçme aleti
25- Tansiyon aleti, şeker ölçme aleti
26- Çamaşır yıkama d