:::: MENU ::::
Browsing posts in: Değişim

Yaşlanmak…

omg we re aduts Ian Kellen

Yaşlanmak sadece aynada gördüğünüz yabancıdan hoşlanmamak değildir.

Yaşlanmak; sizi arayıp soranların sayısının hızla azalması demektir. Sizi aradıklarında bilirsiniz ki, soracakları bir konu veya dinlemenizi istedikleri bir sorunları vardır.

Birlikte eğlenilecek yerlere çağrılma miktarınız sıfıra yaklaşmışsa, yaşlandığınıza inanabilirsiniz.

Gündemi takip etmeniz, çokça konuda genç yaştakilerden daha yeni bilgiye sahip olmanız da hayatınızı kolaylaştırmaz, hatta çoğu zaman size düşman olacaklardır.

Nasihat etmek istediğinizde genellikle ukalalık olarak algılarlar, sizin daha önce bu konuda canınızın yandığını ve onların canı yanmasın diye uyardığınızı akıllarına bile getirmezler.

Gençliğin nasıl olduğunu hatırlamadığınızı düşünürler, ama bilmezler ki aslında yaşlanan sadece bedenlerdir, ruhlar kendini hep genç hisseder.

Yaşlanınca; gittiğiniz mekanda sevdiğiniz bir melodi çalarken, içinizde bir yerlerde, çılgınlar gibi dans etmek isteyen genç ruhunuzu hızla engellemezseniz, uzaylı görmüş taşralı bakışlarına maruz kalırsınız. Boynunuzu büküp yerinizde oturun, ayağınızla tempo tutmakla yetinin.

Öyle canınızın her istediğini giymeniz, fazla aksesuar kullanmanız da uygun değildir. Saçınızı atkuyruğu yapmanız, arkanızdan kikirdeşmelere neden olabilir.

Tatil yörelerinin sakin olanlarında konaklamanız beklenir sizden, eskaza gündemdeki adreslerden birine yolunuz düşmüşse, neredeyse iğrenir bakışlarla karşılaşırsınız “ne işi var bunun burada” der gibidirler.

Yaşlanmak, bir anlamda da görünmez olmaya başlamaktır. Yirmilerinizdeki ışıldayan görünüşünüze, sağlıklı bedeninize sahip olmadığınız için başkaları tarafından farkedilmeniz de zorlaşır.

Gençliğinizde size yol vermek için çekilip gülümseyenler, yaşlıysanız neredeyse bulundukları yerden geçmeye çalıştığınız için sizi tokatlar gibi bakarlar.

Karşıdan karşıya geçerken yaya geçidinde bile kornalarla protesto edilirsiniz. Toplu taşıma araçlarına binerken size yol vermelerini asla beklemeyin, ezmemeleri ve kenara itmemeleri için dua edin.

Sokağa çıkmanızı yasaklamaları mümkün olsa yapacak binlerce genç insan var etrafta. Bunu da huzur içerisinde sağa sola not olarak yazıyorlar. Sanıyorlar ki hep yirmilerinde kalacaklar.

Bizler; 50, 60, 70 li yıllarda doğanlar, farklı dünya görüşleriyle yetiştirildik ve eğitildik diye düşünüp hoşgörmeye çalışıyorum, zorlansam da deniyorum.

38 yaşımı çok sevmiştim, ruhumu oraya sabitledim ilerlemesine izin vermiyorum, bedenime de elimden geldiğince iyi bakmaya çalışıyorum, ama biyolojik olarak zamana karşı durmak zor oluyor. Yaşlanmayı gençliğin yitişi değil de, fırsatların ve gücün yeni bir aşaması olarak kabullenmek biraz olsun huzur veriyor.

Keşke bir yolu olsa da insanlar hep genç kalsalar; gözleri bozulmasa, hastalanmasalar, elden ayaktan düşmeseler, bunamasalar. Süreleri dolunca fişi çekilmiş elektronik alet gibi duruverseler. Hayal işte hoşgörün, ne de olsa sizlere göre epey yaşlıyım 🙂


Yeni Yıla Merhaba

Sunset Bodrum

Yeni bir yıla doğru koşaradım ilerliyoruz. Bilinmezliklerden mi, umutlardan mı olduğunu çözemediğimiz ürpermeler var ruhlarımızda. Yüreklerimiz hayallerimizin gerçek olabileceği heyecanıyla çarpıyor. Gençler arkadaşlarıyla katılacakları eğlencelerin, çocuklar açacakları hediye paketlerinin heyecanında, yaşlılar ise sağlıkla geçirecekleri yeni bir yılın umudundalar.
2015 yorucu bir yıl oldu çoğumuz için; ülkemiz için üzüldük, kayıplar yaşadık, sağlık sorunlarıyla cebelleştik, belki işsiz kalanlar da oldu aramızda. Şimdi yeni bir yılın getireceklerine odaklanma zamanı; geçmişe takılıp kalmanın yararı yok, gelecek günlerin belirsizliğini coşkuya çevirmek elimizde. Her sabah sağlıkla uyanıyorsak umudumuzu kaybetmek anlamsız. Sağlıkla nefes aldığımız her an, zorluklarla başa çıkabileceğimiz anlamına geliyor; yeter ki isteyelim ve çaba harcayalım.
Hayatımıza dışarıdan bakmaya çalışalım; tabii objektif olarak bakalım; varlığına şükredeceğimiz her şeyi not edelim, aklımıza her geldiğinde sahip olduklarımız için teşekkür edelim ve daha iyilerini istemeye, onlara ulaşmak için çalışmaya devam edelim. Kendimizde değiştirmek istediklerimiz için de ayrı bir liste yapalım ve yıl boyunca bunlar üzerinde çalışalım.
Kızdıklarımız, hırslandıklarımız, sinirlendiklerimiz olabilir; şimdi onları affetme zamanı, ruhumuzda ve bedenimizde yarattıkları yıkıcı etkilerden kurtulma zamanı. Kolay olacak mı, tabii ki olmayacak, ama deneyeceğiz adım adım ilerleyeceğiz. Affetmeyi başardıkça üzerimizdeki yükler hafifleyecek, ruhumuz özgürleşecek, huzuru hissedeceğiz.
İhtiyacı olan herkese yardım etmeye çalışalım, yardım sadece parasal değildir. Her fırsatı değerlendirip kahkaha atalım, gülmenin iyileştirici etkisinden yararlanalım. Yolda rastladığımız hayvanların başını okşayalım, sevilmeye de beslenmek kadar ihtiyaçları var unutmayalım.
Gerektiğinden fazla tüketmemeye çalışalım; sistemi değil ruhumuzu besleyelim. Tüketeceklerimizi alırken çevreye zarar vermeyenleri seçmeye çalışalım, ambalajlı ürünlerden vazgeçelim, olabildiğince az çöp üretmeyi deneyelim.
Günümüze aynada kendimize gülümseyerek başlayalım; kendimizi sevelim, yeri geldiğinde egosit olalım, hepimiz tek ve biricikiz, sizden bir tane daha yok, bana inanmazsanız parmak izinize sorun, retinanıza sorun 🙂
An’da kalmaya çalışalım, geçmiş yaşandı bitti geri getiremeyiz, gelecek bir gizem; nelerle karşılaşacağımızı bilemeyiz, ama “an” tamamen bize ait, onunla ne yapacağımıza karar vermek de bize ait. Yeni yılda mutsuzlukları görev edinmek yerine, yaşadığımız her an’a şükredelim ve  “Sonsuz Şimdide Olmaya” gayret edelim.
Onurumuzla, sahip olduklarımıza şükrederek, anlamsız hırslardan arınarak, bebekler gibi kibirsizce, her sabah daha da yenilenerek, “az tüketip, çok türeteceğimiz”, barış içinde “bir orman gibi hür ve kardeşcesine” yaşayacağımız; ruhlarımızın hep genç kalacağı, daha bereketli, daha huzurlu, daha adil ve çok daha güzel bir yıl olsun 2016.
Hepinize sevdiklerinizle birlikte; ağız tadıyla, huzurla, bolluk ve bereketle geçecek harika bir yıl diliyorum.
Sevgiyle ve muhabbetle…

Yeni yılda yeni biri olmayı deneyecekler bu linkleri mutlaka incelemeli:

http://abolisyonistveganhareket.org/
https://www.facebook.com/fikirsahibidamaklar
http://bugday.org/
http://zumbara.com
http://esyakutuphanesi.com


#2015 Yeni Bir Yıla Daha Merhaba

bebek

Onurumuzla, sahip olduklarımıza şükrederek, anlamsız hırslardan arınarak, bebekler gibi kibirsizce, her sabah daha yenilenerek, az tüketip çok türeteceğimiz, barış içinde “bir orman gibi hür ve kardeşcesine” yaşayacağımız; ruhlarımızın hep genç kalacağı, daha bereketli, daha huzurlu, daha adil ve çok daha güzel bir yıl olsun.
Uygulamaya çalışın:
-Her fırsatı değerlendirip kahkaha atın, gülmenin iyileştirici etkisinden yararlanın. Yeri geldiğinde egoist olun.
-Kendinizi sevin, değer verin ve önemseyin. Hepimiz tek ve biricikiz, bizden bir tane daha yok. İnanmıyorsanız parmak iziniz ve retinanız size kanıtlayacaktır.
-Halinizden şikayet etmeyin. Mutsuzlukları görev edinmek yerine, yaşadığınız her an’a şükredin.
-Çok kızgın ve sinirli olduğunuz zamanlarda bile gülümsemeye çalışın.
-Affedin, kolay değil biliyorum, ama deneyin mutlaka.
-İhtiyacı olan herkese yardım etmeye çalışın, yardım sadece parasal değildir.
-Sokakta rastladığınız hayvanların başını okşayın, sevilmeye de ihtiyaçları var unutmayın.
-Gerektiğinden fazla tüketmemeye çalışın; sistem yerine ruhunuzu besleyin.
-Tüketeceklerinizi alırken çevreye zarar vermeyenleri seçmeye çalışın, ambalajlı ürünlerden vazgeçin, olabildiğince az çöp üretmeyi deneyin.

Bu linkleri de mutlaka inceleyin

http://uyanmasaati.com/
http://zumbara.com
http://esyakutuphanesi.com
http://bugday.org/
http://www.fikirsahibidamaklar.org/
http://tema.org.tr/
http://abolisyonistveganhareket.org/


İstanbul’un #LüferBayramı Kuzguncuk’ta Kutlanıyor

Tanıyanlar bilir, çocukluğumdan beri deniz ürünü yemem, mayıs ayı sonunda aldığım bir kararla da vegan hayatı seçtim, bundan sonra zaten yiyemem. Bu kararım, İstanbul’un doğal kaynaklarının tüketilmesine, deniz ürünleri katliamlarına göz yumacağım anlamına gelmiyor. 4 yıl önce değerli dostlar Neva Kip ve Defne Koryürek sayesinde takip etmeye başladığım “İstanbul Lüfere Hasret Kalmasın” kampanyasıyla haberdar olduğum deniz ürünleri katliamlarına, yazarak ve daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayacak şekilde duyuruları paylaşarak destek olmaya çabalıyorum. Lufer Bayrami poster
Bu yıl İstanbul’un Lüfer Bayramı , 18-19 Ekim tarihlerinde, Kuzguncuk’ta her biri diğerinden daha keyifli onlarca etkinlikle; (Defne Koryürek’in harika tanımlamasıyla) “balıkla, denizle ve İstanbul’la aşk tazelenerek” kutlanacak.
Değerli dost Defne Koryürek bu sabah çok güzel ve eğitici bir mektupla; “Nedir bu Lüfer Bayramı, neler oluyor İstanbul’un deniz ürünlerine, geçen 4 yılda neler olmuş” diye merak edenlere bilgiler aktarmış. Noktasına virgülüne dokunmadan mektubu paylaşıyorum ve hepinizi çoluk çocuk bu haftasonu İstanbul ile aşk tazelemeye davet ediyorum.
Lüfer Bayramı etkinlikleri programına BURAYA tıklayarak erişebilirsiniz.

Defne Koryürek’in mektubunu sindirerek okuyun ve paylaşın lütfen.

“sevgili dostlarım,

bu haftasonu Lüfer Bayramı’nı kutlayacağız. İstanbul’un Fikir Sahibi Damaklar’lı kısacık tarihinde 4. kez!

ilkini 2011’de, üstelik de açılışını su ürünleri halinin orta yerinde, kabzımallar ve gırgır reislerinin arasında, GTH Bakanı Eker’in katılımıyla yaptığımız ilk İstanbul’un Lüfer Bayramı aşırı avlanma sonucu yokolmanın eşiğine gelmiş bir balığa sahip çıkarken balıkla, denizle ve İstanbul’la aşk tazelemek gayesi taşıyordu.

malumunuz, İstanbul son 40 yılda aldığı göçler neticesinde 6 kat daha kalabalık bir nüfusu taşımak zorunda kalırken, yeni İstanbullular da şehri tanımaya fırsat bulamadan, onu özel yapan değerleri yaşamaya imkan bulamadan vahşi bir ekmek mücadelesine düştüler. böyle bir denklemde kaybettiklerimiz elbette sadece lüfer değil. ama bizim için de zaten lüfer sadece gıdaya ya da daha geniş bağlamda ekolojiye dair bir mücadelenin değil, kültürel eriyişimize uyanmanın ve coğrafyaya, o coğrafyanın tüm paydaşlarına sahip çıkarak yeniden İstanbullu olmanın sembolü oldu.

Lufer Bayrami sb poster

bu dört yıl içerisinde tertiplediğimiz her bir etkinlikte denizlerimiz, sucul hayat, İstanbul ve İstanbul’un coğrafyasını lüfer üzerinden farklı katmanlarda konuşmaya çalıştık. ama boy, en büyük kavganın verildiği yer oldu, bu 4 yıl boyunca.

hatırlayacaksınız: 2010 yılında kampanyalar başladığında üreme boyu 27-30 cm olan lüferin avlanma alt boyu 14 cm’di. 2012’de avlanma alt boyu 20 cm’e yükseltildi. şüphesiz bu önemli bir dönemeç oldu tarihimizde. bir aşama olsun kaydedildi, zira. kutladık da! ancak lüferin avlanma alt boyu, üreme boyundan aşağı olduğu sürece, yokolmasını engellemek mümkün değil. dolayısıyla bizler her fırsatta akademik toplantıların yanı sıra balıkçı forumları tertip ettik. konuyu ticari kaygıdan çıkartmaya, bilimsel bir bilginin ışığında sürdürülebilirlik mevzuuna dönüştürmeye çalıştık.

yetmedi; İstanbul’un fevkalade değerli bir liman, İstanbul Boğazı’nın emsalsiz bir biyolojik koridor olması sebebiyle, lüferde şekil bulan tüm tasalarımızı bölgesel bir mevzuu haline getirmek istedik.

2013 yılından itibaren İstanbul’un Lüfer Bayramı’na uluslararası bir hüvviyet kazandırma imkanımız oldu. Uluslararası Slow Food teşkilatı ile işbirliğinde bir Slow Fish İstanbul tertip ettik. 11 ülkeden 70 katılımcı ile Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüsü’den 4 gün boyunca 32 ayrı platformda paylaşıma sahne olan ilk Slow Fish İstanbul artık uluslararası takvimlerde yer alan ve iki yılda bir İstanbul’da gerçekleşecek bölgesel bir etkinlik.

umuyoruz ikincisini 2015 yılında Adalar ilçesi genelinde tertip ediyor olacağız. teması şimdiden belli: muhafaza!

denizlerimizi, sucul yaşamı ve coğrafyamıza dair sorumluluklarımızı konuşacağımız bu uluslararası toplantılara cevaben 2014 itibarı ile İstanbul’un Lüfer Bayramı’nı da daha yerel, daha yerli, daha Boğaziçili kılma arzusundayız.

niyetimizin ilk örneğini bu yıl Kuzguncuk’ta sergileme imkanı bulacağız. 18-19 Ekim tarihlerinde, yani yarından başlayarak, Sokak Bizim Derneği ile işbirliği içinde, Üsküdar Belediyesi, Kuzguncuklular Derneği, Kuzguncuk Bostanı, Anadoluhisarı Su Ürünleri Kooperatifi ve Profesyonel Balıkçılar Forumu ile birlikte gerçekleştireceğimiz etkinliğin detaylı programını www.fikirsahibidamaklar.org sayfamızda bulabilirsiniz.

ayrıca bu yıl İstanbul’un Lokantaları diye yepyeni bir bölümümüz var: İstanbul’un yeme içme işletmelerini Lüfer Bayramı’nda farklı bir menü ve farklı bir cümle ile katkıda bulunmaya davet ettik. çağrımıza ses verenler hergün biraz daha artıyor. http://goo.gl/hZcAKi link’inden ulaşabileceğiniz listeyi aralıklarla kontrol etmenizi öneririm.

şimdilik aktaracaklarim bu kadar. dilerim yarın ve Pazar günü Kuzguncuk’ta buluşalım. buluşalım ve beraberliğimizi kutlayalım, birlikte alacağımız yolları, kollayacağımız coğrafyamızı ve ortak geleceğimizi!

muhabbetle,

Defne Koryürek
Slow Food Fikir Sahibi Damaklar hareketi lideri
Slow Food International Councillor from Turkey


#Turmepa Mavi Kuşak Hareketi – İstanbul Boğazı Projesi 1 Yaşında

Halas gemisi

Japon sanayi devlerinden Mitsu’nin, TURMEPA’nın dernek faaliyetlerini desteklemek için üç yılı kapsayan bir protokol çerçevesinde fon ayırdığı “Mavi Kuşak Hareketi – İstanbul Boğazı Projesi”, bu ay birinci yılını dolduruyor. 19 Eylülde Halas Gemisi ’nde yapılan bir toplantıyla bu eğitim projesinin ilk yıldönümü değerlendirmesi; benim de aralarında olduğum gönüllülere, basın mensuplarına ve konuklara aktarıldı.

acilis konusmasi

TURMEPA Yönetim Kurulu Başkanı Tezcan M. Yaramancı açış konuşmasında, projenin hayati önem taşıdığını, bu eğitimlerle İstanbul’un geleceğini ellerinde tutan neslin de, İstanbul Boğazı’na sahip çıkabileceğini belirtti. “Çok geç olmadan, eğitim içeriklerimize gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ekoloji derslerinin konulması gerekir. Çevre bilinci böylece, davranış ve yaşam biçimine dönüşebilecektir.” diyen Yaramancı, “Biz bugün yaptığımız çalışmaları kendimiz için yapmıyoruz, yaptıklarımızın sonuçlarını görecek yaşı geçtik. Biz gelecek nesiller için çalışıyoruz.” diyerek sözlerini sonlandırdı.

Dernek Genel Müdürü Akşit Özkural da sözlerine, ülkemizde STK’ların yaptığı çalışmaların ancak devletin ve yerel yönetimlerin desteklemesi ile başarılı olabileceğini belirterek başladı. Özkural “Mavi Kuşak Hareketi – İstanbul Boğazı Projesi ile hedefimiz eğitimler sonunda İstanbul’da 100.000 çocuğumuza ulaşmaktır.” diye belirtti.

Daha sonra söz alan bu projenin fon desteğini sağlayan Mitsui’nin Türkiye temsilcisi Yuichi Aoki ise konuşmasında, “Biz Japonya’da yıllar içinde kirliliğe karşı yaptığımız mücadelede, gördük ki ekonomik olarak büyümek ve çevre dostu bir toplumu oluşturmak için çocuklara çevre konusunda eğitim vermek en etkili yoldur. TURMEPA da benzersiz ve etkili bir STK olarak yaptığı çalışmalarla Türkiye’deki su ve deniz kaynaklarının geleceğini şekillendirmekte önemli bir etkiye sahip. İşte bu nedenle biz de bu projeye destek verdik.” dedi.

Bu yıl 20. yaşını kutlayan TURMEPA’nın Mavi Kuşak Hareketi – İstanbul Boğazı Projesi, Mitsui’nin yaptığı hibe yarışmasında 168 proje arasından seçilmiş ve 2013 yılının Ekim ayında başlamış. İstanbul Boğazı’nın korunması ve çevre kirliliği ile mücadeleye karşı bilinçlendirmeye yönelik eğitim çalışmalarını kapsayan proje; İstanbul Boğazı’nda deniz ve su varlıkları ile deniz canlılarının yaşatılmasını hedefliyor. İlkokul, ortaokul ve liseye giden öğrencilerle yürütülen proje kapsamında çok sayıda önemli eğitim faaliyeti ve etkinlik gerçekleştirilmiş.

Rakamsal olarak da çok etkileyici çalışmalar bunlar;
Şubat – Haziran ayları arasında 114 farklı okuldan 158 öğretmen ve 30 gönüllü eğitmenle 906 sınıfta 24.000 öğrenciye 1015 saat süreyle deniz ve kara ekosistemi anlatılmış, Mavi Kuşak Hareketi – İstanbul Boğazı eğitimleri aktarılmış. Boğaz’da deniz dibi temizliği etkinliği gerçekleştirilmiş ve 42 kg atık çıkarılmış. Hazırlanan “Denizi Yaşatma Kılavuzu” ile 24.000 öğrenciye görev verilmiş. 23 Nisan’da, o günde dek deniz görmemiş 700 öğrenciyi eğlenceli bir gezi ve etkinliklerle denizle tanıştırmışlar. İşitme sorunu olan öğrenciler için denizler ve İstanbul Boğazı ile ilgili eğitim setleri hazırlanmış. Türkiye’deki STK’lar arasında ilk mobil oyun hazırlayan da Turmepa olmuş. Oyun sayesinde çocuklar, hem denizi koruma, hem de denizde atıkların yok olma sürelerini öğreniyorlar.

turmepa

Bu yıl 20. yaşını kutlayan TURMEPA; artık projeler üreten, ürettiği projeleri kamu ve özel sektör tarafından örnek alınan, hazırladığı AB projelerini yürüten, çevre ödülleri geliştiren bakanlıklara örnek projeler hazırlayan, tüm paydaşları bir araya getiren uluslararası konferanslar düzenleyen, deniz ve su varlıkları konusunda referans alınan lider bir sivil kuruluş haline gelmiş. Rakamlarla bakarsak; geçtiğimiz 20 yılda TURMEPA eğitimleri, 16.000.000 öğrenciye sunulmuş. 9.000 eğitimci yetiştirilmiş. 7.500.000 öğrenciye çevre dersleri verilerek denizlerimiz sevdirilmiş. 4.000.000 kişiye TV programları ile ulaşılmış. Sosyal medya görünürlüğü de 4.500.000 kişiyi aşmış.

Ülkemiz deniz, kıyı ve su varlıklarının kirliliğine dikkat çekerek, korunması için hayati adımların atılmasını sağlayan, denizlerimize tekrar nefes verecek küçük büyük herkesi harekete geçirerek, gelecek nesilleri yaşanabilir ve sağlıklı limanlara ulaştırmak amacıyla çalışan TURMEPA’ya nice 20 yaşlar diliyorum.


Dünyayı Kurtarmak İçin 3 Adım Yeter

paylas3Yarım saat kadar önce Slow Food Türkiye/ Fikir Sahibi Damaklar Facebook sayfasında 3 tane çok güzel görselle karşılaştım. “Kolay mı değil mi, imkanlı mı imkansız mı demeden deneyeceklere muhabbetle…” başlığıyla paylaşılmıştı.

” 3 Adımda Dünyayı Kurtarmak” başlıklı bu görselleri mutlaka iyice inceleyin. Daha güzel bir dünyada yaşamak mümkün, yeter ki bizler isteyelim ve başarmak için çaba harcayalım.
Daha büyük evler, daha yeni model telefonlar, en havalısından giysilere çok da ihtiyacınız yok, eşyaların kölesi olmayı bıraktığınızda, kendinizde hissedeceğiniz hafiflik ve mutluluğu daha önce neden fark etmediğinizi düşünüp gülümseyeceksiniz.  paylas2
Bir başka dünya mümkün; uyum sağlamaya çalışmak da mümkün. Öğretilmiş zorunluluklardan kurtulmaya başlayın; sevmediğiniz bir işte itilip kakılmaktan vazgeçin, kullanmadığınız eşyaları paylaşın, paranın karşılayamayacağı bir şeyler yapmaya çalışın. Çevrenize daha dikkatli bakın, sevdiklerinize daha fazla vakit ayırın.
Çevre felaketlerine üzülüyorsanız, daha dikkatli ve tutumlu yaşamanız gerektiğini de bilmelisiniz. Ne yardan, ne serden vazgeçmeden değişim mümkün olmuyor.

paylas1Defne Koryürek’in “İndirimden Aldığımız Sekizinci Tişört ile 3. Köprü Arasında Dümdüz Bir Bağ Var” başlıklı yazısını da BURAYA tıklayarak mutlaka okumanızı öneririm. Düşünmeden tüketmek bizi giderek daha fazla tutsaklaştırıyor.
Alışveriş etmenin çılgınca büyüsünden kurtulduğunuzda, kendinizi daha huzurlu, daha hafif ve özgür hissedeceksiniz.
Haydi şimdi sizler de önce kendiniz, sonra daha güzel bir dünya için 3 adım atın.


Kişisel Markalaşma İçin İpuçları

kisiel markalasma

Kişisel Markalaşma, birbirine görünmez bağlarla düğümlenmiş günümüz dünyasında bir seçenek değil gereklilik artık.
Kişisel Markanız; çevrenizdekilerin sizin hakkınızdaki düşünceleri, söyledikleri, diğer insanların tepkileri ve toplum içinde kendinizi nasıl temsil ettiğinizle çok yakından ilişkili.
Kişisel Markanızın oluşumu sizin tarafınızdan kontrol edilebilecek bir süreç. Kendinizi nasıl konumlandıracağınıza, insanların sizi nasıl görmesini ve algılamasını istediğinize siz karar vereceksiniz. Kişisel markanız yaşama biçiminizle de doğru orantılı olmalı. Davranış biçiminiz ile söyledikleriniz ve yaptıklarınız örtüşmüyorsa, güvenilir olmanız da mümkün değildir.
Kişisel Markanızı doğru inşa ettiğinizde; henüz tanışmadığınız insanların bile hakkınızda fikir edinebileceği, sizi uzun süredir tanıyormuş gibi hissedeceği, kolayca tanımlanabilir bir kişiliğe sahip olursunuz.
Güvenilir bir kişisel markanız varsa; insanlar sizi fark ederler. İsminize, ne yaptığınıza, onlara ne sunduğunuza, neler yapabileceğinize önem verirler.
Kişisel Markalaşma aşamanızın en önemli adımlarından biri de düzenli iletişim halinde olmanız. Bu konuda sosyal ağlar en büyük yardımcınızdır. İşverenlerin, bağlantıya geçmek isteyeceğiniz kişilerin; arama motorunda kısa süreli bir bakışla sizi inceleyebileceğini bilerek kişisel paylaşımlarınıza çok dikkat edin.
İş bağlantılarıyla ilgili platformlarda kullanacağınız profil fotografınıza önem verin. Çok tanınan aktör/aktris fotografları, havuzbaşı görüntüleriniz hem işverenlerin, hem de bağlantı isteği gönderdiğiniz kişilerin sizi ciddiye almasını engelleyecektir.
Sosyal ağlarda kullandığınız görseller ve sözel alıntılarda kaynak belirtmeyi asla ihmal etmeyin. Topluma mal olmuş kişilerin, ünlü bilim adamlarının sözlerini kendi fikriniz gibi paylaşmak sizi daha bilgili yapmayacak, tam tersi güvenilirliğinizin sorgulanmasına neden olacaktır.
Mümkün olduğunca farklı alanlarda uzmanlaşmış çok sayıda kişiyle bağlantıda olun. Bağlantı isteği gönderirken kendinizi tanıtan kısa bir bilgi eklemeyi ihmal etmeyin. Bu kişiler hakkındaki detayları inceleyin ve mutlaka hatırlamaya çalışın. Bağlantıda olduğunuz kişi sayısını artırmak istiyorsanız çevrimiçi anlık paylaşımlara ayrıca önem verin, yardıma ihtiyacı olduğunu gördüklerinize karşılık beklemeden yardım edin.
Sosyal ağ bağlantıları da gerçek hayattakiler gibi ilişkileri geliştirmekle ilgilidir. Size yollanan mesajları elinizden geldiğince zamanında ve nazikçe yanıtlayın. Doğum günlerini, önemli sosyal değişimleri atlamamaya çalışın. Mesleki gruplarda katılımcı olun. Mutlaka kendi adınızla bir blog açın ve sıklıkla güncelleyin.
Sosyal ağlardan tanıdığınız kişilerle gerçek hayatta da bağlantıda olabileceğiniz etkinliklere vakit ayırıp katılmaya çalışın. Elini sıkıp, gülümseyerek gözlerinin içine baktığınız kişilerin sizi olumlu hatırlaması, çevrimiçi profilinizi hatırlamasından çok daha kalıcı olacaktır.

Yazıda kullandığım fotografı bir süre önce Kadıköy yakasından dönerken görüntülemiştim, minik bir dokunuşla konuya uygun hale getirmeye çalıştım 🙂


Mutlu Çocuklar Yetiştirmek Mümkün

Tanıdığım ve birlikte vakit geçirip, sohbet edebildiğim için kendimi şanslı olarak nitelediğim dostlarımdan biri de sevgili Sedef Örsel. Ortak arkadaşımız Burcu Karakelle sayesinde tanıştık. Yazılarından çok şey öğrendim, eğitimlerine katılmalarını tavsiye ettiğim çokça dostum da onunla tanıştıktan sonra ne kadar doğru bir öneride bulunduğumu söylediler.

Sedef

Cuma sabahı, kısa süre önce Gün Yayıncılık tarafından satışa hazırlanan “Çocuklarla El Ele Ebeveynlik Yolculuğum” isimli yeni kitabının, Anael Aile Merkezi‘nde düzenlenen tanıtım toplantısına katıldım.
Sedef’le konuştuğunuzda; hem sesinin tonu, hem de beden dili size kendinizi çok iyi hissettirir, o sabah da öyle oldu. İstanbul’daki aşırı nem ve sıcağa rağmen Sedef ile sohbet, deniz kenarında meltem gibi geldi.
Yıllar önce Sedef’in yazılarını okumaya başladığımda, anne olarak yaptığım hataları görüp, keşke Emir’i büyütürken böyle bir eğitime katılma şansım olsaydı diye düşündüm hep.
Kitapta yer alan 2010 yılına ait bir yazısında bizlerle paylaştığı Halil Cibran şiirinde denildiği gibi

Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.

Sedef’i dinlerken çocukların hayatında en önemli yer tutan şeyin sevgi olduğunu, tek beklentileri sevilmek olan varlıklara her şeyi vermeye çalışıp en önemlisini atlayan bir sürü ebeveyni düşündüm. En güzel giysiler, en parlak oyuncaklar, en havalı okulları ayarlayıp en kolay verebilecekleri şeyi sevgiyi ihmal edenleri düşündüm. Çocuklara daha çok sevgi verebilsek dünya ne kadar güzel bir yer olur aslında diye düşündüm. Sevgiyi tanıyarak büyüyenler mutlu bireyler oluyorlar ve çevrelerindekileri de mutlu ediyorlar. Tıpkı suya atılan taşın yarattığı çemberler gibi yayıyorlar sevgiyi çevrelerine. Seçebiliriz başlıklı yazısında “Hayat her an bize seçim yapabilme fırsatları sunar, sınırsızca… Olan biten her ne ise yaşadığımız ‘an’ da, yaşadığımız karşısında kendi düşüncelerimizi ve davranışlarımızı seçme özgürlüğümüz vardır” diyor Sedef. Bu paragrafı her ebeveynin ezberleyip kendine hatırlatması gerek diye düşünüyorum. İşten yorgun ve sinirli gelmiş olabilirsiniz, kötü bir gün geçirmiş olabilirsiniz, hasta olabilirsiniz, ama yüreğinizdeki sevgiyi vermek yerine çocuğunuzu kendinizden uzaklaştırmaya çalışıyorsanız, bu sizin seçiminiz. Bu seçimin sonucu ise yalnızca evladınızı değil, sizi, yakın çevrenizi ve onun hayatına girecek herkesi etkileyecek.

kitap
Anael Aile Merkezi‘nde düzenlenen tanıtım toplantısında yeni dostlar tanıma şansı da buldum tabii, onları da bir başka yazıda anlatacağım.
Ebeveynler için harika bir kaynak olan “Çocuklarla El Ele Ebeveynlik Yolculuğum” isimli kitabı ilk fırsatta başucunuza koyun ve dünyayı “mutlu çocuklar” ile kuşatanlara sizler de katılın.


Sağlıklı ve Keyifli Yaşamak #YeniBirHayat

Yıllar önce Jane Fonda’nın TEDxWoman konuşmasını izlediğimde, kendi hayatımın üçüncü perdesine sağlıklı girmeye karar vermiştim. Her yıl denedim ama başarılı olamadım. Geçen yıl sonunda yine program yaptım kendime ama açıkçası kış ayları epey zor geçti, bırakın kilo verip sağlığıma kavuşmayı, daha kötü beslenip, hareketsiz kalıp, ruh halimi de sağlığımı da iyice riske attım.
Yeni bir hayata başlamaya karar vermek zaten oldukça zor, uygulamaya geçirmek daha da zor. Bir yerlerden başlamak gerekiyordu. Önce ruhsal arınma çalışmalarını hızlandırmakla başladım. Aile Dizimi, Seraphim Blueprint, Theta Healing, Kinesiyoloji, Bereket Meditasyonu derken epey yol aldım. Başkalarını affetmenin zor, kendimi affetmenin çok daha zor, ama aynı zamanda da çok rahatlatıcı olduğunu öğrendim. Stresin, kızgınlığın, öfkenin sadece ruhuma değil, bedenime de yıkıcı hasarlar verdiğini öğrendim. Hala üzerinde çalıştığım, içimi acıtan “cam kırıklarım” var, biliyorum, onlarla da başa çıkabileceğim zamanlar çok yakın. Endişeye, karanlığa, nefrete odaklanmak yerine manzaranın bütününe bakmaya çalışıyorum. Kızgınlık hissedeceğimi fark ettiğimde hemen dikkatimi başka yönlere veriyorum. Sinirlensem de, kızsam da ne olması gerekiyorsa oluyor zaten. Eğer engellemeye gücümün yetmediği bir durumla karşılaşmışsam, ruhumun ezilip parçalanmasına izin vermiyorum. Hayatımda mucizeler mi oldu, banka hesabımda para yığılması mı var, hayır, ama ben daha huzurluyum, hatta şükürler olsun çoğu zaman da mutluyum.
Sokaklarda yürürken, otobüste, metroda, vapurda insanların yüzlerini inceliyorum; gencecik insanların yüzlerinde endişe çizgileri derinleşmeye başlamış şimdiden, omuzları düşmüş, bedenleri yorgun. Bazen cesaretimi toplayıp onlarla sohbet edip, hayatlarına dokunmaya çalışıyorum. Kendilerini bu denli üzmelerinin duruma yardımcı olmayacağını anlatmaya çalışıyorum. Azıcık da olsa gülümsemelerini ve bir sonraki güne “o başarmış, ben de başarabilirim” diyerek başlamalarını sağlamaya çabalıyorum. Kendimi daha huzurlu hissediyorum böyle zamanlarda. İnsanların yollarının boşuna birbirleriyle kesişmediğini, rastlaşmışsak bir sebebinin olduğunu biliyorum. Daha da önemlisi; eğer öğrendiklerimden, yaşadıklarımdan çıkardığım dersleri paylaşmazsam, onların da bana ağırlık yapacağını biliyorum.

aranjman lifeco
Haziran başında daha da büyük bir adım atarak The LifeCo ‘da detox programına başladım. Programa başlamak sorun değildi, sonrası düşündürüyordu beni. Sürdürülebilir sağlık planlaması yapabilmek için de sevgili Emine Atar Şahin‘in eğitimi harika bir yol haritası oldu. Hayvansal gıdalardan tamamen uzaklaşıp vegan beslenme sistemine geçtim. Endüstriyel gıdaların, gazlı ve boyalı içeceklerin, şekerin de hayatımda yeri yok. Uzun zamandır aldırmadığım ürün etiketi okumayı yeniden hayatıma aldım. İçeriğinde “koruyucu filanca” yazan ürünü almıyorum. Sabahları çoğunlukla sağlıklı bir içecekle geçirip, 12.00 -18.00 arası da bitkisel ağırlıklı besleniyorum. Çok yoğun sosyal hayatım olmadığından şimdiye kadar pek de sorun yaşamadım açıkçası. Davetlere katılmam gerektiğinde de “seçme” özgürlüğümü sonuna kadar “sağlıklı yönde” kullanabileceğimi biliyorum. The LifeCo öncesi hayatımda “seçme” özgürlüğümü hep kötü gıdalardan yana yapıyordum, sonuçları ve bana verdiği zararlardan zorlukla kurtulduğum için bundan sonrasında temiz beslenmeye özen gösteriyorum.
Lütfen Jane Fonda’nın konuşmasının yer aldığı videoyu dikkatle izleyin, çevrenizde de mutlaka izlemesi gerekenlerle paylaşın. Bundan sonra yaşayacağınız günleri daha sağlıklı, daha huzurlu ve mutlu yaşamak için kocaman bir adım atın. Affetmeyi, gülümsemeyi, sağlıklı beslenmeyi ve şükretmeyi hayatınızın en önemli parçaları yapın.

Videoyu türkçe altyazılı izlemek isterseniz BURAYA tıklayınız.


Dünyanın Akciğerleri Elden Gidiyor #amazonanthem

Yeryüzündeki en büyük ekosistem Amazon ormanları; bu hızla katledilmeye devam edilirse 40 yıl sonra tamamen tükenecek. 

Oğlum Emir Cerman’ın kurucusu olduğu Rhythm Of The Universe (ROTU), Amazon Aid Foundation işbirliği ile bu konuya dikkat çekmek ve destek sağlamak için kolları sıvadılar, Anthem for the Amazon isimli yeni bir projeye başladılar.

amazon

Amazon yağmur ormanlarının önemi hakkında küresel izleyicileri bilgilendirmek için bir müzik video projesi üretecekler. Yüzden fazla ülkeden öğrenciler, sanatçılar ve bilim adamları, dünyanın en büyük ormanını kurtarmak, ülkeleri yöneten karar mekanızmalarını zorlayıcı bir eylem çağrısı yaratmak için el ele veriyorlar.

Amazon Yağmur Ormanlarını korumak için, bugünün ve yarının liderlerine; müzik, dans, şiir, multimedya ve sanat yoluyla kendi fikirleri ve düşünceleriyle bir çağrı yapacaklar.
Tanıtım videosunu çekebilmek için kaynak yaratmak üzere de Kickstarter üzerinde bir destek kampanyası başlattılar. Ve bizlere soruyorlar:
“Okyanuslara %20 taze su taşıyan, dünya üzerindeki türlerin %30 una yaşam alanı sağlayan, binlerce kabileye ev sahipliği yapan dünyanın akciğerlerini kurtarma fırsatı elinizde olsa sizler de destek olur musunuz?”
Aşağıdaki yazıya tıklayıp olanaklarınız ölçüsünde sizler de katılın, tanıtım videosunu izleyin ve çevrenizle paylaşın lütfen.

Anthem for the Amazon

Daha fazla ROTU projesi için de BURAYA tıklayabilirsiniz.


Sayfalar:12345678