1968 yılının benim için pek heyecanlı ve güzel bir gününde, şimdi hayatta olmayan anneannem ve dedem ile Kabataş Setüstü’nde oturan bir dostlarını ziyaret etmek için Elmadağ’daki evlerinden yola çıkmıştık. Dedeciğim her zaman olduğu gibi bana yaşadığımız şehir ve dünya hakkında bilgiler ve yaşanmışlıklar aktarıyordu. Bindiğimiz araçtan dışarıyı seyrederken, Dolmabahçe rıhtımında o günlerde alışık olunmayan bir kalabalık dikkatini çekti anneannemin “Velit Bey (birbirlerine hanım ve bey diye hitap ederlerdi, bunu başka bir yazıda anlatayım) sizce yanlış bir günde mi geldik?” diye sordu. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, kalabalık öfkeli seslerle bağırmaya başladı “Yankee Go Home, Yankee Go Home” Dedemin yüzünün değiştiğini farkettim. Anneanneme “Fikriye Hanım sanırım haklısınız, ama bu noktada dönemeyiz, bir an önce Semih Bey’lere varmaya çalışalım” dedi. Kalabalığa yaklaştığımızda, endişe edilecek ne olduğunu bir türlü anlamamıştım, bana göre gençler bir araya toplanmıştı.Ne vardı bunda endişelenecek. O gün ilk kez, yakın zamanda “Denizler” olarak adlandırılan gençlerle karşılaştım. Bana göre heyecanlı ve yüksek sesle konuşan bir insan grubuydular ve hala bir gariplik göremiyordum. Yanlarından geçtik ve Setüstü’ndeki dostlara vardık. Yaşıma yakın olan evin torunuyla kendi dünyamıza dalıverdik. Aklımdan uçtu gitti o genç ve heyecanlı insanlar, ta ki lise yıllarında gittiğimiz bir toplantıda, Deniz’in kendisini dinleyene kadar. Nereden mi aklıma geldi bunları yazmak; pazar sabahı Kadıköy’de yaşayan, zarif bir büyük hanıma bilgisayar dersi vermeye gidiyordum. Beşiktaş’ta vapur beklerken gözüme ilişti Amerikan bandralı gemi ve anılar üşüşüverdi yine.
So, what do you think ?