Hava soğuk ve gri, ruhu daraltacak kadar karanlık bir sabah. Düne kadar, böyle havalarda mutsuz ve huzursuz birine dönüşürdüm. Bu sabah ise kendime Nick Vujicic‘i hatırlatıp, sağlıklı, mutlu ve varlıklı olduğum için yaradana şükrettim. Onunla ilgili yazacak ve konuşacak çok şey var, ama şimdilik sizlerle sevgili dost Ali Haydar Ünsal‘ın blog yazısını paylaşacağım. Zaman içerisinde hem size, hem kendime ne kadar şanslı olduğumuzu hatırlatmak için Nick’in videolarını paylaşırım. Bugün sizlere bir başka yazının hatırlattıklarını anlatmak istiyorum. “Help! – Not Just a Beatles Song” “İmdat, sadece bir Beatles şarkısı değildir” başlıklı yazıyı okuduğumda, zorluklarla geçen 2006 yılını hatırladım. Zaman zaman hepimiz sıkıntılı dönemler yaşarız. Dertlerimizi paylaşmak istemediğimiz, başımıza gelenlerin herkes tarafından bilinmesinden hoşlanmadığımız, bizlere acınmasını istemediğimiz zamanlar. Ne kadar yanlış bir düşünce. Eğer dostlarımız varsa, sıkıntılı zamanlarımızda bizim için hissedecekleri en son şey acımak olacaktır. Sessizce çığlık attığınız zamanlarda kimsenin sizi duymasını anlamasını beklemeyin. Atasözlerimizin bazıları böyle durumlara çok uygundur, “Derdini söylemeyen derman bulamaz”, yaşadığınız sorun her neyse içinden çıkamayacağınız kadar sizi daraltmadan birileriyle paylaşmayı deneyin. Belki derdinizin tam çözümünü bulamaz ama arkadaşlarınız, aileniz ve sevdikleriniz kendinizi iyi hissetmeniz için ellerinden geleni yapacaktır. Tabii yapılacak yardımların ve desteklerin, incelikle ve karşı tarafı incitmeyecek biçimde olması da önemli. Maddi anlamda dibe vurduğum günlerde, dostlarım normalden daha sık ziyaretime gelir olmuşlardı. Bana moral ziyareti yaptıklarını söylerken, elleri kolları dolu geliyorlar, farenin düşşe başını yarabileceği boşluktaki buzdolabımı tıka basa doldurup gidiyorlardı. “Çaya geldik, teras sefasına geldik, alışveriş yaparken gözüme ilişti sen çok seversin dayanamadım aldım” gibi bahanelerle beni kırmamaya çalışarak destek verdiler. Yılın sonuna yaklaştığımız bu günlerde, küresel krizi de fırsat bilen firmalarda bir çok kişi işsiz kaldı. Arkadaşlarınızı dostlarınızı arayın, hatırlarını sorun, seslerinden anlayamazsanız mutlaka görmeye gidin, sessizce haykırdığı yardım çağrısına belki biraz da olsa destek verebilirsiniz. Hepimizin kemerlerini sıktığı bir dönemdeyiz, hatta annemin deyimiyle “ne kemeri kızım, sıka sıka kemer mi kaldı” dediği durumdayız. Ama geleneklerimiz, ağızlara pelesenk olan dini inanışlarmız, bize olanları olmayanlarla paylaşmamızı söylüyor. Haydi çekinmeyin, arayın dostlarınızı, bolluk aslında yüreğimizde, gülüşümüzde ve hissettiklerimizde.
Sevgi ile kalın…
2 Comments
So, what do you think ?
Dostluk kavramı üzerinde güzel bir tanımlama olmuş bence. Zor zamanlar size aslında gerçek dostalarınızın kim olduğunu da gösteren değerli zamanlar. Değerli payalşımınız için yürekten teşekkürler.
Yazıyı okuduktan sonra Nick’i ve kendimi hayal ettim, eşitmişiz biz. Ali Haydar ağabeyin dediği gibi 4-0 yenik başlasa da ‘biz onunla eşitiz’, çünkü o düşünebiliyor. Okullarda gençlere durumu anlatabilen biri, sizce o insanlar Nick’i neden dinliyor olmalılar? (Nick üzerinden bir çok tartışma çıkabileceğini şimdiden kestirebiliyorum.)
Düşünsenize bize göre ‘berbat, sıkıcı ve havanın yarattığı o durum’ içerisinde yeni bir pazara merhaba dedikten sonra ayak parmak uçlarınıza basa basa, el parmaklarınızı yumruk yumruk, kollarınızı yukarı doğru gere gere geviş getiriyorsunuz. Bu Nick için imkansız öyle değil mi?
Dostluk… Dostluk… Dostluk… Onları bulmak hiç kolay olmuyor.
Teşekkürler Müge Hanım.